Köfteci Yusuf ‘geleceği’ görmeliydi

04:0012/10/2024, Cumartesi
G: 12/10/2024, Cumartesi
Ali Saydam

“Köfteci Yusuf”, Yusuf Akkaş çırpınıyor: “Başıma ne getirildiğini bilmiyorum…” İşte bunu bilmemek, durumu doğru tahlil edememek çok sakıncalıdır. Çünkü ne yapacağınızı, nasıl davranacağınızı, kendinizi, durumu, sorunu nasıl açıklayacağınızı da bilemezsiniz… Başka bir deyişle ne krizinizi yönetebilirsiniz ne de krizinizin iletişimini… Kaldı ki ‘ domuz eti’ meselesi gündeme geldiğinde yapılacaklar, işin son aşamasıdır. Bu süreç domuzun ‘d’si zikredilmeden yönetilmeye başlanmalıydı. “Yahu geleceği

“Köfteci Yusuf”,
Yusuf Akkaş
çırpınıyor: “Başıma ne getirildiğini bilmiyorum…”
İşte bunu bilmemek, durumu doğru tahlil edememek çok sakıncalıdır. Çünkü ne yapacağınızı, nasıl davranacağınızı, kendinizi, durumu, sorunu nasıl açıklayacağınızı da bilemezsiniz… Başka bir deyişle ne
krizinizi
yönetebilirsiniz ne de
krizinizin iletişimini…
Kaldı ki ‘
domuz eti’
meselesi gündeme geldiğinde yapılacaklar, işin son aşamasıdır. Bu süreç domuzun ‘d’si zikredilmeden yönetilmeye başlanmalıydı. “Yahu geleceği mi görecekti adamlar” diye düşünebilirsiniz. O konuya birazdan geleceğiz; önce Akkaş’ın aktardığı biçimiyle duruma bir göz atalım…

Firma, anlaşılmasın diye yazılmış banka sözleşmelerindekine benzer yazılı açıklamasında Şubat 2024’te Ankara’daki şubelerden numune alınırken “Pek çok teknik hata yapıldı” tezini öne sürmüş. Şöyle devam edilmiş: “Usulsüzlükler içeren ve gerçeği yansıtmayan analiz sonuçları sonrasında Tarım İl Müdürlüğü ve İlçe Müdürlüğü tarafından üretim tesisimizde yerinde yapılan denetimlerde herhangi bir olumsuz sonuç ile karşılaşılmamıştır. Ürünlerimizde asla domuz eti kullanılmamıştır. Analiz sonuçlarının maddi gerçeği yansıtmadığı, bu sonuçların kötü niyetli kişilerin eylemleri neticesinde veyahut gen testi olarak bilinen uygulamalarla yapılan analiz testlerinde şirketimizin hiçbir dahli olmayacak şekilde oluşmuş bulaşı nedeniyle böyle bir sonuç çıktığı/çıkabileceği değerlendirilmektedir.” Anlayan beri gelsin…

Bir de Akkaş’ın verdiği röportaj var. “Domuz eti olayı 2019 tarihinde geçiyor” diye başlıyor.
Sedat Peke
r’in (ya da onun adını kullanan birilerinin) çıkar sağlamak için Afyon’daki bir entegre tesisi Akkaş’ın almasını istediklerini belirtiyor. Anlaşma sağlanamayınca da hem silahla hem de “Köfteci Yusuf domuz eti satıyor deriz” diye tehdit edildiğini söylüyor. Hatta bu kişilerin o tarihte bir şubeye giderek hamburger ısmarladıklarını ve siparişlerini alır almaz koklayıp, “Bunun içerisinde domuz eti var” diyerek “algı yarattıklarını”, ardından da savcılık kayıtlarına intikal ettiği şekliyle Kocaeli’de bir internet sitesine parayla bu haberi yazdırdıklarını ifade ediyor.

İki açıklamadan ve epey efor harcadıktan sonra, Akkaş’ın iddiasının şu olduğu anlaşılıyor: “Mafya 2019 yılında bize kafayı taktı, analiz sonuçlarına müdahale edildi, kumpas var.”

