19. yüzyıl münevverlerini anlatırken Ahmet Hamdi Tanpınar, bunların hemen hepsinin yeni açılan mekteplerde okuma yazma öğrendiğini, ecnebi lisanları bildiğini böylece garp fikirlerine daha açık olduklarını ve gittikçe yaygınlaşan matbuatın kendilerine sunduğu düşüncelerin tazyikine kapıldıklarını söylemektedir. (19. Yüzyıl Türk Edebiyatı, 1988: 220) Hiç şüphe yok ki bu durum Tanzimat sonrası Osmanlı toplumunda doğan, büyüyen, diğer bir ifadeyle yetişen Osmanlı aydınlarını müstesna bir konuma getirmektedir.
Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına tanıklık eden diplomat ve aydın Ahmet Rüstem Bey (1862-1934) de bu müstesna kişilerden biridir. Ö. Kürşad Karacagil’in kaleme aldığı Sıra Dışı Bir Diplomat isimli eser Rüstem Bey’in yaşamı, diplomatik görevleri, karmaşık kişiliği ile yakın çevresini, arşiv belgeleri, devrin gazeteleri başta olmak üzere zengin kaynaklar ve yalın bir üslupla okuyucuya aktarıyor.
Kitap, Ahmet Rüstem Bey’in ailesi hakkında bilgi vererek başlıyor. Buna göre; Alfred Rüstem Bilinski olarak doğan Ahmet Rüstem Bey, 1854’te Osmanlı hizmetine girerek Müslüman olan Polonya asıllı Nihat Paşa’nın (Seweryn Bilinski) oğludur. 1862’de babasının görev yapmakta olduğu Midilli’de dünyaya gelen Rüstem Bey, İzmir’deki İngiliz Mektebi’nde ve İstanbul Kadıköy’deki Frer Mektebinde (Fransız Saint Joseph Lisesi) eğitim gördü. Avusturya’nın Lümberg şehrinde yüksek tahsilini tamamladı. Aldığı eğitim ve kozmopolit aile yapısının etkisiyle Lehçe, Almanca, Rumca, İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça gibi doğu ve batı dillerine hakimdi.
Rüstem Bey, 1881’de Bulgaristan’da, Osmanlı Devleti’nin fahri Fransızca tercümanı olarak ilk memuriyetine başladı. Sonrasında Washington Sefareti Başkâtipliği’nde ve Londra Sefareti Başkâtipliği’nde bulundu. 1911’de Çetine (Karadağ) Büyükelçisi görevine getirildi. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’na yüzbaşı rütbesiyle katılan Ahmet Rüstem Bey savaştan sonra madalya ile ödüllendirildi.
Mayıs 1914’te Washington büyükelçiliğine tayin edilen Rüstem Bey, İstanbul’da ayrılmadan önce teamüller gereği Sultan Mehmed Reşad’ın huzuruna çıkar. Bu esnada oldukça ilginç bir hadise yaşanır ve Rüstem Bey, Padişah’ın huzurunda Müslüman olduğunu açıklar. Bu karardan oldukça memnun olan Mehmed Reşad, altın saat ve tesbihini Rüstem Bey’e hediye eder. Alfred Rüstem olan ismini de Ahmet Rüstem olarak değiştirir. Aristokrat ve Katolik bir aileden gelen Rüstem Bey’in Müslüman olması, Washington büyükelçiliği gibi önemli bir vazifeye atanmış olması hasebiyle yerli ve yabancı basınının ilgisini çeker ve hakkında birçok haber yapılır.
