Bilindiği gibi ülkelerin gelişmişlik evrimi; ilkel toplayıcılıktan tarıma, oradan sanayileşme ve hizmet sektörü ağırlıklı bir yapıya geçiş süreci yaşamıştır.
Bugün yaşanan teknolojik gelişmeler karşısında bazı kurumlar ve iktisatçılar gelişmekte olan ülkelere imalat-üretim aşamasını gerçekleştirmeden,
hizmetlere dayalı kalkınma hamlesine
devam etme tavsiyesi vermektedir.
Oysa
dünyayı daha zengin yapan, refahı artıran mal ticareti ve küreselleşmedir.
Ülkeler arası ilişkiler ticaretle iyileşmiş (bir ürünün onlarca ülkede parçalarının üretilmesi ülkeleri birbirine yakınlaştırmış), mal ticareti ülkeleri zenginleştirmiş ve daha barışçıl bir dünyaya katkı yapmıştır.
Yani,
-refah artışının
temel kaynağı hizmetler değil, imalat-üretim
olmuştur.
Yüksek teknolojili yeni ürünler fiziksel (mal) ve dijital üretim sistemleri (hizmet) arasındaki çizgileri belirsizleştiriyor.
Buna ilaveten
teknolojik yenilikler tarım, sanayi ve hizmetler arasındaki geleneksel sınırları da değiştiriyor.
Esas olarak dijital devrim yeniliği hızlandırıcı, üretim çıktısını ve katma değeri artırıcı fırsatlar da sunuyor.
Teknolojik gelişmeyle beraber
imalatın dünya GSYİH büyümesine katkısı
1990’da yüzde 15,2’den 2018’de yüzde 16,4’e
. Yani,
teknolojik gelişme imalatı-mal üretimini artırmaktadır.
OECD ülkelerinde hizmetler GSYİH’nın yüzde 75’ini ve istihdamın yüzde 80’ini oluştursa da,
hizmetlerdeki küresel ticaretin cari değeri, imalatın yalnızca üçte biridir.
Burada söylenmek istenilen; gelişmiş ekonomilerde revaçta olan
stratejisini gelişmekte olan ülkelerin üretim yapıları kurmadan, gerekli beceri tabanına (beşeri sermayeye) sahip olmadan taklit etmeye çalışmasının yanlışlığıdır.
İşsizlik endişesi karşısında,
çok sayıda işi ortadan kaldırmakla beraber yeni endüstriler ve
yeni işler ortaya çıkaracağı
söylenebilir.
Şöyle ki,
Çin’de dijital ekonominin
çok hızlı büyümesi ile 2018’de toplam istihdamın dörtte birine karşılık gelen
191 milyon iş imkânına ulaşılmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerde düşük vasıflı hizmet sektörü, aşırı yoksulluktan kaçınılmasına yardımcı olabilir, ancak bu yapı güvenilir ve sürdürülebilir kalkınma sağlayamaz.
Gelişmiş
dijital üretim teknolojileri
(robotik, yapay zekâ, veri analitiği, bulut teknolojileri v.s.) bazı hizmetlerde
yeni iş imkânı sağlayabilir.
Ancak bu faaliyetler aynı zamanda yüksek vasıflı olmayı gerektirmektedir.
Çoğu gelişmekte olan ülkenin eğitim sistemleri söz konusu vasıflı işgücünü yetiştirmenin uzağındadır.
Aynı zamanda
büyük teknoloji şirketleri tarafından tekelleştirilen veriler
gelişmekte olan ülkelerde veriye dayalı inovatif ürün için büyük bir engel teşkil etmektedir.
Bu nedenle beşeri sermayesi zayıf ekonomilerde
imalat yapıları kurulmadan hizmetlere geçilmesi kalkınma için sağlıklı bir yöntem değildir.
Açıkçası;
fakir ülkeler için imalat-üretim yapıları
kayıt dışılığı ve yoksulluk önlemek, başarılı
kalkınma hamlesi yapmanın alternatifsiz yoludur.
Ülkeler sanayileştikçe
vasıflı işgücüne olan talep
artar ve daha fazla insanı daha
yüksek ücretli işler için gereken eğitimi almaya teşvik eder.
Bu süreç üniversiteleri daha nitelikli ve piyasanın istediği nitelikte eğitime zorlar.
Aynı zamanda
sanayi sektörünün performansı arttıkça,
gelirler artar,
daha çok vergi ödenir ve eğitime daha çok kaynak bulunabilir.
İleri teknoloji kullanılarak
imalatta verimlilik artışı
ve küresel ekonomide rekabetçi bir niş alan elde etme becerisi sağlanabilir.
Kısacası, gelişmekte olan ülkeler,
gelecekteki refahın anahtarı olarak imalatı sanayindeki gelişmeyi esas almalı, ileri hizmet sektörünü sonraya bırakmalıdır.
Not: Bu yazıda C. Monga’nın “Büyük Hizmetler Yanılsaması” makalesinden önemli ölçüde yararlanılmıştır.