Türkiye içinde bulunduğu jeopolitik konum gereği hem küresel hem de bölgesel pek çok meselede proaktif bir dış politika izliyor. Ancak ne yazık ki temeli sağlam politika önerme konusunda beceri noksanlığına tutulmuş muhalefet her defasında farklı bir yalan rüzgarı ve manipülâsyon ağı ile bu duruşu gölgelemeye çalışıyor. Türkiye’nin Filistin halkının yanındaki destansı duruşu ve izlemiş olduğu politik yol bir bakıyorsunuz kendisini muhafazakar olarak tanımlayan siyasi çevreler tarafından dahi hedefe
Türkiye içinde bulunduğu jeopolitik konum gereği hem küresel hem de bölgesel pek çok meselede proaktif bir dış politika izliyor. Ancak ne yazık ki temeli sağlam politika önerme konusunda beceri noksanlığına tutulmuş muhalefet her defasında farklı bir yalan rüzgarı ve manipülâsyon ağı ile bu duruşu gölgelemeye çalışıyor. Türkiye’nin Filistin halkının yanındaki destansı duruşu ve izlemiş olduğu politik yol bir bakıyorsunuz kendisini muhafazakar olarak tanımlayan siyasi çevreler tarafından dahi hedefe oturtulabiliyor. 2 Mayıs 2024 tarihinde yalnızca ekonomik değil aynı zamanda ahlaki ve insani bir duruşun dünyaya ilanını simgeleyen İsrail’e yönelik ticari işlemlerin durdurulması kararı Türkiye’nin uluslararası baskılara boyun eğmeden net bir duruş sergileyebilme kararlılığını temsil ediyor. Ancak bu kararın desteklenmesi yerine dolaylı ticaret ve jet yakıtı gibi manipülatif iddialar ile gerçeklerin çarpıtılmaya çalışıldığını an gibi hatırlıyoruz. İç siyasette siyasal iktidara zayıf karın bulma arayışında olan kesimlerin tekrarlayan bu davranışı Türkiye’nin sergilediği kararlı tavrı gölgelemenin yanı sıra Filistin halkına yapılan desteği itibarsızlaştırma çabasından başka bir şeyi ifade etmiyor aslında.
YALAN RÜZGARININ ARKA PLANI: MUHALEFET NEDEN BU KADAR SAVRULUYOR?
Siyasal görüşü ve iklimi ne olursa olsun muhalefette yer alan irili ufaklı yapıların son dönemde iktidara yönelik dezenformasyon stratejilerinin içerisinde İsrail ile ticaret manipülasyonu da zaman zaman kendine yer buluyor. Sürekli bir dezenformasyon tutulmasına yakalanan bu anlayışın motivasyonu ne diye düşünürken buluyoruz kendimizi. Ticaretin tamamen durdurulduğuna dair belgeler ve açıklamalara rağmen muhalefetin somut eleştiri üretmek yerine algı yaratmaya çalıştığı net bir şekilde görülüyor. Gerçeklikten koparak çıkmaza giren bir anlayışın insan hakları ve mazlumlarla dayanışma gibi evrensel değerlerden ne kadar uzaklaşabileceğini de ara ara canlı canlı izliyoruz.
Siyasi alternatif üretme noktasında beceri noksanlığı ve nitelik uyumsuzluğu hastalığına kapılmış bir anlayışın somut temeli olmayan iddialar üzerinden kendi noksanlığını gölgeleme çabası sürdürülebilir mi?
