|
|
Misyonerlerin satacağı mal yok
Bazı okuyucularım misyonerlik faaliyetlerini hafife aldığımı düşünüyorlar. Bir bakıma doğru; bu faaliyetleri çok önemsemiyorum. Önemsemiyorum çünkü misyonerlerin Müslümanlarca kabul görecek bir mesajlarının olmadığını düşünüyorum. Aslında misyonerlerin Hristiyanlara verecekleri bir mesaj da kalmadı. Bu yüzden Batı'da özellikle Protestan Avrupa'da kiliseler bomboş. Bir diğer ifadeyle kendi ülkeleri bu bakımdan muhtac-ı himmet. Bundan seneler önce İngilizce'mi geliştirmek için bir lisan okuluna gitmiştim. İngiltere'nin kuzeydoğusunda Norwich'te bir İngiliz ailenin yanında kalıyorum. Kilisede bir pazar ayinini izliyeyim istedim. Düşündüm ki yanında kaldığım aile Pazar günü nasıl olsa kiliseye gider, ben de yanlarında giderim. Hesabım bu da bir iki Pazar geçti, kiliseye giden yok. Bunun üzerine ev sahibine dedim ki: "Siz kiliseye gitmez misiniz?" İlk şoku orada yaşadım. "Bazı noeller gideriz" dedi. Yani bir kaç senede bir. Sonra düzeltme lüzumunu hissetti: "Daha doğrusu çocuklar gider." Anlaşıldı dedim dinle pek alakası olmayan bir aileye rasgeldim. Bunun üzerine kendi göbeğimi kendim keseyim istedim ve bir Pazar günü Norwich'in en büyük katedralinin yolunu tuttum. İkinci şoku da orada yaşadım. Koca katedralda haftalık ayinin yapılacağı anda on onbeş kişi ya var ya yok. Sonra bir kaç kez daha yolum katedrale düştü, hiç birinde cemaat yoktu. Dahasını anlatayım: Norwich'de şehir kütüphanesinin yakınında orta genişlikte bir meydan var. Bir Pazar günü oradan geçiyorum. Meydana bir sahne kurulmuş, onbeş yirmi kişilik bir grup şarkı söylüyor. Daha doğrusu başlangıçta ben öyle zannettim. Meydanda da sadece bir dinleyici var. Daha konser başlamamış, her halde ses düzenini kontrol ediyorlar diye içimden geçirdim. Şarkı bitti sahnedekilerden birisi konuşmaya başladı. O zaman anladım ki söylenen bir ilahi imiş. Konuşmacı Hz. İsa'yı anlatıyor. Bir kilise gelmiş orada Hristiyanlık propagandası yapıyor. Meydandaki bir dinleyicinin yanına ikinci dinleyici olarak eklenip başladım dinlemeye. İki saat kadar dinledim. Bir üçüncü dinleyici gelmedi. Kah ilahi söylediler kah konuşma yapıp Hristiyanlığı anlattılar. Benim derdim başka, ben konuşmaları İngilizce açısından dinliyorum. Çok açık konuşuyorlar, kaliteli ses düzeni sayesinde kelimeleri çok net duyuyorum. Bedava açık hava dersi. Ertesi hafta aynı saatte meydanın yolunu tekrar tuttum. Sahne hazır haftalık Hristiyanlık propagandası başlamış bile. İnanır mısınız ikinci hafta meydanda dinleyici olarak sadece ben vardım. Hani gazino kapatan mirasyediler vardır. Bir an kendimi meydan kapatan bir mirasyedi gibi hissettim. Sahnedekiler iki saat boyunca özüme Hristiyanlığı anlatıp durdular. İngilizce açısından çok yararlandım; bir çok dini terimi ilk orada duydum. Bu durumdaki bir dünyanın gelip dinlerini Müslümanlara anlatmaları beyhude bir çaba değil mi? Bu çabayı ben neden ciddiye alayım Allahaşkına?... Aslında onlar da bilmiyor değil, beyhude çaba gösterdiklerini. Özellikle Katolik kilisesi klasik misyonerlik faaliyetleriyle İslam dünyasında yol alamayacağını anlamış ve bu yolu büyük ölçüde terketmiş. Bizleri bu açıdan Hristiyan öğretilerini algılamaya müsait olmayan "nasipsizler" olarak görüyorlar. İtiraf etmeliyim ki bu "nasipsizler"den birisi de benim. Bir kaç sene önce Amerika'da bulunduğum yılın ilk aylarında otomobil almamıştım. Pazar günü gideceğimiz yerler sınırlı. Yakınımızda büyük bir Katolik kilisesi, yanında okulu ve rahibe pansiyonu var. Bu tür merkezlerde Yetişkinler Eğitim Merkezi de genelde bulunur. İstedim ki Pazar günlerine denk düşen bir dini proğramları varsa katılayım, hem vakit geçer hem de Hristiyanlığı nasıl anlatıyorlar birinci elden öğrenmiş olurum. Bir Pazar günü kiliseye gittim. Ayinden sonra papaz efendiye Hristiyanlık hakkında bilgi almak için Yetişkinler Eğitim Merkezi'nden yararlanmak istediğimi söyledim. Papazın yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz; gözlerinin içi güldü. Sonra her hangi bir dine mensup olup olmadığımı sordu, "ben müslümanım" dedim. O beşûş çehre gidip yerine abûs bir çehre geldi. "Ben buranın misafir papazıyım, sizi asıl papazla tanıştırayım" dedi ve kilisenin idare bölümüne geçtik. Müslüman olduğumu hemen belirtip Hristiyanlık hakkında bilgi almak istediğimi söyledi. Aynı abûs çehreyi orada da gördüm. Papaz efendi siz telefonunuzu bırakın da biz sizi ararız dedi. Tabii ne arayan oldu ne soran. Altı ay sonra aynı kiliseden bu defa bir rahibe aradı. Önce bu kadar geç aradığı için bin bir defa özür diledi. İfadesinden anlaşılıyordu ki Eğitim Merkezine nihayet beni çağıracaklar. Fakat rahibe de dinimi sormaz mı? Ben de mutad cevabı verdim. Rahibenin bundan haberi yokmuş, tavrı derhal değişti. Beni çağırmaktan vazgeçip "biz en iyisi size broşür gönderelim" dedi, ama o da gelmedi. Her halde benim gibi bir "nasipsiz"e broşürü de ziyan etmek istemediler. Bu Katolikler çok cimri canım. Şimdi bu tecrübeleri yaşamış ben misyoner faaliyetlerini ciddiye almalı mıyım? Kaldı ki gerçekten böyle bir tehlike varsa bunu önlemenin yolu yasaklamaktan, ilim adamı kılıklı birilerini televizyonlara çıkarıp sağa sola saldırtmaktan mı geçer yoksa çocuklarımıza sağlıklı bir İslam dini eğitimi vermekten mi? Kafaları yasağa göre şekillenmiş insanlara bunu anlatmak çok zor.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |