Bankalar bu işlevlerinin yanında çok daha ekstrem işlere koyulmuş, olabildiğince kârlı çalışma argümanları geliştirmişlerdir.
*
Türkiye'de son yıllarda en çok dile getirilen konuların başında
gelmektedir.
Hükümet ve reel sektör temsilcileri sürekli faiz oranlarının yüksekliğinden yakınırken, beklentilerine cevap verecek adım ne merkez bankası ne de bankalar tarafından atılmaktadır.
Aslında kredi derecelendirme kuruluşu
“bankaların mali yapılarında gelecekte sıkıntı olabilir”
da mevcut
uygulamasının
önelik bir baskılamadır. Faizlerin düşürülmesi sonucunda “bankaların mali yapıları daha da bozulabilir, sakın böylesine beklenti içinde olmayın uyarısı” olarak da nitelendirilebilir.
*
1990'lı yılların sonlarında 500 büyük sanayi kurumu verileri, gelirlerinin büyük kısmının faaliyet dışı gelirlerden (faiz geliri) oluştuğu yönündeydi. Yani sanayiciler, üretimden, istihdamdan, ihracattan vazgeçmekte, devlete para satarak (borç vererek) faiz geliri elde etmekteydiler. Risklerini de böylece minimize etmişlerdi.
Günümüzde de
yüksek kredi maliyetlerinden, üretim sürecinde yaşadığı finansal eksenli sorunların altından kalkamadığı bir baskı nedeniyle
aşamasına gelmiş durumda.
Hammadde, işgücü, sermaye, girişimci ve ürüne dönüşen süreç. Üretim süreçleri de ürüne göre farklı aşamalardan, titiz çalışmalardan geçiyor (ar-ge, tasarım v.s.). sonrasında satış-pazarlama devreye giriyor.
Birçok firma büyük sermaye yatırımları karşılığında cirolarının yüzde 3-5'i oranında bir kâr elde ediyor. Ve bu kârı elde ederken de aynı getiriyi, hatta daha fazlasını sağlayan finansal yatırımlara göre çok daha fazla risk alıyorlar.
Oysa
. 2015 yılında parasını dolara yatıranların getirisi yüzde 27,5 ve altına yatıranların yüzde 13,47 (TÜİK). Yani, hiçbir
Banka karları reel sektör karlarının çok üstünde..
*
Bunları neden söylüyoruz?
Bankalar kârlarını, verdikleri kredilerden, aldıkları faiz ve komisyonlardan elde etmektedir.
Son yıllarda bankalar riskli krediden kaçınmakta, büyük şirketleri fonlama yerine
vermektedir.
Böylece hem yüksek getiri sağlamakta, hem de geri dönüş risklerini azaltmaktadır.
Buna karşılık, banka kredisi kullanmak isteyen işadamı-sanayici ise bankaların yüksek faiz talebiyle karşı karşıya kalmaktadır.
Küçük tasarruf sahiplerinden alıp yatırımcıya kaynak aktararak ekonomik gelişmeye, üretime, dış ticarete, gelişmeye, refaha katkı yapma amacıyla kurulan bankalar işi tersine çevirerek,
ederek kredilendirmektedir.
Cari açığın nedeni iç tasarrufların yetersizliği iken, düşük düzeydeki tasarruflar da düşük gelir sahiplerine tüketim amacıyla kullandırılmakta, gelecekteki gelirlerinin bugünden harcanması sağlanarak tasarrufların daha da azalacağı ve
ortaya çıkmasına neden olunmaktadır.
*
Faiz üretim faktörlerinden sermayenin maliyeti.
İşletmeler hem üretim sürecinde hem de yatırım sürecinde borç kaynak kullanmak zorundalar. Ne ölçüde yüksek faizlerden borçlanılırsa üretim maliyetleri ona göre yüksek olmakta ve bu yüksek maliyet ise bir şekilde fiyatlara yansıtılmaktadır.
Buna maliyet enflasyonu denilmektedir.
İhracatçı firmaların maliyet artışlarını (örneğin yüksek faiz maliyeti) fiyatlara yansıtması son derece zordur. Çünkü çoğu kez rekabetçi bir piyasaya mal satmaktadırlar ve fiyatlardaki küçük bir artış piyasaya girememe nedeni olabilmektedir. Bu durumda firma ürününü satabilmek, yani ihracat yapabilmek için kârlılığından vazgeçmekte ve belki de kâr etmeden ürününü satmak zorunda kalmaktadır.
Burada kur hareketleri de büyük önem taşımaktadır.
*
Avrupalı işadamı-sanayici yüzde 2-3 faiz maliyetiyle çok rahat kredi bulabilirken bizdeki yatırımcı
faiz oranlarından kredi bulabilmektedir.
