İslam’da Resim Yasağı Söylemi

04:0018/02/2018, Pazar
G: 18/02/2018, Pazar
Ömer Lekesiz

Nuh Yılmaz’ın İslam’da Resim Yasağı Söylemi adlı kitabı, İslami İkonoklazma Tezi’nin Soykütüğü alt başlığıyla, Mayıs 2017’de Doğan Yayınları arasından çıkmıştı.Yılmaz, “13 yıllık uzun bir maceradan sonra Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde” bitirebildiği “doktora tezine” dayanan kitabını, “entelektüel açıdan 20 yıllık bir muhasebenin ürünü... salt bilimsel bir araştırma değil, aynı zamanda düşünsel bir seyahat, kuramsal bir hesaplaşma, kişisel bir kavga ve bir hakikat arayışının küllerinden” oluşan

Nuh Yılmaz’ın İslam’da Resim Yasağı Söylemi adlı kitabı, İslami İkonoklazma Tezi’nin Soykütüğü alt başlığıyla, Mayıs 2017’de Doğan Yayınları arasından çıkmıştı.

Yılmaz, “13 yıllık uzun bir maceradan sonra Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde” bitirebildiği “doktora tezine” dayanan kitabını, “entelektüel açıdan 20 yıllık bir muhasebenin ürünü... salt bilimsel bir araştırma değil, aynı zamanda düşünsel bir seyahat, kuramsal bir hesaplaşma, kişisel bir kavga ve bir hakikat arayışının küllerinden” oluşan bir eser olarak niteliyor. Çok sıkı dokunmuş metniyle, kitap da yazarının bu nitelemelerini teyit ediyor.



İkonoklazma, en net karşılığıyla tasvir düşmanlığı demektir.

Jean-Luc Marion’un kelimeleriyle, imgenin görünürlüğünün doktrini ve aynı zamanda bu görünürlüğün kullanımı sayıldığında, ikon’un, Hristiyanlar tarafından, temsile kapalı olan İslam ve Yahudilik için katı ve şiddetli bir ikonoklazm suçlamasına neden olduğu bilinir ve dolayısıyla, ikonalar yoluyla Hristiyanlığın özüne bitiştirilen temsilin, inançsal bir gereklilik algısından beslenen güçlü bir doktrin tahtında Müslümanlara ve Yahudilere dayatılması, onların da bu dayatmaya karşı çıkmaları söz konusu çatışmanın özünü oluşturur.

Yahudilik de bir yana, Hıristiyanlık’la İslam arasındaki bu çatışmanın tarihi, İslam şeriatının şekillendiği günlere kadar inmekte ve bidayetinden beri Batı’da İslam sanatı konusunda yapılan çalışmalarda her fırsatta vurgulanmak suretiyle ileriye taşınmaktadır.

Yılmaz, kitabında, Taliban tarafından Bamyan Budaları’nın tahrip edilmesinin (2001) ve Danimarka’daki bir gazetede Hz. Muhammed tasvirlerinin yayınlamasına karşı gösterilen tepkilerin (2005), Müslümanların imgeye olan tahammülsüzlüğüne / İslam’ın ikonoklastik bir din oluşuna indirgenmesine dayanarak, İslami İkonoklazma Tezi’ni hem tarihi (ve entelektüel düşünce) boyutuyla, hem de mezkur ileriye taşınma çabasıyla birlikte sorguluyor.

Batı’da yazılmış İslam sanatı konulu kitaplarda, ilgili suçlamayla sıkça karşılaşan ve bundan rahatsızlık duyan okurların, Yılmaz’ın bunun nedenine dair verdiği bilgiyle rahatlayacaklarına inanıyorum.

“İslami sanat” kavramının Avrupa sahnesine oryantalizm ve sömürgecilik aracılığıyla çıktığını belirten Yılmaz, uzman görüşlerine de yaslanarak şunları söylüyor:

“Sanat tarihinin bir alt bölümü olarak İslam sanat tarihi (...), ilk olarak ‘egzotik bir Batı-dışı gelenek olarak’ ortaya çıkmıştır. Buna göre, ‘İslami sanat’ İslam sanat tarihinin ilk oluşum döneminden başlayarak, Ortaçağlılaştırılarak, zamansal olarak geriye itildi. İslam sanat tarihi alt-disiplininin kurumsallaştırılması ise İslami İkonoklazma Tezi’ni güçlendirip kalıcılaştırdı.

Bu süreç sömürgecilik ve oryantalizmle oldukça yakın ilişkiliydi. Young’ın da ileri sürdüğü gibi, Rönesans-sonrası Avrupa düşüncesi sömürgecilik hesaba katılmadan anlaşılamayacağı gibi, Rönesans-sonrası dünya tarihi de Avrupalılaşma süreci ortaya konulmadan anlaşılamaz.

Benzer şekilde, İslami İkonoklazma Tezi’nin oluşmasına imkan sağlayan ‘İslami sanat’ın hikayesi de özerk ve bağımsız bir hikaye değil, Avrupa sanatı ve sanat tarihinin evrenselleştirilmesinin, yani bu hikayelerin bir parçasıdır. Yaygın kabulün tersine, bir disiplin olarak oryantalizm ‘Şark’ ile ilgili değil, aksine ‘Batı’nın Şark-Garp harici düalizmi şeklinde pazarladığı kendisini yeniden kurma süreciyle ilgilidir.

Dolayısıyla İslam sanat tarihi iki disiplinin evliliğinden doğmuştur: oryantalizm ve sanat tarihi.

Bu yüzden ‘İslam sanat tarihi’, ortaya çıkışı itibariyle ne İslam’ın ne de Müslümanların ürettiği sanatla alakalıdır; o Avrupa’nın kendi kendisini evrensel bir proje olarak kurmasıyla alakalıdır. Bir diğer deyişle, bir disiplin olarak sanat tarihini önceleyen bir ‘İslam sanat tarihi’ söz konusu değildir. Yani ‘İslam toplumlarında İslam sanatını bütünsel bir tarzda inceleyen yerli bir gelenek mevcut değildir.’ Dolayısıyla İslam sanat tarihi doğal olarak Batı modeline uygun, bu modelin normlarına göre şekillenmiştir.”

Buradan bakınca, yerli-oryantalist sanat tarihçilerinin, inceledikleri İslami sanatlarda, neden ısrarla ikonografik bir etki yakalamaya, heykel benzerliği aramaya, erotik unsurları derinleştirmeye... çalıştıkları da daha iyi anlaşılacaktır: Yılmaz’ın belirttiği Batı modelinin normlarına uygun bir çalışma ortaya koy(a)madıkları takdirde, sanat tarihi kanonu tarafında görülmeme endişesi, yerli-oryantalistler için hayati bir endişedir.

Bu bahiste, özel ilgim nedeniyle İslam sanat tarihi meselesini öne alışım, kitabın muhteviyatını bundan ibaret saymanıza yol açmasın. Yukarıda da belirttiğim gibi düşüncelerin çok sıkı dokunduğu İslam’da Resim Yasağı Söylemi’nden öğrenebileceğimiz daha çok şey var.

#​Nuh Yılmaz
#İslam’da Resim Yasağı Söylemi