Rüstem Bey, Washington büyükelçiliği esnasından Amerikan basınında Türkiye aleyhtarı söylem ve propagandalara karşı tepkisini sık sık ortaya koyar. 8 Eylül 1914’te Evening Star gazetesine verdiği demecinde Amerikan basınında Ermenilerin katledildiği yolunda çıkan haberlerin asılsız olduğunu söyler. Açıklamaları ABD yönetimini kızdırır ve istenmeyen kişi (persona non grata) ilân edilir. Bu durum üzerine Amerika’dan ayrılıp Avrupa’ya geçen Rüstem Bey’in kısa süren Washington Büyükelçiliği kendisinin Hariciye’deki son görevi olmuştur. Rüstem Bey, Avrupa’da Türk aydınlarla birlikte çeşitli lobi faaliyetlerinde bulunur.
Gerek yurt içinde gerek yurt dışında birçok görev alan Rüstem Bey hayatının büyük bir kısmını Türkiye dışında geçirir. Osmanlı hariciyesinde tercümanlıkla başladığı memuriyet hayatında büyük elçiliğe kadar yükselmiş uluslararası arenada Türk milletinin haklarını savunan çok sayıda makale ve kitap kaleme alır. Fransızca, İngilizce ve Almanca başta olmak üzere çeşitli dillerdeki yayınlarında Ermeni Meselesi, Musul Sorunu, Kapitülasyonlar, Boğazlar Meselesi, Cumhuriyet’in kuruluş süreci, Türkiye’nin geleceği gibi önemli meseleleri konu edinir.
Rüstem Bey, 17 Eylül 1919’da Millî Mücadele’ye katılmak üzere İstanbul’dan ayrılır. Önce Ankara’ya geçer, ardından Sivas Kongresi’ne katılır. Rüstem Bey’in Millî Mücadele açısından yürüttüğü faaliyetler oldukça önemlidir. Diplomatik tecrübesi ile Heyet-i Temsiliye’nin yurt içinde ve yurt dışında sesini duyurmak için oluşturulan heyette görev alır. Mustafa Kemal Paşa ile Ankara’ya gelen Ahmet Rüstem Bey, İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne ve Ankara’daki ilk Büyük Millet Meclisi’nde Ankara milletvekili olarak seçilir.
Karacagil araştırmasında, yazdığı makaleler ve kitaplar kadar polemikleri ve düellolarıyla da dikkat çeken Ahmet Rüstem Bey’in çoğunlukla aşırıya varan haysiyet algısı sebebiyle yaşadığı düello maceralarına da yer vermektedir. Bu düellolar arasında en dikkat çekicisi Mustafa Kemal Paşa ile olanıdır. Mustafa Kemal Paşa’ya yaptığı düello teklifinden kısa bir süre sonra kendi isteğiyle milletvekilliğinden istifa ederek yurtdışına çıkar. Avrupa’da yabancı dilde makale ve kitaplar yayımlayarak Türkiye lehine propaganda faaliyetlerinde bulunur. Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa ile mektuplaşmaya ve maddi destek görmeye devam eder.
1923’te Türkiye’ye dönen Rüstem Bey yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle resmî bir vazifede bulunmaz. Bunula beraber vefatına kadar mektup yoluyla Mustafa Kemal Paşa ile haberleşmeyi sürdürmüş, yazdığı makale ve kitapları kendisine ulaştırmıştır. Uzun süre Türkiye’de ve Avrupa’da tedavi görmesine karşın hastalığına çare bulunamaz. 23 Eylül 1934’te Şişli Etfal Hastanesi’nde hayata veda eder.
Türk olmamasına rağmen Türk milletine gönülden bağlı olan Rüstem Bey hayatı boyunca uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin menfaatine çalışmaktan geri durmamıştır. Karşısında kim olursa olsun doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen cesur ve dürüst bir kişiliğe sahip olan Rüstem Bey, aynı zamanda oldukça sert, alıngan ve öfkeli mizacıyla tanınmaktadır. Yakın arkadaşı Celal Nuri’nin ifadesiyle o bir “chavin”dir yani Fransızca “fazla vatanperver”dir.
Kitapta, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan devirde yaşamış sıra dışı bir diplomatın hayat hikayesi tüm yönleriyle tarih severlerin beğeni ve dikkatine sunuluyor.