Bu derece yüksek faizlere rağmen halen Türkiye ekonomisi yüzde 4 büyüyorsa, 150 milyar dolar ihracat yapıyorsa ve yılda 800-900 bin kişiye iş imkanı sağlayabiliyorsa bu tabloya imza atanları yürekten kutlamak gerekiyor.
Üstelik Türk sanayicisi-işadamı, piyasayla entegre olmaya yanaşmayan, başını kuma gömmüş, en güçlü
şikayet
bürokrasiy
bunu gerçekleştirmektedir.
*
Kredi faizleri merkez bankasının belirlediği politika faizleri ve gecelik faizlerden doğrudan etkilenmektedir.
İş dünyasının ve ekonomiden sorumlu bakanların merkez bankasına “faizleri indirin” baskısı bu nedenledir.
İlginçtir,
merkez bankası yönetimi (nedense toplumun geniş finans-ekonomi çevreleri aynı hurafeye inandırılmış) faizleri hep yüksek tuttu ama
.
Dünya durgunluk yaşıyor, emtia fiyatları, petrol fiyatları düşüyor ama bizde enflasyon düşmüyor.
Acaba faizleri yüksek tuttuğundan enflasyon düşmemiş, maliyet enflasyonu hüküm sürüyor olabilir mi?
“Ekonometrik çalışmalar bunu göstermiyor” argümanı inandırıcı değil. Modellerin nasıl manipüle edilebileceği iyi biliniyor.
*
Demek ki, enflasyonu bahane gösterip yüksek politika faizi ya da gecelik faiz belirlemenin bir anlamı yok.
İnsanlara hedef enflasyon göstermenin inandırıcılığı kalmadı. Belli ki piyasa aktörleri kredi maliyetlerine göre fiyatları mark up yapıyor.
Bir de reel sektörden yana, düşük faiz politikasıyla, üretimi destekleyerek varlığına inandığınız
?
Dünya üzerinde
, artık yoğun bir şekilde ekonomik hedefler için
görülmektedir.
Bizdeki tecrübeler faizleri yüksek tutmanın talebi-tüketimi kısıp
işe yaramadığı, ama maliyet kanalıyla enflasyonu beslediği hem de yüksek kredi maliyetleri ile büyümeyi baskıladığı gerçeğini yansıtmaktadır.
O zaman
.
*
Bir sözümüz de
olsun.
Kamu bankalarının yöneticileri,
, toplum yararını, kamu faaliyetinin pozitif dışsallığını çöpe atmış özel sektörle yarış işine girmiş
. Sektördeki
sahip kamu bankalarının (3 banka) 2015 yılı
â
bunu net şekilde göstermektedir.
Kamu bankalarının
bazı özel bankalardan çok daha yüksek (yıllık mevduat faizleri yüzde olarak Vakıfbank' ta 10.25, Ziraat Bankasında 9.25, Garanti Bankası 8.35, Finansbank 4.75, Yapı Kredi 5.1 ve Akbank 9). Mevduat faizleri, kredi maliyetlerini belirleyen birincil faktör. Bu nedenle piyasadaki aktiflerin yüzde 32'sine (özel bankalar yüzde 52, yabancı bankalar yüzde 16) sahip kamu bankaları, merkez bankasıyla beraber
edebilirler.
öne çıkartılmasıdır.
En büyük
da üretimin, istihdamın, ihracatın, büyümenin ve dolayısıyla top
sağlayacak uygulamalardır.
yöneticilerini bankanın
(ekonomik kalkınmaya öncülük etmek, piyasa mekanizmasındaki aksaklıkları giderme, dışsal faydası yüksek ama özel sektörün desteklemeyeceği yatırımları finanse etme)
Kamu bankalarına yapılacak yönetici atamalarında “açgözlü piyasa bankacılığı” felsefesiyle yüksek kar hedefine sabitlenmiş yöneticiler yerine, kamu bankalarının kuruluş amaçlarını (kamu yararı-ekonomik kalkınmaya destek olma) içselleştirmiş olanların tercihi de ayrı bir öneme sahiptir.
*
*
Piyasa aktiflerin önemli bir kısmına sahip
(hatta piyasa yapıcı özel bankaların) merkez bankası faiz politikalarına vereceği destekle
sağlayabilecektir.
Kısaca, 3 büyük
finans piyasalarını yönlendirerek başta faiz indirimi olmak üzere uzun vadeli, uygun geri ödeme koşullarıyla gelişme potansiyeli taşıyan reel sektörü fonlayıcı
terfi etmelidir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.