Gölgesinde yetişen kadın gazeteciler Şule Yüksel Şenler'i anlattı: O cesaret vermeseydi ayakta durmamız zor olurdu

Fatma Çelik
07:0028/08/2020, Cuma
G: 28/08/2020, Cuma
Yeni Şafak
Sibel Eraslan, Zeynep Türkoğlu, Semanur Sönmez Yaman, Yıldız Ramazanoğlu ve Gülcan Tezcan merhum Şule Yüksel Şenler'in mücadelesini ve hayatlarına yaptığı katkıyı anlattı.
Sibel Eraslan, Zeynep Türkoğlu, Semanur Sönmez Yaman, Yıldız Ramazanoğlu ve Gülcan Tezcan merhum Şule Yüksel Şenler'in mücadelesini ve hayatlarına yaptığı katkıyı anlattı.

Ömrünü İslam'a adayan ve mücadele içinde geçiren merhum Şule Yüksel Şenler’e en yakışan sıfat hiç şüphesiz ‘mücahide’ idi. Genç bir gazeteci iken başını örtüp Anadolu'yu karış karış gezerek örtünme seferberliği başlatan Şenler, yazdığı yazılar ve verdiği konferanslar yüzünden hapis hayatı yaşadı. Fakat örnek olduğu sayısız kadın onun açtığı yolda ilerledi ve pek çok konuda söz sahibi oldu. Bugün ise Şenler'i kendi gibi başörtülü kadın gazeteci ve yazarlardan dinledik. Kimi kendi dünyasındaki Şule Yüksel'i anlatırken kimi onunla olan hatırası ile tebessüm ettirdi. Velhâsıl-ı kelâm ortak görüş, “O cesaret vermeseydi, o örneklik etmeseydi bu kadar güvenle ayakta durmamız zor olurdu. Belki yılgınlıkla, bizim yaşamamıza izin vermez bu dünya diyerek kabuğumuza çekilirdik. Ama onun konferansları, sohbetleri ile kendi değerlerimize güven duyabileceğimizi, durmadan çalışmamız gerektiğini, mutlaka bu emeklerin bizi bir Müslüman kadın olarak taleplerimize ulaştıracağına inandık, güvendik” şeklinde.

Şule Yüksel Şenler… Bir devrim önemli fikir insanlarından, İslam ve başörtüsü davasının öncü ismi… Hayatı tamamen mücadelelerle geçen gazeteci ve yazar Şenler, geçtiğimiz sene bugün
Onu sadece başörtüsü mücadelesi ile anmak haksızlık olur. Ondan geriye Türk edebiyatına kazandırdığı sayısız eseri başta olmak üzere fikir ve düşünceleri ile ufkunu açtığı kadınlar kaldı.

1960-70’li yıllara damgasını vurdu

Muhafazakâr bir çevreden uzak büyüyen Şenler, çalkantılı geçen kendini bulma sürecinde ağabeyinin rehberliğinde örtündü. Şenler örtününce deyim yerindeyse Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Şenler, gerek yazıları gerekse konferanslarıyla da 1960-70’li yıllara adeta damgasını vurdu. Anadolu’yu dolaşarak verdiği konferanslarla tartışmalar başlattı.

Yazıları büyük ses getirdi

Onu taklit eden genç kızların başlarını aynı şekilde örtmesi sonucu bu tartışmalar daha da alevlendi. Başlarını bağlayan kadınların sayısı sürekli arttı ve ‘Şulebaş’ olarak anılan bir başörtü stili ortaya çıktı. Şenler’in gazetelerdeki yazıları da büyük ses getirmeye başlayınca başörtülü bir kadın gazeteci olarak parmakla gösterilir oldu. Bu uğurda hapis de yattı.
Biz de yenisafak.com olarak Şule Yüksel Şenler’i vefatının sene-i devriyesinde kendi gibi başörtülü kadın gazeteci ve yazarlara sorduk.






