Ramazan'ı yalnız pürneşe değil ahenkli, nağmeli merhabalarla da karşılamışız.
Dileyelim Ramazan ve bayram, ruhunda taşıdığı ve vadettiği ahengi, dirilişi, arınmayı gönlümüze taşısın; bayramı sıradan bir dinleniş gibi değil sevgiliye kavuşmanın şenliği gibi kalbimizde duyalım diyen Nihayet dergisinden Sema Babuşcu, Ramazan'ı karşılayan ve uğurlayan ilahileri kaleme aldı.
Ramazan bu topraklarda pürneşe merhabalarla karşılanır. Ramazan ufukta görününce kalbimizi saran neşeden, günlere yayılan telaştan anlarız ki bir bekleyişteymişiz meğer, gönlümüzü, ruhumuzu sarıp sarmalayan sisi dağıtacak, esip savuracak bir rüzgârı gözlermişiz. Ramazan gelir, kalbimizin bütün kapılarını açar ve seslenir: “Ey kalp güvenliğine er bütünleş sûrunu onar / narlar sarksın eskimiş taşlarından / ölümün ötesini bir rebab gibi çal...” Duyabilirsek bu seslenişi, vadettiği dirilişle ayağa kaldırır bizi. Her dem yeniden doğuşun muştusunu taşır kalbimize; arınıp yeniden yola koyuluruz. Yok kulağınız başka seslenişlerle meşgulse, kalbiniz misafir yorgunuysa, hayfa ki kaçar gider elden. Ramazan'ın mihmandârlığı için agâh olmak gerektir.
Ramazan'ı yalnız pürneşe değil ahenkli, nağmeli merhabalarla da karşılamışız. Ramazan ayı boyunca Ramazan'ı karşılama ve uğurlama ilahileri camilerde, tekkelerde söylenegelmiş. İlk on beş gün okunan eserler merhabalarla başlayan ya da bir selamlama heyecanı taşıyan ilahiler, gazeller, kasideler olmuş:
“Merhaba ey sevgili mah-ı mübarek merhaba
Merhaba ey âlemin feyz ü neşatı merhaba
Sensin ol âlemi nurunla münevver eyleyen
Merhaba ey bâis-i fahr-i mübâhat merhaba”
“Müştak olup özlediğim
Şehr-i Ramazan merhaba
Bakıp yolun gözlediğim
Şehr-i Ramazan merhaba”
“Müjde müminler size
ihsan-ı Rahmandır gelen
Şanına tazim içün bu mah-ı
Gufrandır gelen
Andadır feyz-i hidayet andadır
afv u kerem
Kadrini bil mevsim-i inzal-i
Kur'an'dır gelen”
“Donandı her yer kandiller ile
Doldu camiler müminler ile
Zikr ü tesbihler saf diller ile
Sana eylerler ey şehr-i Ramazan
Hoş safa geldin ey şehr-i Ramazan”
Sanki her merhaba biraz da 'uyan da bak, kim geldi' der gibi kalplerin kubbesinde çınlasın diye söylenir. Ramazan'ı karşılayan bu eserler Ramazan'ın son on beş gününde yaklaşan vedanın hüznüyle yerini elveda ilahilerine bırakır.
“Elveda bizden sana ey şehr-i rahmet elveda
Sen gidesin ille bizi yaktı hasret elveda
Nur ile zeyn oldu âlem, cümle mescitler temam
Zikr u tesbih u teravih gitti bunlar elveda”
“Ey şehr-i nüzûli sûre
Bâis oldun çok sürûre
Gark eyledin bizi nûre
Şehr-i Ramazan elveda”
Elveda ilahileri arasında anmadan geçemediğim bu iki ilahi acemaşiran makamındadır ve bu makamın bir hüznü kalbimize taşımaktaki kudretine de delil gibidir; uğurlamanın, ayrılığın yangınını, duyurduğu hüznü bir feryat gibi değil de içli bir ah gibi, zarif bir iç çekiş gibi hissettirir bize.
Ramazan'ı karşılayan ve uğurlayan eserler dışında, teravih namazlarında, her selamdan sonra söylenen “Ramazan ilahileri”ni de anmak gerekir. Bununla beraber Ramazan'ın hayatın akışına getirdiği farklılık, insana ve gündelik hayata tesiri yalnız ilahilerde, tekke ve camilerde icra edilen müzikte değil türkülerde de karşımıza çıkar.
Ramazan boyunca gökkubbeye salınan bu kadim nağmeler vakit erişip de bayram olunca bu defa bayram neşesini terennüm etmeye başlar. Evvela bayram boyunca mânilerle geceleri şenlendiren davulcular
“Bu sabahın yazına / Kalkın Hakk'ın niyazına / Abdest alın ey komşular / Bayram, bayram namazına”
mânisiyle karşılar bayramı.
Bayram türkülerde, şarkılarda, ilahilerde hep sevgiliye kavuşmakla birlikte anılmıştır. Hacı Bayram Veli'nin, ilahisi bunun örneklerinden biridir:
“Bayram'ım imdi Bayram'ım imdi
Bayram ederler yâr ile şimdi
Hamd ü senalar hamd ü senalar
Yar ile bayram kıldı bu gönlüm”
Muzaffer Özak'ın, ilahisi de yine Hacı Bayram Veli'nin eserinde olduğu gibi gönlünde ilahî aşkı çerağ edinenlerin bayramın aydınlığını asıl yaşayanlar olduğunu ilan eder; kavuşmanın neşesi, bulmanın esenliği, hakikatin keskinliğini taşır dünyamıza bu nağmeler:
“Şarab-ı aşkını nûş ettir ya
Rabb İçelim îmânla bayram edelim”
Bayram tüm coğrafyada söylenen türkülerde vuslat sevincini, ümidini dillendirir. Çünkü bayram herkesin meydanlarda toplanıp bayramlaştığı, eğlendiği, küslerin barıştığı, uzaktakilerin yakın olduğu bir zaman dilimi. Bu birliktelik her âşık için umut olmuştur. Mesela Neşet Ertaş bir türküsünde o mükemmel telaffuzuyla şunları söyler:
“Gönlümün sensin meramı gel bugün bayram olsun
Sinamda gizli yaramı sar bugün bayram olsun”
Bir Erzincan türküsü ise;
“Bugün bayram günü derler âlem eğlenir
Sen bizim yaylaya gel başın için
Dertliler oturmuş derdin söyleşir
Etme intizarı gül başın için”
diyerek aynı temenniyi terennüm eder. Âdeta, “beni o dertlilerin arasına katma, gel ki benim için de bayram olsun” diye yalvarır gibidir.
“Men seni seveli neçe gün neçe ay neçe ildi
Sen meni aldattın bu sende nece dildi
Gülüm di gel bayramlaşak bugün şanlı bayram günüdü”
diyen Kerkük türküsü bu defa aşığın gönlüne çöken dargınlık kahrının bayram ile nihayete ermesini diler. Bazen de bayram yârinden ümidi kalmayanlar için hiç değilse bir selam almanın ümidini taşır:
“Gurbeti mesken mi tuttun
Gittin de beni unuttun
Belki başka yar da buldun
Bir selam gönder bari
Bayramdan bayrama”
Hepimizin bildiği “Geceler yârim oldu” diye başlayan Urfa türküsüyle işitiriz ki geceyi yâr eyleyen dertli gönüller bayramın neşesine kalbinde yer bulamaz. O zaman bayram da olsa, söz gelir efkârlı bir feryada yaslanır:
“Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime
Yaralarım sızlıyor
Doktor benim neyime”
Dileyelim hem Ramazan, hem bayram ruhunda taşıdığı ve vadettiği ahengi, dirilişi, arınmayı gönlümüze taşısın; bayramı sıradan bir dinleniş gibi değil, sevgiliye kavuşmanın şenliği gibi kalbimizde duyalım.
#Ramazan
#İlahi