Yardım yapan kişi, hem dünyada hem de ahirette çok büyük nimetlere kavuşmuş olur.
Öyle bir zamandayız ki savaşın, şiddetin ve açlığın git gide yayıldığı, kimsenin kimseye yardım eli uzatmadığı kayıp bir neslin çoğaldığı zaman... Bir Müslüman olarak sadece Allah'ın rızasını kazanmak adına, zorda kalan kişilere yardım etmek, tebessüm etmenin bile sadaka sayıldığı dinimizde çok önemli bir vazife. Peki sadaka nedir? Kimlere sadaka verilir? Lokma Dergisi yazarı Fatma Hazan Türkkol ayet ve Peygamber Efendimizin (s.a.v) hadisleriyle sadakanın faziletini ele aldı.
Bir büyük karmaşa ruhu bunaltmış, zihinleri bulandırmış olabilir. Ellerimiz ağlayanları güldürmek için çok küçük de gelebilir. Ama hayatımızı sarıp sarmalayan kitabımız Kuran'ı Kerim ve ümmeti için kalbi titreyen Peygamberimiz hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde hayatımızda, nefes kadar yakınımızda.
Nereden başlamalı?
Toplumsal düzende oluşan aksaklıkları gidermeye, yeryüzünün mazlumlarını güldürmeye tek başımıza gücümüz yetmeyecektir elbette. Peki nereden başlamalı? Başlangıç noktamız Rabbimizin iman sahibi kalpleri yönlendirdiği nokta, bize verileni paylaşmak olmalı. Maddi imkânları, ürettiklerimizi, ürettiklerimizin karşılığını, kalbimizdeki merhameti, yüzümüzdeki gülümsemeyi paylaşmak...
Sadaka
Kelime, anlamı “gerçek olmak, doğruluk" olan “sıdk" kelimesinden türeyen sadaka, gönüllü olarak ihtiyaç sahiplerine yardım etmek. Verilen paradan, selamlaşmaya, güler yüzle sohbet etmeye kadar geniş bir amel dünyasını kapsaması bize, ihtiyacın maddi ve manevi olarak ele alınması gerektiğini hatırlatıyor. Sahabileriyle sohbet eden Peygamberimiz, “Güneşin doğduğu her gün Müslüman'a sadaka vermek vaciptir" buyurdu. Sahabiler sordular, “Ey Allah'ın Rasulü! Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsa ne olacak?" Peygamberimiz, “
Çalışır nafakasını sağlar ve bir kısmı ile de sadaka verir
" buyurdu. “Buna gücü yetmezse ne olacak?" diye sordular. “O takdirde bedeni yardıma ihtiyacı olan kimseye yardım eder; bu, onun için sadaka olur" buyurdu. “Bunu da yapamazsa?" deyince, “O zaman insanları iyiye, güzele ve doğruya çağırsın. Hakk'a davet etsin ve nefsini başkalarına zarar vermekten korusun" diye cevap verdi.
Para ile ilişkisi
Rabbimiz Haşr Suresi 7. Ayette şöyle buyuruyor, “Mal, içinizde zenginlerin arasında dolaşan bir güç olmasın." İman sahibi tüm kalpleri, ellerinde olan maddi imkânları paylaşmaya çağıran bu ayet aslında Müslümanların da para ile kuracağı ilişkinin temelini veriyor. Kazandığınız her türlü maddi imkân aslında elimizde tuttuğumuz bir imtihan. Bu imtihanı paylaşarak geçebilir veya
zenginler arasındaki yeri korumak için de kullanarak kalabiliriz. Maddi genişliği de maddi darlık gibi bir imtihan saymak, atılacak ilk adım olmalı. Çünkü böyle düşünüldüğünde, Rabbimizin istediği için verdiğini ve istediği için aldığını bilerek, paylaşma adımları ardı ardına atılacaktır.
Büyük gün için
İman sahibi kalplerin, her nefesin hesabını vereceği, yeryüzünün hallaç pamuğu gibi atılacağı kıyamet sabahı gibi değişmeyen bir gündemi bulunuyor. Bu da her anı o sabaha hazırlanarak geçirmeye teşvik ediyor. İşte bu konudaki en büyük yardımcımız paylaştıklarımız. Bakara Suresi 195. Ayette ifade edildiği gibi, “
Allah yolunda infak ediniz ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız. İyilik ediniz. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever."
Bizler de verdiğimiz sadaka, yoldan kaldırdığımız bir taş, başkalarına zarar vermeden yaşadığımız her an, geçerken gülümsediğimiz çocuk, poşetini taşıdığımız dede, otobüste yer verdiğimiz bir anneyle hazırlanıyoruz büyük güne…
İyilikte çığır açmak
Milyonlarca mültecinin, evsizlerin, sokak çocuklarının olduğu bir dünyaya güç yetirebilir miyiz? Nereden başlamalıyız? Kimi seçmeliyiz? gibi sorular hep zihnimizde. “Bizim yardım ettiklerimiz dışında kalanlar ne olacak?" diye içimizden geçiriyoruz. Bu noktada yine Peygamberimiz ve sahabenin arasında geçen sohbet yolumuzu aydınlatıyor. Bir gün Peygamberimizin huzuruna ayakları çıplak ve kıyafetleri eskilikten yırtılmış bir grup geldi. Onların bu halini gören Peygamberimizin yüzünün rengi değişti. Hz. Bilal'den ezan okumasını istedi. Namaz kıldırdıktan sonra, “
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve kişi yarın için önceden ne getirdiğine baksın"
diye başlayan Haşr Suresi'nin 18. Ayetini okuyup, “
Mümin, dinarından, dirheminden, elbisesinden, buğdayından, hurmasından (yarım hurma bile olsa) sadaka vermelidir"
buyurdu. Bunun üzerine Ensardan bir adam avucuna sığmayacak büyüklükte bir kese getirdi. Ondan sonra herkes birbiri ardından yiyecek-giyecek getirdi. İki küme yiyecek-giyecek birikti. Hz. Peygamber memnuniyetini belirtmek üzere 'Lâ ilâhe illallah' dedi ve “
Kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa, onun ve onunla amel edenlerin mükâfatı -amel edenlerinkinden hiçbir şey eksilmeksizin kendisine verilir"
buyurdu. Buradan da anlaşılabildiği gibi, elimizin ulaştıklarından başlamalı. Tüm yoksulluklar için atılacak uluslararası adımlar için fikir üretirken, en yakın olduğumuz yerden başlamalı…
Kime vermeli?
İlim tahsili yapılan kişilere ve eğitimi verilen yerlere, gerek zekât, fıtra, adak ve akika, gerekse sadaka şeklinde yapılan yardım, insanı kazalardan belalardan korur. Sadaka, dünyada, sıhhat ve afiyet içinde bir ömür sürmeye sebep olur. Ayrıca farz olan cihad ve ilim yayma sevabına kavuşulur. Böylece yardım yapan kişi, hem dünyada hem de ahirette çok büyük nimetlere kavuşmuş olur.
Sadaka vermenin sevabını Peygamber Efendimiz şöyle ifade buyuruyor
"Birine iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır."
[Tirmizi]
#Sadaka vermek
#Sadaka vermenin sevabı