Dualarımda Şule Yüksel Şenler gibi İslam kadını olmayı dilemiştim onun gibi de oldum


Gazeteci-yazar ve avukat Siber Eraslan:
Şule Yüksel Şenler’i Huzur Sokağı adlı iki ciltlik romanıyla tanıdığında henüz 12 yaşımdaydım. Ruhumu derinden etkileyen edebiyatı, zengin anlatım gücü ve idealize edilmiş fikirleriyle adeta beni büyülemişti. O günden sonra
yatmadan evvel ettiğim çocukluk dualarımda günün birinde Şule Yüksel gibi bir İslam kadını olmayı dilemişimdir.
Kendisiyle tanışmam üniversite günlerimde oldu. Fatih’te Ensar Apartmanı’nda yapılan kadın buluşmalarının birisinde sohbetini dinledim. İstanbul aksanıyla konuştuğu temiz Türkçesi ve yüksek belagatiyle bir kere daha kendisine hayran kalmıştım... Akabinde gazetecilik ve edebiyat yolundaki yürüyüşlerimde hep yollarımız kesişti. Bir anne-kız ilişkisindeydik.

Referansımız annelerimiz, onlarınki de Şule Yüksel…


Gazeteci-yazar ve televizyon programcısı Zeynep Türkoğlu:
Bilhassa bir yayıncı (tv veya gazete çalışanı için) günü ve dünü anlamanın yollarından biri arşivi taramaktır. Ancak arşivlik bir bilginin, elinizi uzattığınız mesafeden çıkması da paha biçilmez bir servettir. Fiziki âlemden bundan bir sene evvel tezkeresini alan Şule Yüksel Şenler için bundan sonraki nesiller işte o dosya dolaplarına mecburdur bir bakıma. Biz ilahi takdir ile az veya çok, uzun ya da kısa aynı havayı soluduk, sesini kayıt cihazsız duyduk, yüzünü ekransız, filtresiz gördük. Siz buna meşrebinize göre, şans/nasip isimlerinden birini uygun görebilirsiniz. Ben nasip diyorum mesela…

Şule Yüksel Şenler'i yetiştirdiklerinden bilirim

Evet, sağlığına yetişmek bir nasip, hiç şüphem yok. Fakat bir bahçıvanı nasıl bilirsiniz? Kendini görerek mi, bahçesine bakarak mı? Ben –açıkçası çok yakın mesafeye de girmedim- bahçıvanı bahçesinden bildim. Yetiştirdiklerini gördüm. Yaşları güncel Kovid-19 şartlarında, sınırda gezinen hanımlar. Siz deyin 60, ben diyeyim biraz daha aşmış. Ama nasıl genç, nasıl dinamik, nasıl enerjik! Hikâyelerini çok yıllar evvelinden de bilirim, bu yıl dönümü de vesile oldu, yine dinledim birkaç “Şule Abla kardeşi”ni;

Kimi okullu, kimi alaylı. Kimi evli, kimi bekâr. Kimi devlette, kimi özelde. Kimi mahallenin o tarafında, kimi bu tarafında… Fakat bir ortaklık var hikâyelerinde. Diyorlar ki,

Böyle söylüyor o bahçıvanın gülleri. Yalnız bu geniş bir bahçe. Öyle ki içinde Reis-i Cumhur’un refikası da var, iş hayatının, siyasetin, sanatın, bilimin bilindik isimleri de, ev kadınları da… Benim şahitliğimde olduğu gibi. Evet, meselenin son elli yıllık Türkiye haritasında, yapbozun bir parçasında duruyor benim sevgili annem ve onun gibi nice kadın… Hem ibadetlerine, hem ilim ve sanata düşkünlükleri ile kendilerini yetiştirmiş bu kadınlar tam önümüzde duruyor.

