YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Parçalanmış bilinç

Cumartesi gecesi Kanal 7'de, "Avrupa'da Ramazan" adlı bir program izledim. İzledim ve doğrusunu söylemem gerekirse içim açıldı. Bazan STV de yapıyor böyle programlar. Özellikle sahurlarda.

Duvarları kilimlerle süslü, yerleri minderlerle döşeli güzel bir oda!.. Kanal 7 Avrupa temsilcisi, Fransa İslâm Konseyi Başkanı, Grup Destan adıyla bir ilâhî grubu ve bir de program yöneticisi!..

Konuşuyorlar, sohbet ediyorlar. Program devam ederken çeşitli Avrupa ülkelerinden telefonlar geliyor. Oralarda yaşayan Türkler'den, Ramazan dolayısıyla oruçtan vs. söz ediyorlar. Kimisi İtalya'dan, kimisi Avusturya'dan telefonlar, telefonlar.

Sırf Ramazan için düşünüldüğünü sandığım program, bir anda, kendine biçilen çerçeveleri de aşarak, her bir Avrupa ülkesini Türkiye'ye, birbirinden kopuk nice Avrupalı Müslüman'ı da ortak bir inanç ve idealizm atmosferi etrafında anında kuşatıveriyor. Yani böyle alelâde, sırf Ramazan için düşünülmüş bir program bile, çeşitli Avrupa ülkelerinde öbekler halinde yaşayan, fakat aralarındaki ilişki bakımından da dağınık duran Türkiye orijinli Müslüman unsurları, beklenmedik bir vüs'ate erdiriyor ve onları bizim cesametli bir tablo olarak algılamamıza yol açıyor.

Ramazan'dan neticeye:

Türkiye televizyonculuğunun, özellikle de İslâmî televizyon yayıncılığı yapan kuruluşların hemen çoğunun anlamadığı husus işte burası!.. Kendinden ne kadar ve nasıl söz ediyorsan, o kadar varsın!.. Bu sözüme lûtfen dikkat!.. Kendinden ne kadar ve nasıl söz ediyorsan, o kadar varsın!.. 24 saatlik bir yayının, 20-30 sayfalık bir gazetenin neresini, ne kadar işgal ediyor ve kendimizi ne nisbette kamuoyuna maledebiliyoruz? Bu alanın görevlileri, bu soruyu kendi kendilerine ciddi olarak sormak durumundalar.

Hele bir de, siyaseten köşeye sıkıştırılmışlık psikoloji ve görüntülerini de düşün bakalım bu yayınlardan. Geriye ne kalıyor?

Yukarıdaki programın yayınlandığı gün Kanal 7'nin ana haber bültenini izledim. Af, ölüm oruçları, Marksist örgüt ve partilerin F Tipi cezaevi protestoları neredeyse yarım saate yaklaşmıştı. Belki bugün olmayabilir ama; Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de, Bulgaristan'da vs. Ramazan nasıl geçiyor? Oralardaki dernek ve cemaatlerin faaliyetleri, alınan birer demeç, karşılaşılan güçlükler, Avrupa'daki Türkler'in İslâmî heyecanları daha neler, neler?

İslâmî televizyonların bu gelişmeleri ne habere dönüştürmek, ne de Türkiye'nin gündemine taşımak gibi bir kaygısı yok. Sözünü etmediğimiz ve kamuoyuna yansıtmadığımız dolayısıyla, onlar da zaten yok sayılmış olurlar. Nasıl oluyor bu diyeceksiniz? Maalesef iletişim çağının, medyaların ürettiği sanal düzlemlerin bir özelliğidir bu!.. Kendisinden söz edilmeyenin, insan ve kamuoyu bilincinde de yerinin olmadığı anlamına gelir bu söz. Dolayısıyla sanal düzlemde ürettiğimiz kendimize ait görüntü ve mesaj nisbeti ne ise, işte o kadar varız!..

Savunması var kendisi yok

Rahmetli şâir Mehmet Çınarlı'nın bir kitabının adı şöyledir: "Gerçek hayali aştı"!.. Aslında onun adına, trajik bir parçalanmayı ifade ediyordu bu söz. Yani "şiir bitti" gibi bir anlam. Halbuki şiir telâkkileri değişiyor, Çınarlı bu gerçeği anlamak istemiyor ve âdeta hayıflanıyordu: "Gerçek hayali aştı ufuklar uzak değil."

Eski bir televizyoncu ve haberci olarak, ben de buradan haber vermek ve şamandırayı dikmek istiyorum. Kendinizden söz ettiğiniz, kendinizi yansıttığınız; kendinizi durmaksızın savunan ve köşeye sıkışmış bir çaresizlik sendromu olarak değil; bilâkis yaşanan bir hayat, işleyen bir mekanizma, özgüven, sempati, kamuoyu tasvibi biçimine dönüştürebildiğiniz kadar varsınız. Yani daha ötede, sanal düzlemdeki varlığınızdır önemli olan bundan böyle.

Bu çağdaş devrim yasası iyi kavranmadığı için, bizim çevrelerin çoğu, yayıncılığı tam bir meşrulaşma paradoksuna oturtuyorlar da, hâlâ bunun farkına varamıyorlar. Bir tutam ondan, bir tutam bundan!.. Neredeyse yaptıkları yayının içinde kendileri kaybolacaklar.

Kendini savunan fakat yansıtmayan

Bu yayınlardan, toplum adına bir özgüven ve ihtiyacını duyduğumuz bir gelecek morali üretilemiyor maalesef. Burada yaşadığımız binbir baskı ne olacak dediğinizi işitir gibi oluyorum. Evet doğru!.. Ancak hayatı sırf bu krize kilitlersek, hayat ondan ibaret hale gelir ve bu psikolojilerle de hiçbir din, kültür ve medeniyet kendisini yeniden üretemez. Hatta, savunamaz bile!..

Ne meşrûlaşma ihtiyacından yola çıkan kendini pazarlama saplantıları; ne de çaresiz düştüğümüz bir noktayı, hayatın bütününe şâmil kılma, yani genelleme denemeleri!.. Birincisi bizi özsüz kılarak tüketir; ikincisi de hayattan ve toplumdan tecrit ederek yapayalnız bir hale düşürür.

Batılılar der ki, ölü medeniyetlerin draması olmaz. Öyle de, bizim yaşanan hayatımız neresinde bu yayınların?


11.ARALIK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Necmettin Türinay

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...