Toplumun Filistin hassasiyetinin bilincinde olan muhalefetin hangi dış ses destekli popülist bir yaklaşım ile İsrail’in saldırgan politikalarına karşı alınan ambargo kararını eleştirmek için kullanılır? Kendisini AK Parti’den daha muhafazakâr olarak tanımlayan Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi kurumsallarının bu yalan rüzgarına kapılmaları hangi içsel çelişkilerinin ürünü? Siyasal çıkarların ilkesel duruşların önüne geçmesine yol açan, kendi oluşturdukları rüzgârda savrulmalarını hızlandıran fırtınanın çıkış noktası neresi? Filistin halkının haklarını yıllardır en sert şekilde savunduklarını iddia eden bu kesimler, sırf iktidarı ve Ticaret Bakanlığı’nı yıpratmak için, İsrail’e yönelik ambargo gibi bir adımı dahi eleştirecek noktaya nasıl geliyorlar? Kendilerini Filistin’in en büyük savunucusu olarak gören bu kesimler, tıpkı “rüzgar gülü” gibi hareket ediyor. Rüzgar nereden eserse, oraya dönüyorlar.
Düşünün ki bir ormanda yangın çıkmış, ağaçlar yanıyor, kuşlar yuvasız kalmış, orman sessiz bir çığlık içinde. Bu yangını çıkaran fail ben buradayım diyor. Ancak yangını söndürmek için çabalayanlara su taşımak yerine “sen neden şu ağacı sulamadın” diye bağıranlara şahitlik ediyoruz. İşte bu bağırışların sahipleri, yangının asıl faili yerine su taşıyanları hedef almayı tercih ediyor.
FİLİSTİN HALKININ YANINDA DİMDİK
Tüm bu manipülasyonlara rağmen, Türkiye’nin Filistin halkına olan desteği tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bu destek, Filistin için yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda moral bir destektir. İsrail’in saldırgan politikalarına karşı yalnız olmadıklarını hissetmeleri, Türkiye’nin uluslararası arenadaki proaktif tutumunun bir sonucu olarak varlığını koruyor. Gazze’deki insani kriz, İsrail’in saldırgan politikalarıyla daha da derinleşirken, Türkiye’nin desteği Filistinlilere bir nefes olmayı sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’de yaptığı “Filistin halkının haklarını savunmaktan asla geri adım atmayacağız.” açıklaması Türkiye’nin izlediği proaktif davranışı yansıtmakla birlikte Türkiye’yi sadece bölgesel bir güç değil, aynı zamanda vicdani bir lider olarak da ön plana çıkarıyor. Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat’ın defalarca “Türkiye, mazlum Filistin halkının yanında dimdik duruyor. Bu duruş, sadece bir ambargo değil, bir onur mücadelesidir” içerikli söylemleri tüm dünyada doğru anlaşılırken bizim muhalefet koridorlarında her ne hikmetse başka bir şekilde karşılanıyor.
Muhalefetin, İsrail ticareti üzerinden yaptığı eleştiriler, sadece bir dezenformasyon kampanyası değil, aynı zamanda gerçeklerle bağını koparmış bir akrobasi gösterisini andırıyor. Siyasi bir anlayış ortaya koymaktan uzak bir muhalefet, rüyaların içindeki rüyalara hapsolmuş, kendi hayal dünyasından bir türlü çıkamıyor.
SONUÇ: RÜZGARA KARŞI DİMDİK
“Bu yalan rüzgarı neden bu kadar güçlü?” Cevap basit: Muhalefet, gerçek bir politik program ve çözüm önerileri sunmaktansa, hükümeti hedef alan algı operasyonlarına sığınıyor. Bu rüzgar, sadece bir yalan fırtınası değil, aynı zamanda politik başarısızlıkların bir itirafını simgeliyor.
Ancak, bu rüzgara rağmen Türkiye, Filistin’in yanında dimdik durmaya devam ediyor. İsrail’e yönelik ambargo kararı, uluslararası alanda örnek bir duruş sergiliyor. Muhalefet ise bu duruşu gölgelemek için çaba sarf ederken, kendi güvenilirliğini ve ahlaki duruşunu kaybediyor. Dün olduğu gibi bugün de Türkiye, Filistin halkının yanında durarak, köklerini insanlığın adalet ve vicdan topraklarına sabitlediğini bir kez daha gösteriyor.
Bizde Filistin, sadece bir toprak parçası değil, aynı zamanda vicdanların sınandığı bir yerdir.