Şule Yüksel, “Bu tercihe mecbur değilsin” diyen kişidir

Oysa “Biz istemezsek siz bir şey olamazsınız” diyen elitistler komut vermişti vaktiyle: “Şehirli, modern ol, tesettüründen, ibadetinden vazgeç, ya da bunlara bağlı kalacaksan, okumaktan, öğrenmekten, çalışmaktan, dünyadan vazgeç!” İşte bu iki uçlu dayatmaya itirazın cisimleşmiş hali olarak Şule Yüksel, “Bu tercihe mecbur değilsin” diyen kişidir, çağdaşı birkaç kadınla beraber. Tesettürlü, şehirli Müslüman kadının sadece temsilcisi değil, kendisidir. Sanal değil, gerçek iletişimle, yüz yüze, el ele yüz binlerce kadına dokunur; eliyle, sesiyle, sözüyle, satırları ile dokunur. Tesiri neden bu kadar çok, bu kadar derin oldu diye sordum 70’li yılların genç kızlarına bilhassa, “Samimi idi, inandığını, olduğunu, yaşadığını anlatıyordu” dediler. Aradığımız ve muhtaç olduğumuz öz, sanırım bu söyledikleri sırdır; samimiyet…

Şule Yüksel’in mücadelesine duyulan hayranlıkla çocuklarına Şule adını veren aileler vardı


Gazeteci- yazar Semanur Sönmez Yaman:
Leylak rengi, boyundan tokalı, şapka benzeri bir eşarp.
Ve o eşarbın omuzdan arkaya sarkan fuları...
4-5 yaşlarımdayken ağabeyim ve kuzenlerimle evdeki büyüklerin kıyafetlerini giyinerek oyun oynardık. O oyunda en sevdiğim parça, lila rengi o ilginç örtüydü. Annemin o örtüye verdiği değer, benim gözümde daha da özel kılardı onu. Şule Yüksel Şenler'le ilk tanışıklığım, annemin işte o örtüyü özenle koruduğu yıllara yani 40 küsur yıl önceye uzanıyor. Adını bilmesem de tasarladığı başörtüye hayran olmuştum çocuk gözümle. “Şulebaş” ifadesi hiçbir zaman kullanılmadı evimizde. Şule Hanım’ın tasarladığı başörtüsüydü o. Zamanla yine annem Özden Sönmez’den öğrendim Şule Yüksel Şenler adını.
Kitaplığımızdaki Huzur Sokağı kitabını “yaşıma uygun olmadığı” gerekçesiyle okumama izin vermese de sıklıkla anlatırdı, örtünmesinde büyük katkısı bulunan Şule Yüksel Şenler’in mücadelesini.
Kâh bir ev sohbetinde, kâh genç kızlara örnek bir isim olarak çıkardı karşımıza…
  • Büyüdükçe, hikâyesini, mücadelesini öğrendikçe sevgim yerini saygı ve hayranlığa bıraktı. Ortaokul-lise yıllarımızda artık bizim için adını sıklıkla andığımız bir rol modeldi. Hoş, o yıllarda başörtüsü mücadelesinin öncü bir ismini unutmak mümkün değildi. Üniversite kapılarında başörtüsü mücadelesi veren her genç kız, yeni bir Şule Yüksel olarak çıkıyordu karşımıza… Şule isimli kızları da unutmamak gerek. Özellikle benim yaşıtlarım arasında öyle çok Şule vardı ki.
Çoğu aile, Şule Yüksel’in mücadelesine duydukları hayranlığın bir göstergesi olarak vermişti çocuklarına Şule adını. Daha ileri gidip “Şule Yüksel” adını verenler de az değildi. O Şule Yüksel’ler bugün 40-50 yaşları arasında.
Şule Yüksel Şenler’le yüz yüze ilk sohbetim, muhabirlik yıllarımda oldu. 2008 yılında Hürriyet gazetesinde yayınlanan Soner Yalçın imzalı yazıda, Şule Yüksel Şenler’in hayat hikâyesi fikrî kaygılardan uzak magazinsel bir dille anlatılmış, yazının sonunda Şule Hanım için “akıl hastası babanın akıl hastası kızı” anlamına gelen ifadeler kullanılmıştı. Hatta Türkiye’nin o günkü başörtüsü gündemi de Şule hanımın hayatına benzetiliyordu. Gazetedeki o yazı, Şule Yüksel’i tanıyıp seven kitleler üzerinde büyük rahatsızlığa yol açtı. Ben de bir gazeteci olarak Şule Hanım’la röportaj yapmak ve kendisinin yazıda iddia edildiği gibi “Hafızasını kaybetmiş, kimseyi tanıyamayan, namaz surelerini bile okuyamayan” durumda olup olmadığını öğrenmek istedim. Kendisiyle irtibata geçtik ve
2008 yılında, Hürriyet gazetesinde yer alan yazıdan birkaç gün sonra
röportaj yaptık
. Bizi evinde ağırladı ve beni gerçekten şaşırttı. Eski bir gazeteci olarak röportaja katkısı olabilecek her türlü materyali önceden hazırlamıştı. Gençlik yıllarında tasarladığı başörtülerin eskizlerini bile bulup çıkarmıştı görüntülememiz için. Tasarımlarını, cezaevine gidişini ve o dönemde gazetelerde yer alan gazete kupürlerini tek tek gösterdi.
Birleşen Yollar filminin çekimi sırasında
Beni en çok “gençliğe olan inancı ve geleceğe yönelik umudu” etkiledi o gün. Bizim karamsarlığımızdan eser yoktu onda. Yıllarca mücadelesini verdiği başörtüsünün bir gün hak ettiği özgürlüğe kavuşacağına inancı sonsuzdu. Başörtüsüne yüklenen ağır anlamları da reddediyordu. “Unutma” dedi “Başörtüsü başörtüsüdür” …

