Sonda söyleyeceğimi başta yazacağım yine. Dijital dünyanın hükümdarları, sahip oldukları kullanıcı kitlelerine hükmederek, ulus devletlerin sonunu getirmenin eşiğini çoktan aştılar. Bizler ise herhangi bir belediyenin başkanlık koltuğunun kavgasını Twitter’dan vermeye devam ediyoruz. “Başkan koltuğu” örneğini kimse üzerine alınmasın lütfen, ancak dileyen herkes kendine paylar çıkarabilir. Gidişatı izah etmeye çalışacağım. “Ulus devletlerin sonu” ise çok eski bir teoriydi, yıllardır tartışılıyordu.
Sonda söyleyeceğimi başta yazacağım yine. Dijital dünyanın hükümdarları, sahip oldukları kullanıcı kitlelerine hükmederek, ulus devletlerin sonunu getirmenin eşiğini çoktan aştılar. Bizler ise herhangi bir belediyenin başkanlık koltuğunun kavgasını Twitter’dan vermeye devam ediyoruz. “Başkan koltuğu” örneğini kimse üzerine alınmasın lütfen, ancak dileyen herkes kendine paylar çıkarabilir. Gidişatı izah etmeye çalışacağım. “Ulus devletlerin sonu” ise çok eski bir teoriydi, yıllardır tartışılıyordu. İhtimal verilmiyordu. Ancak günümüzde bu sonunun yumuşak bir geçişle başladığı ayan beyan ortada.
Twitter’ı bırakalı 5 ay oldu. Kafam öyle rahat ki dönmeyi bir an bile düşünmedim. Kriminal gazeteci eskisi Tuncay Özkan’ın, CHP’de var olabilmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küfürler ettiğinden tabii ki haberdarım. Ancak sadece bu kadar. Ucuz, pespaye ve adeta bir lağım çukurundan yükselen bu siyasi dile, Twitter kullanıcısı olarak maruz kalmadığıma fazlasıyla sevindim açıkçası. Tuncay Özkan’ın gazetecilik yıllarında sokaklara taşan profesyonel provokatörlüğünü siyasetçi olarak sosyal medyaya taşımasına şaşırmamak gerek. Haberini yapmak ve yazıda değinmek ise işimizin parçası. Çünkü ülke gündemi her geçen gün biraz daha Twitter’a teslim oluyor. Ülke her geçen gün Twitterlaşıyor.
Siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, hukukçular, din adamları, sanatçılar ve peşlerinden sürükledikleri kitleler, hayatı Twitter merkezli yaşamaya başladılar. “Sadece Twitter mı?” diyenler olacaktır. Tabii ki değil. Lakin her platformun toplumlar üzerinde çok farklı etkileri olduğu gerçeğinden yola çıkarak Twitter’ı milyonlarca kullanıcısını negatif gündeme teslim eden mecra olarak ayrı tutuyorum. Mesela dâhil olduğum bazı WhatsApp gruplarının gündemini de Twitter’dan seken paylaşımlar belirliyor artık. İnsanlar bir meseleyi ele almak yerine, başkalarının gündemlerinin linkini paylaşıyorlar.
Girişte neden mi “başkan koltuğu” örneğini verdim? Çünkü memleketin politik enerjisini heba eden bu ekosistemi, daha fazla siyasetçiler besliyor. Lafım direkt kimseye değil. Genel tablodan bahsediyorum. Çünkü bu arada dünyanın yapay zekâ teknolojileri ile girdiği yeni dönemi göz göre göre ıskalıyoruz. Dijital seyir, Twitter’daki kısır ve kaotik tartışmaların çok ötesinde. Devletlerin, İsrail’in 11 ayı geride bırakan Gazze soykırımını durduramama sebeplerinin başında aslında sosyal medya teslimiyeti var. İnsanlık, siyaset ve düşünce üretenler dâhil sosyal medyaya hapsolmuş durumda. İsrail, insanlığı enformasyon savaşıyla terbiye ediyor.
Türkiye’nin 8 günlük Instagram kısıtlamasında gördük ki 57 milyon kullanıcının önemli kısmı, devletinin karşısında ve META’dan yana tavır aldı. Bu vahim tablo; siyasi görüşü, partisi ve konumu ne olursa tüm siyasetçileri fazlasıyla rahatsız etmeliydi. Ulus devletlerin, demokrasinin, seçimlerin, seçilmişlerin ve makamların sağladığı otorite, sorgulanamaz bir güç olarak sosyal medya şirketlerinin eline geçerken, politikacılar, belediye başkanları ve bürokratlar ise Tweet atarak siyaset yaptıklarını, insanları özellikle de yeni nesli bu yolla ikna edeceklerini düşünüyorlar.