“Kur’an bilmeyen bu mûsikîyi yapamaz”

04:0024/12/2017, Pazar
G: 18/09/2019, Çarşamba
Yalçın Çetinkaya

Bu söz, hocam merhum Bekir Sıdkı Sezgin’e ait bir söz. Bu sözü de, ancak Kur’an ile iştigâl etmiş, Kur’ân’ı bilen bir mûsikî üstâdı söyleyebilirdi. Söz hakikate uygun bir söz. Çünkü merhum hocamın “bu mûsikî” ile kasdettiği, Kur’an’dan neş’et eden bu medeniyetin mûsikîsidir ve Yahya Kemal Beyatlı, “Eski Mûsikî” adlı şiiirinde, “ Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” diyerek, aslında “biz” ile “mûsikîmiz” arasında önemli bir münâsebet olduğunu ifade etmiştir.

Bu söz, hocam merhum Bekir Sıdkı Sezgin’e ait bir söz. Bu sözü de, ancak Kur’an ile iştigâl etmiş, Kur’ân’ı bilen bir mûsikî üstâdı söyleyebilirdi. Söz hakikate uygun bir söz. Çünkü merhum hocamın “bu mûsikî” ile kasdettiği, Kur’an’dan neş’et eden bu medeniyetin mûsikîsidir ve Yahya Kemal Beyatlı, “Eski Mûsikî” adlı şiiirinde, “ Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” diyerek, aslında “biz” ile “mûsikîmiz” arasında önemli bir münâsebet olduğunu ifade etmiştir. Yani, “Mûsikîmizden anlamayan, bizden de anlamaz… bizi anlamak için, bizi “biz” yapan değerlerin yansıması olan mûsikîmizden anlamak gerekmektedir”. Beyatlı’nın “biz” dediği şey, bizi “biz” yapan değerlerdir ve bu değerlerin başında da Kur’an gelmektedir. İngilizler bunu farketmiştir aslında. Yüzelli yıl kadar önce Osmanlı’yı yıkmayı planlar ve bunun için de Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerini gerçekleştirirken, Lordlar Kamarası’nda şunu söylüyorlardı: “Osmanlı’nın Müslüman halkını birbirine bağlayan ve onları kenetleyen bir tek şey var: Kur’ân- Kerîm. Eğer bu kitabın birleştiriciliğini ortadan kaldırırsak Osmanlı’yı yıkmak mümkün olur. Aksi halde başarılı olamayız.”. (Bu sözü, 1986 yılında bir gazete için yaptığım misyonerlik faaliyetleri dosyasını hazırlarken önemli bir kaynak kitapta tesbit etmiş ve aktarmıştım. Fakat şu anda bu kitabın ismini hatırlamıyorum. Sadece söz beni çok etkilediği ve düşündürdüğü için, unutmam da mümkün olmadı.)

Kur’an ile mûsikîmiz arasındaki yakın münasebeti başka açılardan ele alıp ortaya koymak da mümkündür. Meselâ mûsikîmizin Abdülkâdir Merâgî’den itibaren günümüze kadarki en önemli bestekârları hâfızdır ki Hâfız Post ve Itrî’den başlayarak Hâfız Sâdeddin Kaynak ve Bekir Sıdkı Sezgin’e kadar pekçok hâfız bestekâr ismi sayabiliriz. Bu hâfız bestekârların hepsi, Kur’an’ı iyi bildikleri için mûsikîmizi de iyi bildiler ve bu sanatın hakkını verdiler. Çünkü bu mûsikînin Kur’an’la münâsebeti çok yüksek seviyelerdedir. Kur’an’ın kendi ritminden tutun da, kıraatına kadar pekçok münâsebeti saymak mümkündür. Ama ben bu münâsebeti daha ziyade medeniyet ekseni üzerinden kurup izah etmeyi uygun buluyorum.

Osmanlı mûsikîsi, İslâm medeniyet mûsikîsinin zirve noktasıdır ve bu mûsikî kültürüne aid eserlerin neredeyse tamamı, yüzyıllar boyunca nesilden nesile sadece hâfıza ile aktarılmışlardır. Muazzam bir mûsikî birikimi, genel olarak kayda geçmeden ve meşk usulü ile hâfızadan hâfızaya nakledilmek ve nakşedilmek suretiyle günümüze ulaşmıştır. Sadece ezberlenmesi daha kolay küçük formda eserler değil, aynı zamanda mevlevî âyini ve kâr gibi büyük formlarda eserler de insan hâfızasının gücü sayesinde kayda geçirilmeksizin yaşayabilmişlerdir.

Hâfız Abdulkâdir Merâgî’nin “babam, Kur’ân-ı Kerîm’i daha güzel okuyabilmem için bana mûsikî öğretti” derken, yine Kur’an ile mûsikî arasındaki yüksek münâsebete işâret etmektedir.

Merhum Bekir Sıdkı Sezgin hocamızın sesini ve tavrını, mûsikîden anladığını zanneden, meydanı boş bulup atıp tutan bazı kimseler pek beğenmez ve eleştirirler. Bu kimselerin bu tür eleştirilerini sadece câhilliklerine vermek gerekir ama, maalesef bu kimseler mûsikî ile çok ilgileniyor görüntüsü verseler de cahilliklerinin herhalde farkında değiller. O bakımdan, merhum hakkında söylediklerinin de hiçbir önemi yoktur. Ama merhum hocamızın kendi ağzından işittiğim şu sözü çok önemlidir: “Eğer mûsikîde bir yere gelebildiysem, bunu sadece Kur’an’la ilgilenmeme ve hâfızlığıma borçluyum”.

Kur’an bilmedikleri halde “Kur’an bilmiyoruz ama bu mûsikîyi pekâlâ biliyoruz ve yapıyoruz” diyenlere gelince… mûsikîmizin bir sazını çalmak veya güzel bir sese sahib olup söylemek, makam nazariyatlarını ezbere bilmek bu mûsikîyi bilmek ve hakkını vererek yapmak mânâsına gelmiyor. Bu kimseler, sadece bildiklerini ve yaptıklarını zannediyorlar. Mûsikîmizi gerçekten “anlayıp” da “hakkını vererek” yapan neredeyse kimse kalmadı. Çünkü mûsikîmizi anlayabilmek için medeniyetimizi, medeniyetimizi anlayabilmek için de bu medeniyetin kaynağı olan Kur’ân’ı anlamak gerekiyor. Çalıp söylemekle bu iş olmuyor. Zîrâ ağustos böceği de -kendince- pek güzel çalıp söylüyor !

#Kur'an
#İslam
#Müzik
#Bekir Sıdkı Sezgin