Semanur Sönmez Yaman'ın Şule Yüksel Şenler ile yaptığı o röportaj ise şöyle:

Nazik mütevazı derviş hali, güzel Türkçesi, kadife gibi merhametli bakışları vardı


Yazar Yıldız Ramazanoğlu:

Doğup büyüdüğüm Ankara’dan şöyle bir görüntü de hafızamda; bir gün evimize yakın konferans salonunda genç bir kadın konuşuyor, ama biz onu göremiyoruz, içerisi aşırı kalabalık olduğundan dışarıda kalmış onlarca kadının arasında hoparlörden ya da dışarı verilmiş mikrofondan yayılan nazik tutkulu heyecanlı sesi dinliyoruz. Ne söylediğini bilemiyorum ama teyzemin o günden sonra başını örtüp bir daha hiç açmadığını biliyorum. Annemin de bunu yapmayı istediği halde etraftan utandığını, ne derler diye kaygılandığı için çok ileri zamanlara ertelediğini… Meğer bütün değerlerin aşağılandığı, Müslüman kimliğin hor görüldüğü bir zamanda tutunacak dal arayanlar, sağlam bir kökle yeniden irtibat kurmak isteyenler varmış, incecik zarif minyon bir kadın bu konudaki deneyimini anlatıyormuş. Eski ve arkaik olarak tanımlanıp tarihin dışına itilen bir varoluş biçimi güncellenerek yeniden çıkmış karşımıza. Kadınlar modernleşme sürecinde manevi bir boşluk içindeydi, eleştirel bir göze ihtiyaç vardı. Fakat ben Şule Yüksel Şenler’in dolaylı ve dolaysız birçok yolla erkekleri de etkilediğini düşünüyorum.

Osmanlı kadınlarının tecrübesinden bihaberdik

Demet Tezcan’ın yazılarında özetlediği gibi kişisel dönüşümünden sonra Şenler’in yazıları 1966 yılından itibaren Yeni İstiklâl, Babıalide Sabah (kadın sayfaları hazırladı), Bugün (günlük fıkra, 1967) gazetelerinde yer aldı. Şimdiki zamanın bazı genç kadınları nasıl Şule Yüksel’i tanımıyorsa biz de Osmanlı kadınlarının tecrübesinden bihaberdik. Deneyimlerin birbirine eklenmesi çok kıymetli. Daha sonraları kadın meselesi üzerine eğilmeye ve yazmaya başlayınca başta Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi başlıklı doktora tezi olmak üzere birçok kitapla buluştuk. Arada kayıp bir kuşak vardı onu da Fatma Barbarosoğlu Cumhuriyetin Dindar Kadınları kitabıyla halkaya ekledi.

Kadife gibi merhametli bakışları

Şule hanımla tanışmak bazı toplantılarda sohbet etmek nasip oldu. Fakat son yıllardaki rahatsızlığı nedeniyle her zaman müsait olamadığından özel bir ziyaret mümkün olmadı. Birçok kitaba imza attı, konuşmalar yaptı, cezaevinde yattı, aşağılandı, sorgulandı, Huzur Sokağı romanı film olarak da akıllara kazındı. Fakat beni en çok etkileyen, nazik mütevazı derviş hali, güzel Türkçesi, kadife gibi merhametli bakışları oldu. Sorgusuz sualsiz cennete gitmesini dilerim.

Hayatının merkezine ideallerini koydu


Gazeteci-yazar Gülcan Tezcan:
Medyada ‘kadın’ olmak zordur. Hele de bir derdiniz, amacınız, haberci kimliğinizle söylemek istediğiniz bir söz varsa aşmanız gereken hayli engelle karşılaşırsınız. Zira kadının konu edinmesi gereken meseleler hem seküler hem de muhafazakâr medyada nedense hep dar bir çerçevenin içine hapsedilmiştir. Ya rating ve tiraj getirecek popüler kültürün dayattığı kadın imajını besleyecek içerikler üretmeniz beklenir, yahut ‘kadının yeri evidir’ mottosunun özetlediği eş, anne, evlat olan kadın olarak belirlenmiş rollere dair haberler yapmanız istenir. İstisnai olarak siyasi gündemle ilgili yazan, konuşan, program yapan kadınlar olsa da onların da kaderi eninde sonunda bir kadın programı yapmaktır.
  • Bu hep böyle miydi? Çoğunlukla evet… Ancak tüm bu sınırlandırmalara kafa tutan güçlü gazeteciler de oldu. Dindar kadınlar bugün medyada varlık gösterebiliyorsa bu, uzun yıllara dayanan bir mücadelenin sonucudur. Bu yolda en çok kavga veren, ciddi bedel ödeyen isimlerden biri Şule Yüksel Şenler. Kadını ev işi, el işi ve yemek üçgenine sıkıştıran yaklaşımın ötesine geçerek sosyal ve toplumsal konularda da kalem oynatan Şenler, köşe yazılarında kadın, erkek yüz binlerce insana ulaşarak onların hayatında derin izler bıraktı. Çıkardığı kadın dergisinde de dönemin genç kızlarına, kadınlara rol model olmakla kalmadı, ülke gündemine dair söz söyledi, tavır koydu, kimlikli bir duruş sergiledi.

İnandığı dava uğruna gençliğini, ömrünü, sağlığını feda etti

Gittiği her şehirde yüzlerce insan tarafından karşılanan Yüksel’i dinlemeye ayrım gözetmeden her kesimden dinleyici gelirdi. İnancının gereklerini daha çok insana anlatmak en büyük meselesiydi. Hayatının merkezine ideallerini koymuş ve zoru başarmıştı. ‘Kadının yeri evidir’ diyerek toplumsal hayattaki sorumluluğu yok sayılan kadınların maddi hiçbir beklentisi olmaksızın
inandığı dava uğruna gençliğini, ömrünü, sağlığını feda ederek kaç neslin hayatına etki edebileceğini göstermişti. Buna karşılık yaşadığı maddi, manevi zorluklardan hiç şikâyetçi olmadı. Ödediği bedelleri son nefesine kadar bir onur nişanesi olarak üzerinde taşıdı.
#Şule Yüksel
#Şule Yüksel Şenler
#Şulebaş
#Mücahide