Hiç kuşkusuz kitaplarda okuduğumuz hikayeler kadar heyecan verici olan bir başka şey de kitapların yazılış ve yayınlanış hikayeleri. Hatta bazen bu hikayeler eldeki metnin önüne geçerek okuru ve yayıncıyı farklı maceralara sürüklüyor. İşte bu tanıma çok uyan bir keşif var karşımızda. Garip akımının önemli temsilcilerinden, Türk edebiyatının en üretken yazarlarından Melih Cevdet Anday’ın henüz otuzlu yaşların başındayken yazdığı ve Başkent Gazetesi’nde tefrika edilen yarım kalmış romanı Barem Kanunları. Anday’ın ilk roman yazma girişimi olan metnin 77 yıl sonra keşfedilip yayınlanma hikayesi, edebiyat dünyasında büyük bir heyecan yarattı. Melih Cevdet Anday’ın edebi biyografisini yeniden başlatan bu keşfin sahibi ise editör Eyüp Tosun oldu.
Tosun, üç yıl önce Anday’ın tiyatro oyunlarını araştırırken Şevket Rado’ya Mektuplar adlı kitapta şu paragrafla karşılaşıyor:
“Ben İstanbul’dan döndükten sonra şu mahud ‘Barem Kanunu’nu Ankara’da yeni çıkmaya başlayan Başkent adlı bir dergide tefrika ettim. Ama on beş yirmi tefrika sürdü, sonra şimdi burada anlatması çok uzun ihtilaflar yüzünden kesmeye mecbur oldum. Yalnız sana şunu söyleyeyim: Romanım çok istediğim gibi oldu. Zevkine, bilgisine güvendiğim bir iki dostumdan da çok teşvik gördüm.”
Eyüp Tosun ismini daha önce duymadığı bu romanın peşine düşüyor ve Melih Cevdet Anday’ın askerdeyken yazdığı romanın tefrika edildiği Başkent Gazetesi’nin ilgili sayılarını buluyor. Bu sayılara ulaştığı anı ise şu sözlerle anlatıyor:
“Ankara Milli Kütüphane’de Başkent’in sayfalarını heyecanla çevirir çevirmez şu başlık karşıma çıktı: “Barem Kanunu / Melih Cevdet Anday.” Tarih 3 Ekim Perşembe 1946. Kütüphane o kadar sessizdi ki nefesimden taşan sevinç ortamı rahatsız edebilirdi! Metni bulmanın yanında beni şaşırtan bir diğer olay, tefrikayı Anday’ın kendi adıyla yayınlamış olmasıydı.”
Eyüp Tosun’un şaşırması doğaldı. Çünkü kendi adıyla yayınlanan ilk romanı Aylaklar’dan önce müstear isimlerle çokça roman yazan Melih Cevdet Anday’ın ilk romanı Barem Kanunu’nu1946 yılında kendi adıyla yazması yeni ve çarpıcı bir bilgiydi.
Peki gazete sayfalarından çıkıp okuruyla kitap olarak 77 yıl sonra buluşan Barem Kanunu, ne anlatıyor? Melih Cevdet Anday, yarım kalmış romanında bir devlet dairesindeki memurların küçük dünyalarına odaklanıyor. Zaten kitaba ismini veren Barem Kanunu, 1929 yılında çıkarılan ve devlet memurlarına kadro derecesine göre ödenen ücret miktarını ifade eden bir kanun. Romanda Mehmet Ali, Seyfi Baş, Avni Esmer, Şefik Bayrak ve Kamil Serdengeçti gibi karakterleri tanımaya başlayıp Şefik Bayrak’ın bürodaki bir başka memur olan Dürriye’ye açılma çabalarını okuyup tam da hikayenin içine girmişken son sayfaya geliyoruz. Bu yarım kalmışlık beklenmedik bir durum olsa da Barem Kanunu ile aslında Anday’ın karakter ve atmosfer oluşturma başarısını görüyoruz. Büyük bir yazarın ilk eserinin satır aralarındaki yeteneği görmek -bütün bu hikayeyle birlikte düşünüldüğünde- okuru memnun ediyor etmesine ancak, “bu roman nereye gidecekti acaba?” sorusunu sormadan da edemiyorsunuz.
Hayatını yazmaya ve yayınlamaya adamış, Tanzimat Dönemi’nin en özel yazarlarından Ahmet Mithat Efendi, yazdıkları kadar yaşadıklarıyla da hep gündemde olan bir isim oldu. Küçük yaşta kalabalık bir ailenin yükünü omuzlarına alan Ahmet Mithat, yeri geldi kendi evinde aile efradıyla matbaa kurup yayın çıkardı, yeri geldi matbaasında iş bırakan çalışanlarının tüm işlerini tek başına yaparak onlara kiminle dans ettiklerini hatırlattı. Eserlerini sıralamaya kalkınca sayfalardan taşan bir listeyle karşılaşmak ise onun en büyük tutkusunun yazmak olduğunu herkese gösterdi.
Edebiyatımızda pek çok konuda ilklerin yazarı olan Ahmet Mithat Efendi’nin 1887’de Tercüman-ı Hakikat gazetesinde 17 bölüm olarak yayınlanan Para isimli romanı Vakıfbank Kültür Yayınları’ndan çıktı. Yayınlandığı yıl kitap haline getirilen Para, Ahmet Mithat’ın 1870-1894 yılları arasında dolaşıma soktuğu ve 25 cüzden oluşan Letaif-i Rivayet dizisinin de 17. parçası.
Tıbbiyeden iyi arkadaş olan tezat karakterler Sulhi ve Vahdet’in hikayelerini anlatan roman, para ile mutluluk arasındaki ilişkiyi sorguluyor. Bugün hala geçerliliğini koruyan “parayla saadet olur mu?” sorusuna cevap arayan Ahmet Mithat Efendi, Para’da Osmanlı’nın son dönem ekonomik zihniyetinin sosyal ve kültürel hayata etki etme biçimini de gözler önüne seriyor.
Kitap boyunca Ahmet Mithat’ın ironik diline ve yazar olarak kendisini üçüncü bir karakter olarak romana adapte etme şekline hayran kalırken, dönemin ekonomisine ve iktisadi kavramlarına da hakim oluyorsunuz. Hem orjinal metni hem de günümüz Türkçesine çevrilmiş romanı aynı kitabın içinde bulmak ise okur için güzel bir sürpriz oluyor.