|
|
Arınç'ın çağrısı
AK Parti Grup Başkanı Bülent Arınç, Bütçe üzerindeki son görüşmelerde etkili bir konuşma yapıyor ve "toplumsal barış için" bir çağrıda bulunuyor. Sözleri şöyle: "Önümüz bayram. Sayın Başbakan, yanına başbakan yardımcılarnı almalı, muhalefet liderlerini de çağırmalı, Bayram Namazını Kocatepe Camii'nde kılmalı, çıkışta da diğer liderlerle birlikte halkla bayramlaşmalıdır. "Başbakan Kocatepe Camii'nden çıktıktan sonra cemevini ziyaret etmelidir. Buradan liderlerle birlikte İstanbul'a Gazi Mahallesi'ne geçmeli, başlarına kırmızı bant bağlayarak ölüm orucuna yatanları dinlemeli. Sonra Güneydoğu'da ailesinden bir ferdini dağda kaybetmiş anne de ziyaret edilmeli. Terör olayının artık geçtiği ve bundan sonra barış içinde yaşanacağı vurgulanmalı. Konuşulan bu annenin ismi ister Keje, ister Ayşe, ister Fatma olsun, bu ziyaretler onların gözlerinin içini güldürecektir. Daha sonra bir şehit annesi ziyaret edilmeli, kendilerine sahip çıkılacağının teminatı verilmeli." Bunlar benim duygu dünyamın tıpatıp yansıması. Geçmişte bu sütunlarda benzeri çağrılar yapmışımdır. Şüphesiz Bülent Arınç'ın şiir gibi konuşmasında bu sözler çok daha etkili bir mahiyet kazanmıştır. Yunus Emre'nin şiirlerinin üslûbu için "sehl-i mümteni" ifadesi kullanılır. Çok kolay söylenmiş gibi görülen ama benzeri ifade edilemeyen üstün söz anlamına gelir. Bu proje de öylesine bir vasıf taşıyor. Ne kadar kolay diyorsunuz ilk dinleyişte, ama belki Bülent Arınç için ne kadar kolay, ya devletlularımız için o kadar kolay mı? Armudun sapı, üzümün çöpü niye gündeme gelmiş bizim dilimizde? Oysa Arınç bir bakıma politikacının kişiliğinde devlete bir taşla birkaç kuş vurma imkânı sunuyor: -Bayram'da camiye gelin, artık ibadetten öte bir toplumsal buluşma - kaynaşma ortamı haline gelmiş olan bayram namazı ile, halkın duygu iklimine karışın. -Bayram'da camiye gelin, cami dünyası ile aranıza girmiş zaman bürûdetini (soğukluğunu) giderin. -Bayram'da camiye gelin, sarsıcı problemler içinde kıvranan ve bu yüzden yönetenlere karşı büyük öfke duyan halkla, onun duygusal planda en barışçı zamanında buluşun, iletişim imkânına kavuşun. -Ve nihayet bayramda camiye gelin, camiye gitmenin siyasette sadece belirli simaların işi olmadığını, cami cemaati ile buluşmanın politik bir ilişki olmadığını, cami ikliminin bu ülkede istisnasız herkesin buluşabileceği sıcak, kucaklayıcı, bütünleştirici bir mekân olduğu kanaatini uyandırın. Sonra Arınç, siyasî erkânı bayram ikliminde problemli alanlarda dolaşmaya çağırıyor. Camiden sonra Cemevine, Gazi Mahallesine, ölüm orucu mekânlarına, çocuğunu dağda kaybetmiş Güneydoğu'lu annelere, ve şehit annelerine ziyaret çağrısında bulunuyor. Bir kandil gecesi, komşunun komşuya helva dağıtması gibi, yurdun sokaklarını barışla dokuma eylemi bu. Bu, "geniş yürek" gibi Türkiye siyaseti için bir sehl-i mümteni gerektiriyor. Kimi zaman devletle ilişkilerde, kimi zaman birbirine karşı münasebetlerde problem yaşamış tüm yaralı yüreklerde bir barış ümidi oluşturma çabası en azından Türkiye kadar büyük bir yüreği zaruri kılıyor. Ya dünya kadar yüreğiniz olsaydı, dünyada bunca acı kalır mıydı? Yalnız iki şey ilâve etmek istiyorum sayın Arınç'ın teklifine; birisi bu barış heyetinin muhtevasına, diğeri de ziyaret alanının çerçevesine ilişkin iki şey... 1. Bayram namazından sonra yola çıkacak barış heyetinin içinde sayın Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı da olmalı... Bu, hem bayram hem barış ikliminin siyasetin zirvelerini de ziyaret ettiğinin kanıtı olacak. 2. Ve barış heyeti, hem başörtüsü mağdurlarını hatırlamalı, ziyaret etmeli, hem de bayramda yakacak odunu, tenceresine koyacak patatesi bile bulunmayan ailelerin kapısını çalmalı. Başörtüsü bitmemiş, bitmesi mümkün de olmayan bir dram alanıdır Türkiye'de... İstanbul Üniversitesi'nin rektör seçiminde bir aday "savaş kahramanı" gibi takdim ediliyordu. Oysa savaş alanı, öğrencilerin kılık - kıyafetiydi ve bu büyük üniversite, binlerce çocuğunu kapı dışarı etmişti sırf başlarında örtü var diye... Diğer üniversitelerden de binlerce genç, eğitim hayatlarını bırakmak zorunda kalmışlardı. Sonra binlerce kamu görevlisi işlerinden olmuşlardı kılık - kıyafet standardına uymadıkları gerekçesiyle... Onların gönlünü kazanacak bir adım atılmadan Anadolu'nun yarası sarılır mı? Fukaralığa gelince, kasıp kavuruyor ülkeyi. Her gün bir başka ev düşüyor bu derdin pençesine. Açlık sınırında, yoksulluk sınırında kıvranan milyonlar... Aşevlerine, yeşil kartlara, Fak Fuk Fon'a sığınanlar... (Bülent Arınç'ın bütçe konuşmasında 27 milyon yoksulluk sınırında, 12 milyon aç insandan söz ediliyor) Türkiye'yi yönetenler, bir bayram sabahı, kendi çocuklarından önce, dudakları ve parmakları soğuktan morarmış çocukların başını okşamadan, bayram gelir mi bu ülkeye? Bülent Arınç Türkiye siyasetini hem çok kolay, hem çok zor bir sınava çağırdı. Bakalım kim kazanacak, kim kaybedecek bu sınavda?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |