Solcu romancıların kaygıları

Ömer Yalçınova
04:0016/07/2023, Pazar
G: 15/07/2023, Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Orhan Kocak’ın yeni eleştiri kitabı Romanın Kaygısı Metis Yayınları arasından çıktı. Koçak, ele aldığı eserler üzerinden aslında bizde eleştiri kültürünün nasıl bir siyasi seyir izlediğini de gözler önüne seriyor. Koçak’ın eleştiri yazıları üzerine bir eleştiri yazısı.

Orhan Koçak’ın yeni kitabının ismi: Romanın Kaygısı. Kitabın ismine odaklanacak olursak, roman sanatının taşıdığı, taşıyabildiği insani, toplumsal veya kültürel kaygıların işleneceğini sanabiliriz. Ama öyle bir şey yok. Onu roman sanatının teknik, teorik yönüyle ilgili bir kitap sanabiliriz. Ama öyle de değil. Bütünüyle bir kısaltmanın ürünü bu kitap ismi. Doğrusu aslında Solcu Romancıların Kaygıları olmalıydı. Fakat fazla renksiz ve ilgi çekicilikten uzak ya da diğer kesimlerin ilgisini çekmez düşüncesiyle kısaltmış olmalılar. Ki gerçekten de Orhan Koçak sadece kendince “solcu” diye tanımlanabilecek romancıları ve hikayecileri dikkate alıyor. Bu konu uzun uzun tartışılabilir. Hatta Orhan Koçak’ın sol kesim dışında hiçbir farklı -dünya görüşüne sahip- kesimin roman ve hikaye yazamacağını düşündüğünü bile ileri sürebiliriz. Sonra da farklı örnekler üzerinden onun bu kolaycı ve fanatik görüşlerini çürütebiliriz. Meseleyi “kültürel iktidar” konusuna kadar taşımak da mümkün. Ama ne gereği var? “Solcu önyargı”larla baş etmenin imkansızlığı herkesin malumu.

Orhan Koçak Romanın Kaygısı Metis Yayınları Haziran 2023 228 sayfa

DOSTLARA ANLATIR GİBİ

Romanın Kaygısı’ndaki yazılar zevkle okunuyor. Belli Orhan Koçak da bu yazılardan fazlasıyla keyif almış. Çünkü Koçak, roman ve hikaye konusunda fazlasıyla rahat. Onları birer zıplama tahtası olarak kullanıyor. Kendi düşüncelerini roman veya hikaye içinde yakaladığında, onları tartışma, eleştirme havasında ayrıntılarıyla işliyor. Bu işleyişte sinemadan faydalanması ilgi çekici. Ya da bir mısra örneği vermesi olaya farklı bir açı kazandırıyor. Ve en önemlisi, Koçak roman ve hikaye yazılarını konuşma diliyle yazıyor. Bu da kitaba sohbet havası katmış. Sanki yeni okuduğu ve çok etkilendiği bir romanla ilgili çay kahve eşliğinde, sevdiği arkadaş grubuna anlatır gibi anlatıyor. Oysa onun şiir yazıları bu kadar rahat değildir. Psikolojiden sosyolojiye, felsefeden antropolojiye, siyasetten edebi sanatlara uzun atlayışlar, kavrayışlar, tartışmalar içindedir şiir söz konusu olduğunda. Adeta şiir yazılarında bir şeyleri ispat etme çabası içindedir. Mesela Turgut Uyar şiiri söz konusu olduğunda, kimseyi konuşturmak istemezcesine, sadece kendi tespitleri doğruymuş gibi bir öfke, gerginlik hali hakimdir yazdıklarında. Veya Kopuk Zincir’deki yazılarında, “Bunu anlamazsınız, ben yine de anlatmayı deneyeyim,” üstten bakışı dikkat çeker. Oysa zorlu konu ve mısralarla boğuştuğu da söylenemez. Polemikler’de siyasi yazılarını toplamıştır. Orada da Orhan Koçak’a özel gerginlik, öfkeli hal bütün açıklığıyla mevcuttur. Aslında Orhan Koçak, açık veya gizli, sürekli bir siyasi kavganın içinde hareket eder. Şiirler üzerinden yapar bazen bunu, bazen de roman ve hikayeler üzerinden. Onun çeviri kitapları bile bu belirleyici unsurdan uzak değildir.

