|
|
Yolsuzluğun bütçeye yükü
Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, "Türkiye bu durumda olmaya müstahak değil" diyor. Elbette değil. Maliye Bakanı Sümer Oral'ın, Bütçe müzakereleri sırasında verdiği rakamlar bile, önce Kasım 2000, sonra da Şubat 2001 krizinin, olumlu gidişatı tepetaklak ettiğini gösteriyor. Ekonomiye zamanında gerekli müdahaleler yapılmadığı için, bugünkü tablo ortaya çıkmıştır. 2000 yılı başarısı
2000 yılının, Mart ayından itibaren fiyat artışları, önceki yıl değerlerinin altında gerçekleşti ve sene sonunda toptan eşyada yıllık artış, 1999'a göre 30.2 puan azalarak % 32.7 seviyesine, tüketicide ise, 29.8 puan azalışla % 39'a düştü. Enflasyon 2001 yılı ocak ayında, 14 yıldır, ilk defa % 30'un altına indi. 1999'da gayrisafi milli hasılanın % 15.6'sı düzeyinde olan kamu kesimi borçlanma gereği, 2000 yılında % 12.5'e geriledi. Bütçe gelirlerinin, giderleri karşılama oranı % 67'den % 71'e yükseldi. İç borçlanmada ortalama yıllık basit faiz oranı % 36.4 ile, önceki yıla göre, önemli ölçüde düşürken, ortalama vade de 386 güne çıkıyordu. Hemen hemen bütün ekonomistler, yukarıda bazı rakamlarla yansıtmaya çalıştığımız olumlu gidişin birden bire tepetaklak olması için, ortada bir sebeb bulunmadığını söylüyor. Gerçi, çıpalı kur (kontrollü ve düşük oranlı devalüasyon) yüzünden dış ticaret açığımız artıyordu; ama, böyle büyük bir sarsıntı geçirmeden, ufak rötuşlarla işin içinden sıyrılabilirdik. Ekonomi iyi idare edilseydi, dümende ehil bir insan bulunsaydı, gemi katiyen karaya oturmazdı. Şubat krizi sonrası
Şubat krizini takiben, 2001 Ocak'ında % 30'un altına inen enflasyon oranı, -Kasım sonu itibariyle- toptan eşyada % 84.5'e, tüketicide % 67.3'e fırladı. 2000 yılında % 6.3 oranında büyüyen ekonomi, 2001 yılında % 8.3 oranında geriledi. 20 milyar doların üzerinde olan rezervler, dalgalı kurun getirdiği okkalı devalüasyona rağmen, 17.7 milyar dolara düştü. İç borçlanmada, ortalama vade 144 güne inerken, ortalama basit faiz % 80'e çıktı. Tabiî Türkiye'nin böyle bir ekonomik çöküntüye uğramasını sadece basiretsizlik ve ehliyetsizliğe bağlayamayız. Evet... krizin ilk belirtileri görüldüğünde, gereken tedbirler alınsaydı, ülke bu kadar fakirleşmez, Türkiye de savaşa girmişten daha beter bir hale düşmezdi. Ülkemize, yolsuzluk sıralamasında rekor kırdıran gelişmelerin de, elbette, bu fakirleşmede büyük rolü var. Waterhouse Coupers, 1999-2000 yıllarında, Türkiye'nin vergilerinin % 36'sının yolsuzluğa gittiğini söylüyor. Bizi yolsuzlukta 4'üncü sıraya oturtuyor. Banka vurgunları, yolsuzluğun önemli bir boyutu. Sadece birkaç rakamla açıklamaya çalışalım. 2001 yılı içinde 30.6 katrilyon lira tutarında bütçeye ek ödenek alınmış, bu rakamın 24.6 katrilyon lirasının faiz ödemelerine sarfedileceği belirtilmiştir. Söz konusu yekûnun 17.3 katrilyon lirası, -a) Kamu ve fon bankalarına verilen tahvillerin, yenileriyle değiştirilmesi sonucu, sözkonusu kağıtların o güne kadar işleyen faiz giderlerinden; b) Kamu bankaların görev zararlarından; c) Fon bankalarının malî yapılarını düzeltmek için ihraç edilen iç borçlanma senetlerinin faizlerinden- kaynaklanıyor. Yani hortumun maliyeti, Cumhurbaşkanı'nın söylediği gibi 17 milyar dolarla sınırlı değil. Zaten Necdet Sezer 17 milyar dolar derken, sadece, el konulan bankaların ekonomiye o sıradaki yükünden söz ediyordu. Oysa aynı kişiler ve tabiî hükûmetçe korunup kollanan bir avuç başka insan, kamu bankalarından da haksız krediler alıp geri ödemedi veyahut ödeyemedi. 