Başbakan Demirel"in burnunu kim kırmıştı hatırlıyor musunuz?

00:0018/04/2010, الأحد
G: 3/09/2019, الثلاثاء
Abdullah Muradoğlu

“DTP” eski genel başkanı Ahmet Türk''e yapılan yumruklu saldırı siyasi hayatımızın ilk vakası değil sevgili okurlar... Siyasi parti genel başkanlarından Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz da benzer saldırılara uğramıştılar.ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, 24 Kasım 1996''da Macaristan''ın başkentı Budapeşte''de bir otelin lobisinde Veysel Özerdem isimli bir şahsın yumruklu saldırısına maruz kalmıştı.Eylemci''nin Yılmaz''ı Susurluk Kazası''nda hayatını kaybeden Abdullah Çatlı aleyhinde konuştuğu için

“DTP” eski genel başkanı Ahmet Türk''e yapılan yumruklu saldırı siyasi hayatımızın ilk vakası değil sevgili okurlar... Siyasi parti genel başkanlarından Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz da benzer saldırılara uğramıştılar.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, 24 Kasım 1996''da Macaristan''ın başkentı Budapeşte''de bir otelin lobisinde Veysel Özerdem isimli bir şahsın yumruklu saldırısına maruz kalmıştı.

Eylemci''nin Yılmaz''ı Susurluk Kazası''nda hayatını kaybeden Abdullah Çatlı aleyhinde konuştuğu için yumrukladığı ileri sürülmüştü.

Bu saldırıda Mesut Yılmaz''ın da burun kemiği kırılmıştı.

Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel ise 13 Mayıs 1975''de yumruklandığında Başbakanlık koltuğuna henüz oturmuştu.

Bakanlar Kurulu toplantısından çıkan Başbakan Demirel gazetecilere bir açıklama yapmak istiyordu.

İşte bu esnada Başbakanlık binasında tanımadığı bir şahsın yumruklu saldırısına uğramıştı.

Saldırgan Demirel''e önce kafa atmış, sonra da kıyasıya yumruklamıştı.

Kimine göre saldırgan bir muşta kullanmıştı.

Korumalar tarafından saldırgan etkisiz hale getirilmişti ama Demirel''in burun kemiği kırılmıştı.

Demirel''in burnuna dört dikiş atıldı.

Saldırganın kimliği de ortaya çıkmıştı, adı Vural Önsel''di, 34 yaşındaydı ve cebinde CHP Çankaya örgütüne ait bir seminer giriş kartı çıkmıştı.

Yani, saldırgan “solcu” olduğunu gösteren bir kanıtı cebinde taşıyordu nasıl oluyorsa..

SALDIRGANI İSMAİL CEM AZMETTİRMİŞ!

Demirel''e saldırı olayının gerçekleştiği gün Ankara''da “TRT yönetimi” tartışma konusuydu.

1973''te kurulan CHP-MSP Koalisyon Hükümeti döneminde Başbakan Bülent Ecevit tarafından TRT Genel Müdürlüğüne getirilen merhum İsmail Cem''in Demirel Hükümeti tarfından görevden alınması sözkonusuydu.

İsmail Cem''in TRT Genel Genel Müdürlüğü''nden alınmasına ilişkin kararname yoldaydı.

Kararnameden önce öğle sıralarında Demirel''in Başbakanlık binasında bir saldırıya uğradığı haberi geldi.

İsmail Cem, TRT Haber Dairesi başkanı Mehmet Barlas ve diğer çalışma arkadaşı Mete Buharalı ile birlikte TRT muhabirlerinin çektikleri fotoğraflar ve kamera görüntülerini haber odasında birlikte izlediler.

Durum nazikti ve saldırıdan İsmail Cem ve CHP sorumlu olarak gösteriliyordu.

Üstüne üstlük Devlet Bakanı Seyfi Öztürk''ün saldırıdan sonra Başbakanlık binası önünde gazetecilere yaptığı sert açıklama siyasi gerilimin dozunu bir anda artırmıştı.

Öztürk, “Anarşistlerin hamisi ve kundakçıların baş reisinin Ecevit olduğu ispatlandı” diye konuşmuştu.

CHP, siyasi sistem içinde daha sola açık bir düzen değişikliğini amaçlayan Bülent Ecevit''in liderliğinde yoluna gidiyordu.

Bu yüzden CHP daha fazla büyümeden sol terörle ilişkilendirilerek küçültülmeli ve iktidardan mümkün olduğunca uzak tutulmalıydı.

CHP bunun farkındaydı ve iddiaları yalanlayan bir bildiri yayımladı.

