Avukat Nihan Güneli, yapay zekânın aktörlerin görüntü ve seslerini izinsiz kullanmasının kişilik hakkı ihlali oluşturabileceğini belirtiyor. Güneli, “Kişilerin görüntüleri ve sesleri elbette kendilerine aittir. Bu gibi izinsiz kullanımlar, duruma göre ayrıca bir değerlendirme gerektirmekle birlikte, kişilik hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir” şeklinde konuşuyor.
Sinema endüstrisinin telif hakları temelli sorunları ve çözüm önerileri, geçtiğimiz günlerde düzenlenen 4. Telif Hakları Sempozyumu’nda masaya yatırıldı. “Sinema Endüstrisinde Telif Hakları” temasıyla yapılan etkinlik, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları, Doğuş Üniversitesi (DOU) ve Telif Hakları Derneği iş birliği ile organize edildi. Sempozyumun beş oturumunda 21 akademisyen tebliğ sunarken, ‘Sinema Endüstrisinde Güncel Sorunlar’ panelinde ise altı sektör temsilcisi konuşmacı oldu. Sempozyumdaki oturumlarda 1 Ocak 1952 tarihinde yürürlüğe giren 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ve 1995 ve 2001 yıllarında yapılan güncellemelerden hareketle, mevcut telif yasasının sinema endüstrisinin meselelerine yeterliliği tartışıldı. Edebiyattan müziğe bütün dünyada tartışmalara neden olan yapay zekâ teknolojisindeki gelişmelerin sinema sektörünün geleceğini nasıl etkileyeceğinin de gündeme getirildiği sempozyumda, yurt dışındaki örnek davalar üzerinden hukuki alanda atılması gereken adımlar hukukçular tarafından dile getirildi. Av. Nihan Güneli de “Sinema Eserlerinde Yapay Zekânın Kullanımına İlişkin Güncel Konular” başlığıyla beşinci oturumda yer aldı. Yeni Şafak Pazar olarak; Av. Güneli ile yapay zekânın sinema sektöründe kullanımının getirdiği etik, hukuki ve yaratıcı sorunları, eser sahipliği, yaratıcı süreçlere etkisi, oyuncu hakları ve klasik eserlerin yeniden yorumlanması gibi konuları konuştuk.
Yapay zekâ tarafından oluşturulan sinema eserlerinin eser sahipliği veya telif hakkı konuları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) kapsamında açık şekilde düzenlenmiyor. FSEK kapsamında geleneksel yaklaşıma göre, bir eserin telif hakkından söz edebilmek için eserde “özgün bir fikri ürün” olması gerekiyor. Yapay zekâ ile üretilen sinema eserlerinde ise “özgünlük” ve “yaratıcılık” kavramları hâlâ tartışmalı. “Sahibinin hususiyetini taşımak” eser sayılabilme koşullarından biri, ancak yapay zekâ tarafından üretilmiş eserler bakımından “hususiyet” gerekliliğinin karşılanıp karşılanmadığı konusunda farklı görüşler mevcut. Bu noktada, yapay zekayı kullanan kişi lehine yaklaşım benimsenirse, eseri fiilen üreten ve yapay zekâ araçlarını yönlendiren kişinin emeği gözetilerek eser sahipliği konusunda prompt’u veren kişi değerlendirilebilir. Öte yandan, yapay zekâ modelini geliştiren şirketin algoritması ve altyapısı eseri mümkün kıldığı için yapay zekâ geliştiren şirketin eser üzerinde hak sahibi olabileceği de ileri sürülen savlardan biri.
Kanaatimce, şimdilik en makul yaklaşım “yapay zekayı kullanan kişi” lehine bir değerlendirme yapmanın uygun olduğu yönünde; zira eseri ortaya çıkaran en nihayetinde insan unsurudur. Ayrıca, bizim mevzuatımız ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca “eser sahibi” ancak gerçek kişiler olabileceğinden yapay zekanın dahliyle bile olsa eser sahibi olarak eserin meydana getirilmesini sağlayan kişinin belirlenmesinin uygun olacağını düşünüyorum.
Duygusal derinlik hâlâ insana ait
Yapay zekanın sinema eserlerindeki yaratıcı süreçlere etkisi çok boyutlu ve birçok açıdan karmaşık değerlendirmeleri gerektiren bir konu. Yapay zekâ, hiç şüphesiz, yönetmenler, senaristler gibi sinema emekçilerine daha önce hayal edemediğimiz yaratıcı imkanlar sunuyor. Görsel efektler, karakter tasarımları, senaryolar için son derece zengin konseptler yapay zekâ ile oluşturulabiliyor. Bununla birlikte, duygusal derinlik, özgün bakış açısı, insana dair öğelerin ele alınış şekli bakımından yapay zekanın yeterli olmadığını görüyoruz. Sonuç itibarı ile yapay zekayı sadece bir araç olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. İşin etik kısmını bir tarafa bırakırsak, yaratıcı endüstriler bakımından sınır çizmek için yasal bir sürece gerek olmadığı kanaatindeyim.
Yapay zekâ kişilik hakkına giriyor
Yapay zekanın tek başına oluşturduğu içerikler mevcut. Ancak her durumda, yapay zekadan “bağımsız” şeklinde bahsetmek için henüz erken olduğu kanaatindeyim. Öte yandan, kişilerin görüntüleri ve sesleri elbette kendilerine aittir. Bu gibi izinsiz kullanımlar, duruma göre ayrıca bir değerlendirme gerektirmekle birlikte, kişilik hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir.
Gerçeklik algımızla oynanıyor
Vefat etmiş bir kişinin yapay zekâ ile yeniden canlandırılması, hiç şüphesiz, etik ve hukuki sorunlar doğuracaktır. Her şeyden önce, mirasçıların izni olmadan görüntü ve sesin kullanılması hak ihlali sayılabilir. Öte yandan, oyuncunun hayattayken vermediği bir onay ile görüntülerinin kullanılarak canlandırılması bence etik değil. Ayrıca bu gibi kullanımlar izleyiciler açısından da gerçeklik algısının bozulmasına yol açabilir.
Yapay zekâ hatalarında hukuki sorumluluk
Yapay zekâ tarafından oluşturulan içeriklerin kesin olmadığı, sistemlerin zaman zaman halüsinasyon içerikler ürettiği ve doğruluğun taahhüt edilmediği biliniyor. Bu noktada, yapay zekâ tarafından oluşturulan içeriklerin kullanımına ilişkin sorumluluk (eğer ayrıca yapay zekâ şirketi tarafından bir taahhütte bulunulmuyor ise), o içeriği kullanan kişiye aittir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu güncellenmeli
Değil maalesef. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yayınlanma tarihi 1951. 70 yaşını aşmış bir kanun ile çok güncel gelişmeleri ele almaya çalışırken elbette zorlanıyoruz. Bu kapsamda, yalnızca bu konu ile sınırlı olmamak üzere, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun güncel gelişmeleri de gözeterek yeniden düzenlenmesinin uygun olacağını düşünüyorum.