Firmanın durumu çok vahim. Domuz eti gibi, ülkemizdeki tüketicinin inanç sistemine değil aykırı,
saldırı
olarak kabul edilebilecek bir ürünün kullanılması firmanın köküne dinamit ekmekle eş değerdir… Öte yandan Akkaş’ın kumpas iddiaları da ciddi bir konu olduğuna göre mutlaka araştırılacaktır. Yani süreç sonlanmış değil gibi görünüyor…

Diyelim ki Köfteci Yusuf soruşturma, mahkeme süreçlerinden pirüpak çıktı. Yeter mi? Firmanın algılanmasını bu meseleden önceki seviyeye yeniden getirebilir mi? Çok zor…

Nedeni, yazımızın başında belirttiğimiz “Adamlar geleceği mi görecekti” sorusunda gizli… Görecektiler…

Bir gıda firması alacağı en büyük darbenin hijyen, üretim, hazırlık, servis koşulları ile ilgili olduğunu bilmelidir. Oradan yiyebileceği darbenin de telafisi mümkün olmayan bir
itibar
hasarına yol açacağını…
O nedenle itibarını
hedef kitle
ve
paydaşları
nezdinde yükseltecek, sağlamlaştıracak
iletişim çalışmaları
yapmalı, öyle bir
algılamaya
ulaşmalıydı ki; domuz eti meselesi gündeme gelir gelmez hedef kitlesi “Yok canım, bu işte bir yanlışlık vardır” diyecek kadar kendisine
güvenmeli
, firmanın üstünü bir kalemde çizmeyi düşünmemeliydi bile…
İtibarına yatırım yapmış,
beğeni
ve
güven
eksenini yükseltip ‘
itibar bağışıklığı’nı
güçlendirerek bugünlere gelmiş, örnek olarak gösterilebilecek çok önemli firmalarımız, holdinglerimiz ve bunların yöneticileri hemen akla gelecektir. Onlar böyle saldırılara neredeyse yılda iki kez maruz kalıyorlar. Yalnızca firmaların faaliyetleri değil, patronlarının, yöneticilerinin özel hayatları dahi saldırı altındadır… Peki sonuç? O saldırının yanından, üzerlerine en ufacık leke sıçramadan yürüyüp gidebiliyorlar…

İtibarlarına yatırım yapmayanlar ise “Çamur at izi kalsın” kod adlı her türden eylemden yara bere alıyorlar… İddialar doğru da olsa tamamen iftira da…

O nedenle firmaların itibar yönetimine bir an önce eğilmeleri gerekiyor… Çünkü itibar, telgraf tellerindeki kuşlar gibidir. En ufak gürültüde uçup gittiler mi bir daha onları geri getirip eski yerlerine koymak imkânsızdır…


Günün sözü
“Üç kişiye acı; cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene.”
Şeyh Edebali

Gözümüze takılanlar…

Köfteci Ramiz, sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşımda bulunmuş: “1928’den bugüne, yüzde yüz dana etinden günlük ürettiğimiz ürünlerimizle Türkiye’de ve 7 ülkeyle yurt dışında toplam 130 şubede hizmetinizdeyiz.” Köfteci Ramiz’i severiz. Bozcaada dönüşü mutlaka uğrardık. Ancak bu kez olmamış… Köftedeki başarıyı iletişimde gösterememişler. Rakibin zaaf anından yararlanmaya çalışmak bizim ortak ruhi şekillenmemize kesinlikle uymaz…

Sodexo’nun çalışanların sağlıklı yemek alışkanlıklarını araştırdığı çalışmasının sonuçlarına göre; katılımcıların yüzde 60’ı sağlıklı yiyecekler hazırlamak için yeterli vakit bulamazken, yarısı ise iş yerlerine yakın yemek yiyebilecekleri bir restoran bulamadığından şikâyet ediyormuş. Yüzde 10’u ise iş yerlerinde herhangi bir yemek hizmeti almadığını belirtiyormuş (Ayşe Sorucu, Goodworks). Bu türden araştırmalar karşısında birkaç farklı davranış ortaya konulabilir: 1. Sonuçlar üzerine ne yapılabilir sorusunu sorarak başlamak ve hemen “Çalışanlar sağlıklı yemeklere hasret, iş verenler bu konuda bir şey yaparsa olumlu sonuçlar alırlar” varsayımının üzerine atlamak. 2. Çalışmanın yöntemine, soruların sorulma şekline ve sağlıklı yemeğe ulaşmadaki engellerin neler olduğunu tartışmak… Bizce ikisi de sağlıklı bir sonuca götürmez. Bu kadar nazik bir konuda çok daha fazla veriden yola çıkmakta yarar olacaktır.


#Köfteci Yusuf
#toplum
#Ali Saydam