Bildiride Vural Önsel''in 1970 yılında Süleyman Demirel, İsmet Sezgin ve Necmettin Cevheri gibi gibi isimlerle dostluk ilişkisi içinde olduğunu ve aynı dönemde Demirel Hükümetini destekleyen sağ bir yayın organı olan “Sancak” dergisinin yazı işleri müdürü olduğu belirtiliyordu.

Durum iyice karışmıştı.

SOLCU MUYDU, SAĞCI MIYDI?

Önsel hakkında gazetelerde çıkan bazı haberlerde ise daha önce Almanya''da bulunduğunu ve sol örgütlerle ilişkisi bulunduğunu ve bir süre Alman polisi tarafından tutuklandığı da belirtiliyordu.

Bu olayla birlikte siyasi ortam birden gerilmişti işte.

TRT Genel Müdürlüğü binasında İsmail Cem ve arkadaşları AP''li Devlet Bakanı Seyfi Öztürk''ün ses bandını da dinlemişlerdi.

Cem henüz görevinin başındaydı ve sözkonusu saldırı olayını TRT''den nasıl vereceklerini tartışıyorlardı.

Sonunda Seyfi Öztürk''ün saldırıdan duyduğu ürküntüyü yansıtan titrek sesle yaptığı konuşmayı olduğu gibi vermemeyi tercih ettiler.

Yani, Öztürk''ün konuşmasını içeren haberi düzelterek yayımladı TRT.

Bu arada Anadolu Ajansından gazetelere geçilen haberde Demirel''e saldırarak burun kemiğini kıran Vural Önsel''in polise bu olaya kendisini azmettirenlerin İsmail Cem, Prof. Uğur Alacakaptan, gazeteci Uğur Mumcu ve Prof. Muammer Aksoy olduğunu itiraf ettiği ileri sürülüyordu.

İsmail Cem hatıralarında Anadolu Ajansı''nın verdiği bu haberden duyduğu endişeyi şu sözlerle anlatıyordu:

“Bu adamlar çıldırmış diye düşünmem, biraz iyimserlik olurdu. Çılgınlığın bu derecesinde, en azından belli bir kasıt payı bulunduğu muhakkak gibiydi. Ajans Demirelin uğradığı saldıradan haklı olarak sinirlenip heyecana kapılabileceklere açıkça hedef göstermekteydi.''Sayın başbakana yapılan bu menfur saldırıyı işte bunlar emretti'' demekteydi”.

Cem hemen polis yetkililerini arayarak bilgi istedi.

Aldığı cevap ilginçti:

Ankara Emniyeti''ndeki yetkililer Vural Önsel''in böyle bir ifade vermediğini söylemişlerdi.

İşin aslı, Anadolu Ajansı yalan haber yapmıştı.

İsmail Cem bu kez de Anadolu Ajansı Genel Müdürü Atilla Onuk''u telefonla aradı.

Cem ve Onuk arasında sert bir tartışma yaşandı.

Sonunda Anadolu Ajansı kendi haberini yalanlayan bir başka haberle durumu düzeltti ama olan olmuştu bir kere.

Demirel''in saldırıya uğradığı günün akşamında CHP''li olarak bilinen meşhur hukuk profesörleri Uğur Alacakaptan ve Muammer Aksoy''un evine patlayıcı madde atılmıştı.

Demirel''e yapılan saldırı siyasi provokasyonlara kapı aralamıştı.

Anadolu Ajansı''nın gazetelere servis yaptığı ilk haberin arkaplanı da ortaya çıkmıştı.

1990''larda PKK''lı Şemdin Sakık''ın itiraflarına bazı gazetecilerin isimleri sonradan eklendiği gibi bu habere de yama yapılmıştı ve İsmail Cem''in adı sonradan eklenmişti.

POLİS AJANIYMIŞ MEĞER

Saldırıdan sonraki günlerde Vural Önsel''in “solcu” bir eylemci olduğuna ilişkin haberler çıkmaya devam etti.

Mesela “Milliyet”in birinci sayfasında Vural Önsel''in saldırı emrini illegal bir sol örgüt olan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi''nden aldığına ilişkin açıklaması yer almıştı. Önsel''in Ecevit''i de daha önce kapitalizmi revize eden bir siyasetçi olarak suçladığı da yine gazete haberlerine yansıyan iddialar arasındaydı.

Bütün bunlar Önsel''in sözde radikal sol görüşlere sahip siyasi bir kimliğe sahip olduğunu gösteriyordu.

Önsel, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından idam cezasıyla yargılanması istendi.

Ama daha sonra Sıkıyönetim Mahkemesi''nde yargılanana Önsel bir buçuk yıl hapse mahkum edildi.

1975''den sonra Türkiye önemli bir kısmı provokasyon olan tam bir şiddet sarmalına girdi ve “Önsel Olayı” da böylece kapandı..