2001 Bütçesi'ndeki 17.3 katrilyonluk faiz yükü, kamu ve fon bankalarından doğan ilâve faizi ifade ediyor. Bunun bir de ana parası var. Sabah gazetesi "Bizimki hortum değil" açıklamasını yaptı. Etibank'a el konulduğu gün, bankanın açığı 438 milyon dolardı. O günden bugüne, ciddi bir ödeme yapılmadığına göre, ek bir faiz yükü ortaya çıkmıyor mu? Ekonomiyi dengeye oturtmak ve fon bankalarının malî yapılarını düzeltmek için ihraç edilen borçlanma senetleri, onların faizleri, bozulan piyasa şartlarının doğurduğu külfetler, zincirleme etkiler. Bütün hepsini maliyet hesabının içine koyacaksınız. Ve bankalarının kredilerini dolaylı yollarla, limit aşarak kendi şirketlerine kullandıran veyahut paravan şirketlere kullandıran, sonunda da değirmenin suyu kesilince, iflâs bayrağını çeken bankacılardan sonuna kadar hesap soracaksınız. Çünkü onlar ülke kaynaklarını emdiler ve bankaların posasını Hazine'nin omuzlarına bıraktılar. Cumhurbaşkanı'nın öfkesi buradan kaynaklanıyor. Borç artıyor
2000 yılında iç borç stoku 36.4 katrilyon lira ve Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) 127 katrilyon liraydı. Buna göre iç borç stokunun GSMH'ye oranı % 29'a tekabül ediyordu. Gelelim kriz sonrası, 2001'e. 2001'de Eylül itibariyle, iç borç stokumuz 109 katrilyon liraya çıkarken, -GSMH'nın 185 katrilyon lira olacağı tahminiyle- borç stokunun GSMH'ye oranı % 59'a yükselmiş oluyor. Bir yıl içinde iç borçta öyle büyük bir sıçrama meydana geliyor ki, GSMH'ye oran 30 puan birden artıyor. Bu artışta kamu ve fon bankalarının önemli ölçüde olumsuz tesiri var. 114 milyar dolar olarak hesaplanan dış borç stokunun, GSMH'ye oranı ise % 77'yi geçiyor. Böylece toplam iç + dış borç stoku, milli gelirimizi kat kat aşıyor. Ve biz halâ ilâve 10 milyar dolar IMF'den geliyor diye seviniyoruz. Çünkü gelmese durum daha da kritik olacak. Vaadler tutulmadı
Bu hükûmet 2001 bütçesiyle ilgili vaadelerinin hiçbirini gerçekleştiremedi. Önemli sapmalar meydana geldi. 2001'de büyüme % 4.1 olacaktı; % -8 oldu. Yıl sonu toptan eşya % 10, tüketici % 19 olarak gerçekleşecekti; toptan eşyada % 84, tüketicide % 67 rakamına ulaşıldı. Ortalama dolar kuru 714 bin lira olarak hesaplanıyordu. Yıl sonu 1 dolar 1.5 milyon liraya yükseldi. Ortalama 1.3 milyon lira, yani hesaplanan seviyenin neredeyse 1 misline ulaşıldı. 2001 Bütçe açığı 5 katrilyon lira ile sınırladırılmıştı; 28 katrilyon liraya çıkıyor. Faizler düşecekti arttı. Faiz ödemelerinin GSMH'ye oranı 2001 için % 10 olarak planlanmışken % 22'ye tırmandı. Bu durumda acaba neden bütçe yapılıp, bazı projeksiyanlarda bulunuyorlar diye insan kendine soruyor doğrusu. Hedefle gerçekleşme arasında büyük sapmalar meydana geliyor. 2002 için de hedefler belirlendi. GSMH 280 katrilyon lira, GSMH artışı % 4. TEFE yıl sonu % 31, TÜFE yıl sonu % 35, faiz harcamalarının GSMH'ye oranı % 15.3, vergi gelirlerine oranı % 74. İhracat 32 milyar dolar, ithalat 45.5 milyar dolar. Bütçede gider 98 katrilyon lira , gelir 71 katrilyon lira, açık 27 katrilyon lira. Bakalım bu defa vaadler tutulabilecek mi? İkinci bir soru. Acaba 2003 bütçesini de aynı hükûmet mi hazırlayacak? Cumhurbaşkanı seçim diyor. Çünkü seçim mutlaka farklı bir siyasi tablo meydana çıkaracaktır. Necdet Sezer'in sözlerine hükûmet bayağı öfkelendi ama, halkın desteğinin Cumhurbaşkanı'ndan yana olduğunu bildikleri için pek ses çıkaramadılar. Üstelik, DGM Yasası'nda yapılan değişikliğin de hangi anlama geldiğinin pek güzel farkındaydılar: Suçluluk psikolojisi vicdanlarını sarmıştı. İşte HaberTürk'ün anketi: Hükûmet ile tartışmasında Sezer haklı mı? Evet % 87; Hayır % 13. Aşağı yukarı aynı oranda kişi, Sezer'in DGM Yasası'nı veto etmesini de tasvip etmişti. Son dakika:Refah davasına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde devam edilecek. Önemli bir gelişme. Bu konudaki yorumumu yarın yazacağım.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |