Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan efsane haltercimiz Naim Süleymanoğlu'nu bir başka haltercimiz Halil Mutlu ile konuştuk. Meşhur karenin hikayesini de anlatan Mutlu, "Türkiye'ye Naim abi sayesinde geldim. O bizim idolümüzdü" diyor.
Rekorları alt üst eden, olimpiyatlardan altınla dönen, Türkiye’nin zor günlerinde yüzünü güldüren ‘Cep Herkülü’ lakaplı Naim Süleymanoğlu, aramıdan ayrıldı. 1986 yılında Bulgaristan’dan gelen Süleymanoğlu, kendisi gibi rekortmen bir haltercinin yetişmesine vesile oldu: Halil Mutlu. 10 yaşında haltere başlayan Mutlu, “Onu idol olarak görüyordum. Türkiye’ye Naim abi sayesinde geldim. Naim abi ve dönemin federasyon başkanı gelebilmem için referans olmuşlar” diye anlatıyor. Aynı odayı paylaşan, antremanlarda birlikte hazırlandığı Süleymanoğlu’nu Halil Mutlu’dan dinledik.
Hastanede olduğunu öğrendiğimiz gün haberimiz oldu. O günden itibaren ziyaretine gittik yoğun bakımdaydı. Doktor görmek ister misin diye sordu, çünkü Ankara’dan gelmiştim. Ben de kendisine ‘siz olsanız ne yapardınız’ diye sordum. ‘Ben olsam girmem’ dedi doktor çünkü mikrop kapma riski vardı. Ben de Naim abinin iyiliğine olacaksa görmiyim dedim. Toparlansın çıksın yüz yüze konuşmaktı amacım. Yıllar önce de böyle bir şey yaşamıştı. Sonradan yoğun bakımdan çıktı bol bol sohbet ettik, ileri dönük konuşmalar yaptık. Yine öyle olmasını bekliyordum.
Ankara’da olduğu dönemler beraberdik. İstanbul’a taşındığı zaman da sık sık gelip giderdik. Siyasete atıldığında seçim zamanı birlikte çalıştık, sürekli birbirimize destek olduk. Son zamanlar görüşmemiz azaldı ama sık sık telefonda konuşabiliyorduk.
Birlikte yapmak istediklerimiz vardı. Türk halterine yön verebilmek, sporcu yetiştirmek, federasyon içinde olmak istiyorduk. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı uzak kaldık. Böyle uzak kalmamız hem spora hem kendimize ihanetti. Kendisi siyasete atıldı ama başarı gösteremedi. Bir hedefe ulaşabilmek için mücadele etmemiz gerek, bunun bilincindeydi. Biz spora başladığımız zaman hemen şampiyon olmadık. Zamanla çalışarak mücadele ederek vazgeçmemeyi öğrenerek bu günlere geldik. Naim abi spor kısmında da siyaset kısmında da başarılarına devam etmek istiyordu.
Naim abinin antrenörü İbrahim Elmalı ailemi ikna etti ve onun sayesinde 10 yaşında haltere başladım. 1983'ün Ekim ayında salona gittim. Acayip gürültülü bir ortamdı ve ilk günden pişman oldum, vazgeçmek istedim. Sonrasında köydeki evden kasabadaki salona gittim. Bir gün kasabada organizasyon var dediler, hiç unutmam büyük bir kalabalık vardı. Naim abimizi anons ettiler ilk kez orada gördüm kendisini. Haltere devam etsem ben de acaba böyle olabilir miyim diye geçirdim içimden. Beni Naim abinin yanına götürüp ‘Bak bu da senin gibi olacak inşallah’ derlerdi. Utangaç bir çocuktum, heyecandan ne yaptığımı hatırlamıyorum. Örnek aldığım, sevgimizi ilgimizi ateşleyen kişiydi. Pek konuşma fırsatımız olmazdı. Kenarda durur, bir şey isteseler de yapsak diye beklerdik.
İdolümüzdü. Ondan örnek alarak bu yola çıkmıştık. Benim için çok farklı biri. Söz söylerken, oturup kalkarken, her hareketiyle örnekti. Cenazede de düşündüm. Karışık duygular içindeydim, hep kaçmaya çalıştım insanlardan. İç içe olmamaya çalıştım. Cenazede hiçbir şeyin karşılıksız kalmadığını gördüm. Bizim gibi kıymetleri keşke ölmeden el üstünde tutsak.
89 yılında kapılar açıldı ama ben gelemedim. Adımı değiştirdiler, Huben Alipiev oldu. Ailemin gelme durumu yoktu. Rahmetli abim o dönemde askere gitti. Ailemi yalnız bırakıp gelmek de istemedim. Ailem orada kaldı. Son bir buçuk sene halter yapamadım. Kapılar kapandı her şey bitti dedim. Bulgarların yoğun olduğu kasabalarda antreman yaptım ama Türk olduğum için sorun oluyordu. O sorada bir mektup aldım. Türkiye’ye gitmem için bütün şartları oluşturduklarını söylüyorlardı. Naim abi ve dönemin federasyon başkanı gelebilmem için referans olmuşlar.
Ailem gitmemi söyledi. Benim gibi binlercesi vardı. Benim gibi Bulgaristan’da bir köyde yaşayan çocuk için Naim abinin gelecek vaadediyor demesi çok gurur verici. Sonra Ankara’daki hayatım başladı. Ankara’da Naim abiyle aynı ortamda çalışmaya başladım. Sağolsun bana sahip çıktı. Aynı odayı paylaştık. Naim abi horlayan adam sevmez. Ben de sessiz uyurdum. Genellikle onunla birlikte aynı odayı paylaşmamızın sebebi budur. Ama bilmezdi ki ben heyecandan uyuyamazdım.
Çok çalışmak gerektiğini söylerdi. Kendisi de çok çalışkandı. Günde ortalama 4-5 saat antreman yapardık. Hafta sonuysa 8 saati bulurdu.
Belli bir zaman sonra bir araya gelip karşılaşsak bir şeyler konuşurduk ama ‘Vay be, nereden nereye’ gibi bir konuşma olmadı hiç.
Masa tenisini severdi. Futbola da ilgisi vardı. Naim abi fanatik olmamakla beraber Ankaragüçlüydü. Ben Fenerbahçeliyim, yenildiğimizde bizimle dalga geçerdi.
Şimdi o gün Naim abi için yabancı basından birileri geldi ve antremandan fotoğraflar çekti. Ara verilince üst kata çıkıp oturduk. Arada satranç oynardık. Yine öyle karşılıklı oturduk. O sırada gazeteciler yoktu, doğaçlama oldu. Gazetecilerden biri yukarı geldi ve fotoğraf için izin istedi. O zamanlar Avrupa’da tam tanınmıyordum, yolun başındaydım. Kalkmak istedim, Naim abi farketmez dedi. Poz verme amacımız yoktu. Naim abi satrançta iyidir, hararetli oynar. Fotoğrafta da seni sıkıştırdım der gibi bir hali var zaten.
Evet, hatta evine ilk gittiğimde gözüme çarpan şey elektrikli satranç tahtası oldu. Ben iki oyundan sonra sıkılırdım, o bilgisayara karşı sık sık oynardı. Naim abi yenilince kızardı ve tekrar oynamak isterdi. Yendiği sürece çok zevk alır mutlu olurdu.
İsimlerimiz fazla anılmadı. Naim abi ve benden özellikle faydalanamadılar. Naim abi bir madendi, işleyemedik. Biz yine bir şeyler yapmaya gayret ettik ama devlet desteği de önemli. Halter gibi branşlarda siz ne kadar isteseniz de, zamanınız ayırsanız da devlet desteği olmadan bir şey yapamıyorsunuz.