Ama Walter Benjamin''in de dediği gibi “hiçbir olay tarih için kaybolmuş sayılamaz”..

1980 Nisan''ında Milliyet''in verdiği bir haberde, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi''nde açılan bir davanın hazırlık iddianamesinde Önsel''in polis ajanı olduğuna ilişkin belgeler yer almıştı.

Savcılığın elinde Önsel''in polis ajanı olduğuna dair kanıtlar vardı. Bu kanıtlara göre Önsel''in adı bazı uyuşturucu operasyonlarına bile karışmıştı.

Önsel cezaevinden çıktıktan sonra mı ele alınmıştı, yoksa daha önceden mi ele alınmıştı, bilinmiyor.

İşin gerçeği tam olarak aydınlanamadı ve Önsel olayı da unutuldu gitti.

Hiçbir olay tarih için kapanmış sayılamayacağına göre Önsel Olayı''nın gizli kalmış yönleri de bir gün günışığına çıkar.

ÇİÇERO SAYESİNDE SAVAŞA GİRMEMİŞİZ!

Cihan Haber Ajansı''nın verdiği bir habere göre Rus “Argumenti Faktı” gazetesi İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye''de faaliyet gösteren Sovyet ve Alman casuslarının kendi aralarındaki rekabeti içeren anılara yer vermiş.

Bu anılardan biri de Sovyet Rus istihbaratının Türkiye''de görev yapmış önemli ajanlarından biri olan Mihail Baturin''e aitmiş.

Baturin''in anılarında 1943 yılında Ankara''da İngiliz ve Sovyet istihbaratının Almanlara gizli belge ulaştıran “Tsiçeron” lakaplı bir Alman ajanını didik didik aradıklarını da anlatıyormuş.

Gazetenin haberine göre 1943''te Tahran''da bir araya gelen Stalin, Churchill ve Roosvelt üçlüsüne ait gizli görüşme belgesini de yine bu ajan tarafından Almanlara ulaştırılmıştı.

Tsiçeron 1954 yılında ortaya çıkmıştı ve savaş sırasında yaptığı casusluk faaliyeti karşılığında Nazilerin kendisine sahte İngiliz parası verdiğini ileri sürerek yeni Alman yönetimini mahkemeye vermişti.

Almanya yönetimi Tsiçeron''a istediği parayı vermemişti.

Peki bu Tsiçeron kimdi?

1904 doğumlu olan Tsiçeron(aslı Çiçero), 1918''de Priştina''dan İstanbul''a göç eden ve sonra da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir Arnavut idi.

Asıl adı Elyasa Bazna (İlyaz Bazna) idi ve bir din adamının oğluydu.

Kendisinin verdiği bilgilere inanılacak olursa, amcalarından biri Atatürk binbaşı rütbesindeyken onunla birlikte savaşmıştı.

MİT tarafından yayımlanan “Milli İstihbarat Teşkilatı Tarihçesi” isimli kitapta yer alan bilgilere göre İlyaz Bazna askerliğinin bir kısmını da Atatürk''ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Çankaya Köşkü''nde yapmıştı.

İlyas Bazna''nın İkinci Dünya Savaşı''nın sonlarına doğru Ankara''da İngiliz Büyükelçisi Sir Hughe Knatchull-Hugessen''in özel hizmetçisi olarak işe başlamıştı.

Alman gizli servisi hesabına “Çiçero” kod ismiyle casusluk yaptığı ve savaş sırlarını Almanlara aktardığı sonradan ortaya çıkmıştı.

MİT''in kitabında “Çiçero” lakabının İlyas Bazna''ya Almanya''nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen tarafından verildiği belirtiliyor.

Kitapta Çiçero''nun 1960''lı yıllarda Almanya''ya yerleştiği ve Alman Hükümetinden emekli maaaşı aldığına dair haberler yayınlandığına da dikkat çekiliyordu.

Sözkonusu kitapta yer alan bilgilerden anlaşıldığına göre dönemin MİT''i olan “MAH(Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti)”, Çiçeron''u biliyordu ve bu sayede müttefiklerin Türkiye''yi savaşa sokma planlarından haberdar olmuştu.

Böylece MAH''ın karşı casusluk elemanları, Çiçero sayesinde hayati önemdeki bilgi, belge ve manevra olanaklarını siyasi iktidara sunarak Türkiye''nin savaşa sokulmamasında etkin rol oynamışlardı.

Dolayısıyla MAH elemanları, Çiçero''nun çok taraflı ve maksatlı arayışlarını operasyonel bir zekayla ortaya çıkarmışlar ve entelijans konusunda önemli sonuçlar almışlardı.