Filistin Demek, Ziyad Haddaş’ın edebî ustalığını sergilediği güçlü bir eser olarak, Filistin’in hikâyesini bireylerin yaşam mücadeleleri üzerinden anlatıyor. Kitap, yalnızca bireysel hikâyeler değil; Filistin halkının kolektif hafızasını oluşturan güçlü simgeleri de anımsatıyor.
Hayatın keşmekeşinden kaçıp edebiyata daha çok sarıldığımız şu dönemde, Ziyad Haddaş’ın Filistin Demek adlı öykü kitabı bizi, Filistin’in derinliklerine, halkın yaralı ruhuyla gündelik hayatına uzanan bir yolculuğa çıkarıyor. Filistin, tarih boyunca direnişin, kaybın ve umudun bir arada bulunduğu bir coğrafya olarak dünya edebiyatında da güçlü bir yer edindi. Ancak Haddaş, bu yorgun toprakları edebî çerçevede yeniden tanımlayarak yalnızca Filistin’i değil, bütün ezilen halkları; onları var eden kültürel kodları düşündürüyor. Kitap hem gerçeklik hem de mistik bir atmosfere sahip öykülerden oluşan bir anlatıya sahip. Bu küçürek öyküler, çoğunlukla sıradan hayatların gündelik akışında ilerlese de her karakterin ardında saklanan derin anlamları açığa çıkarıyor.
Filistin Demek, Haddaş’ın edebî ustalığını sergilediği güçlü bir eser olarak, Filistin’in hikâyesini bireylerin yaşam mücadeleleri üzerinden anlatıyor. Haddaş, karakterlerini öylesine incelikle ibda etmiş ki her karakter sanki Filistin’in birer küçük parçası, yaşanan acılarla kazanılan zaferlerin birer yansıması gibi. Kitap, yalnızca bireysel hikâyeler değil; Filistin halkının kolektif hafızasını oluşturan güçlü simgeleri de anımsatıyor.
FİLİSTİN'İ OKUMAK
Filistin Demek’in ilk öyküsünde karşılaştığımız Karavan karakteri, bu anlatının en çarpıcı simgelerinden biri. Ramallah sokaklarının bilge dilencisi diye tanıtılan Karavan, çocukların gözünde anlaşılmaz bir figür; hayatın ve mücadelenin öğreticisi. Filistin’in günlük hayatında âdeta bir efsane gibi dolaşan Karavan, Ramallah’ın kendisi kadar gerçek, bir o kadar da mitik bir figür. Karavan, yalnızca çocuklar için bir eğlence unsuru değil aynı zamanda yaşadığı sokakların hafızası, halkın sessiz çığlığı. Haddaş, Karavan’ın yaşamını aktarırken, okuru Filistin’in toplumsal belleğinde uzun, derin bir yolculuğa çıkarıyor. Onun ölümü, Ramallah’ın bir parçasını kaybetmesi anlamına gelirken halkın içinde saklanan yaraları ve unutulmaz figürleri yeniden canlandırıyor. Hatta Karavan’ın anıları okuru, hem Filistin’in geçmişine hem de bu direnişçi halkın bugüne uzanan umutsuzluklarla umut dolu dünyasına çekiyor.
Kitabın her öyküsü, Filistin’in başka bir yüzünü yansıtırken Ramallah’ın dar sokaklarında kaybolan ancak birbirine sıkı sıkıya bağlı bir toplumun izini sürüyor. Hatta karakterlerin hayatları, yalnızca bireysel kaderleri değil, bir bütün olarak Filistin’in tarihine dokunan sembolik değerler taşıyor. Örneğin, Haddaş’ın Karavan karakteri üzerinden anlattığı yaşlı dilenci, Ramallah’ın karmaşık toplumsal yapısında direnişin, aynı zamanda sessiz bir kabullenişin simgesi olarak çıkıyor karşımıza. Karavan, çocukların gözünde bir masal kahramanı gibi görünse de aslında hayatın en derin yaralarını taşıyor ve Ramallah sokaklarında dolaşırken okura, buradaki karmaşık hayatı anlamasına yardımcı oluyor.
GÜNDELİK YAŞAMDAN KESİTLER SUNUYOR
Haddaş’ın ustalığı, karakterlerin iç dünyasına bizi çekmesinde yatıyor. Her biri kendi dünyasında yaşam mücadelesi verirken bir yandan Filistin’in ezilen ruhunu da temsil ediyor. Bu karakterlerin ardında, yazarın Filistin’e duyduğu derin bağlılıkla yaşanan acıların yankıları hissediliyor. Öyküler, Filistin’in gündelik yaşantısından kesitler sunarken bu coğrafyanın acılarla yoğrulmuş ruhuna, içsel çatışmalarına da ışık tutuyor. Hatta kimi zaman bu karakterler, kendi yaşamlarının ötesine geçerek Filistin’in sembolleşmiş acılarına dönüşüyor.
Filistin’in acılarla örülü tarihini Filistin Demek’te bireysel hikâyeler üzerinden evrensel insanlık deneyimlerine dönüşüyor. Örneğin, “Ağaç” öyküsünde, çocukluk ve masumiyet teması işlenirken iki küçük kız öğrencinin sembolizmiyle Filistin’in geleceğe dair umutları dile getiriliyor. Yazar, doğayla insan arasındaki bağı derinlemesine ele alarak okuru duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Bu öyküdeki metaforlar, Filistin toplumunun yıpranmış fakat hâlâ direnen ruhunu yansıtıyor.
“Kız Kardeşim”de, kelimelerin yetersizliğiyle iletişimsizlik temaları işleniyor. Haddaş, coğrafyanın ve çatışmaların insanlar arasındaki duvarları nasıl yükselttiğini, aynı zamanda bu engellerin aşılabilirliğini zarif bir dille anlatıyor. Yazarın sade, etkileyici üslubu okuyucuyu doğrudan duygusal bir atmosfere dâhil ediyor.
“Çocuk” öyküsünde masumiyetin, çocukluğun savaşla nasıl zedelendiği çarpıcı bir şekilde ele alınıyor. Yazar, bir çocuğun gözünden dünyanın nasıl göründüğünü anlatarak Filistinli çocukların yaşadığı travmaları da gözler önüne seriyor. Bu öykü, savaşın en büyük mağdurlarının çocuklar olduğunu hatırlatıyor.
Haddaş’ın öykülerinde dikkati çeken bir diğer unsur da mekânların ve sembollerin ustalıkla kullanılması. “Paris” ve “Yafa” gibi öykülerde, uzak şehirler ve hayaller üzerinden Filistin halkının özlem ve kaçış arzusu dile getiriliyor. Bu şehirler, birer sığınak ya da umut kapısı olarak tasvir ediliyor.
OKUYUCUYU DÜŞÜNMEYE TEŞVİK EDİYOR
Yazarın karakter seçimi ve derinlikli psikolojik tahlilleri, öyküleri daha da etkileyici kılıyor. “Mustafa”da toplumun dışladığı bir çocuğun dünyasına giriyoruz. Mustafa’nın yaşadığı zorluklar, toplumun ona bakışı, Filistin’deki sosyal sorunlara aşina oluyoruz. Haddaş, bu karakter üzerinden empati duygusunu harekete geçirerek okuyucuyu düşünmeye sevk ediyor.
Filistin Demek’in son bölümlerinde, Haddaş anlatısının toplumsal eleştiri boyutu daha da belirginleşiyor. “Mücadele” öyküsünde yazar, savaşın ve işgalin sıradan insanın hayatında nasıl kök saldığını çarpıcı bir dille ortaya koyuyor. Filistinli bir ailenin günlük yaşantısına odaklanarak, okuru içten bir direniş ruhuyla tanıştırıyor. Çatışmaların ortasında bile hayatta kalma, direnme ve umut etme dürtüsü, Haddaş’ın en güçlü temalarından biri olarak öne çıkıyor. Bu öyküde, hayatın dayattığı zorluklara karşı verilen mücadele, halkın sessiz çığlığına dönüşüyor.
“Geri Dönüş” öyküsü, Haddaş’ın kitabı güçlü bir kapanışla tamamlamasını sağlıyor. Sürgün edilmiş bir Filistinli ailenin doğdukları topraklara yeniden dönme çabasını, bu uğurda kat ettikleri zorlukları anlatıyor. Bu öykü, bütün öykülerin tematik izliklerini özetler nitelikte. Ziyad Haddaş, Filistinlilerin geri dönüş özlemini, yurtlarına duydukları bağlılığı derin bir duyarlılıkla aktarıp anlatılarına anlamlı bir son nokta koyuyor.
Filistin Demek, Ziyad Haddaş’ın ustalıklı anlatımıyla, yalnızca Filistin halkının değil insanlığın direniş, umut ve sevgi öyküsüne saygı duruşu olarak edebî dünyada yerini alıyor. Haddaş, sembolik anlatımıyla Filistin’in insanlık mücadelesini, bireylerin hayatına sığdırarak okura ulaştırıyor. Filistin Demek tarihin, coğrafyanın ağırlığıyla Filistin’e bakmamızı öneriyor.