TARTIŞMA EKSİK KALMIŞ

Romanın Kaygısı’nda on üç yazı var. Kitap dört bölüme ayrılmış ama bu ayrımların sebebi belli olmuyor. Bölümlerin isimleri yok. Yazılardan yedi tanesi roman yazısı, altı tanesi ise hikaye yazısı. Dolayısıyla kitap yarı yarıya hikaye yazılarından oluşuyor. Ama kitabın ismi: Romanın Kaygısı. Uzatmayalım. Orhan Koçak’ın roman ve hikaye yazıları da birbirlerinden farklı. Roman yazıları daha derli toplu. Bir hedefe doğru ilerler gibi yazıyor Koçak bunlarda. Hikaye yazıları ise toparlama çabası içinde, artık ne kadar toparlanabilirse, o kadarıyla bırakılmış gibidirler. Hikaye yazıları maalesef zayıf. Sanki hikayecinin o kadar farklı hikayelerle neyi anlatmayı amaçladığını veya ortak anlayışını yakalayamamanın sancısı vardır bunlarda. Mesela Koçak, Pınar Öğünç’ün Beterotu kitabına hayran kalmış. Ama kitabın üstesinden gelememiş. Teknik açıdan yaklaşmaya çalışmış; olmamış. Konularını tartışmak istemiş; yine olmamış. Öğünç’ün dilinden bir şeyler çıkarmak istemiş; bence o da olmamış. Bu, iki yazıya ayrılan, kendini ele vermediği için altından kalkılması, değerlendirilmesi güç hikaye kitabıyla ilgili Koçak’ın yazısı, sadece kitaba yönelik dikkat çekmeden ibaret kalmış. Koçak’ın başka etkilendiği hikaye kitabıysa Engin Türkgeldi’nin Orada Bir Yerde’sidir. Anlatılan olaylar, kullanılan dil, oluşturulan ahenk, imgelerin gücü, sembol ve metaforların işleyişi gibi birçok yönden Koçak kitabı irdelemeye çalışır. Ama gelgelelim, maalesef tek tek hikayeleri özetlemekle sonuçlanır bu girişim. Bu özetler de yazıyı uzattıkça uzatır. Koçak “kitabın orta kısmında, altı öykü var (…) Hepsine değineceğim.” diyerek özeti özetlemiş. Öykü biraz da özetleyen bir tür değil midir?

İYİ ROMAN KÖTÜ ROMAN

Koçak, roman eleştirisinde ise belirlediği bir konu üzerinden romanda anlatılanları tartıştığı için bütünlüğü daha kolay yakalıyor. Ermeni konusu mesela; Ayfer Tunç’un Dünya Ağrısı’nı, Akif Kurtuluş’un Ukde’sini değerlendirirken çevresinde döndüğü merkezdir. Latife Tekin’in Manves City’ni işlerken doğa konusuna yoğunlaşır. Seray Şahiner’in Kul ve Antabus romanlarını kadına şiddet konusu etrafında tartışır. Bunlardan da rahatlıkla anlaşılacağı üzere Koçak’ın konu seçimi de “solcu” itkilere sahip. Mesela Koçak’ın eleştirmenliğini sol fanatizme nasıl kurban ettiğini, Seray Şahiner’le ilgili yazısından çıkarabiliriz. Şahiner’in romanları gerçekten Orhan Kemal romanlarıyla kıyaslanacak düzeyde midir? Koçak, öyle olduğunu düşünüyor. Ama öne sürdüğü açıklamalar bunun tersinin doğru olduğunu gösteriyor. Şahiner’in basit, sığ, hiçbir sanatsal yönü olmayan, nefret, kin ve haset dolu, kaba dil ve anlatımına “yücelme iptal” diye bir formül uydurarak, buna bir de “zeminle figür arasındaki önem veya öncelik farkının geçersizleştirilmesi” gibi zorlama bir açıklamada bulunarak, Şahiner romanlarının olmayan kalitesine kalite eklemeye çalışmaktan başka bir şey yapmıyor Koçak. Ki onun, kitaptaki en rahat yazısı da budur. Çünkü Şahiner’in romanları içinde istediği gibi at koşturabiliyor. Aynı şeyi Ayfer Tunç’un Dünya Ağrısı’nda yapamıyor. Çünkü karşısında çok katmanlı, farklı bağlamlara sahip, metaforlarla dolu bir roman vardır. Maalesef roman eleştirisinde siyasi/ideolojik fanatizm, romanı olmadığı bir konumda, olmadığı bir kalitede göstermek için teorik taklalar atmak ve kavram uydurmak yoluna sapmayla sonuçlanıyor.

Tabi bizim tüm bu eleştirilerimize Orhan Koçak “Önsöz”de “Son yirmi yıl içinde çıkan ve beni etkileyen bazı romanlar ve öykü toplamları üzerine yazmaya başlamıştım.” diyerek önlem alıyor. Yoksa Koçak’a, son yirmi yılın Türk romanının fotoğrafını çekememişsin eleştirisini de rahatlıkla yöneltebilirdik. Yine de Koçak’ın sözünü ettiği romanlara dair “…romancıdan çok önce oraya varıp da onu orada çoktan şekillenmiş (denebilirse ‘paketlenmiş’) olarak bekleyen bir konuyla uğraşma ihtiyacı, zorunluluğu, zorlanması.” gibi on ikiden vuran tespitleriyle de karşılaşıyoruz. Gerçekten de Dünya Ağrısı veya Manves City bu açıdan bakıldığında bambaşka bir renge bürünecektir. Bu tür tespitleri Koçak, hiçbir yardımcı alet edevat, teori, siyaset, “solcu önyargı” olmadan okuduğu ve içine girebildiği roman yazılarında yapmaktadır. Fakat mesela Mehmet Erte’nin Arzuda Bir Sapması’nı psikanalitik teorinin aynasında görmeye çalıştığı yazısı ve benzerlerinde Koçak’a özel kavram ve tespitlerin izine bile rastlamıyoruz.



#Edebiyat
#Aktüel
#Kitap