Ömrünü İslam'a adayan ve mücadele içinde geçiren merhum Şule Yüksel Şenler’e en yakışan sıfat hiç şüphesiz ‘mücahide’ idi. Genç bir gazeteci iken başını örtüp Anadolu'yu karış karış gezerek örtünme seferberliği başlatan Şenler, yazdığı yazılar ve verdiği konferanslar yüzünden hapis hayatı yaşadı. Fakat örnek olduğu sayısız kadın onun açtığı yolda ilerledi ve pek çok konuda söz sahibi oldu. Bugün ise Şenler'i kendi gibi başörtülü kadın gazeteci ve yazarlardan dinledik. Kimi kendi dünyasındaki Şule Yüksel'i anlatırken kimi onunla olan hatırası ile tebessüm ettirdi. Velhâsıl-ı kelâm ortak görüş, “O cesaret vermeseydi, o örneklik etmeseydi bu kadar güvenle ayakta durmamız zor olurdu. Belki yılgınlıkla, bizim yaşamamıza izin vermez bu dünya diyerek kabuğumuza çekilirdik. Ama onun konferansları, sohbetleri ile kendi değerlerimize güven duyabileceğimizi, durmadan çalışmamız gerektiğini, mutlaka bu emeklerin bizi bir Müslüman kadın olarak taleplerimize ulaştıracağına inandık, güvendik” şeklinde.
1960-70’li yıllara damgasını vurdu
Yazıları büyük ses getirdi
Dualarımda Şule Yüksel Şenler gibi İslam kadını olmayı dilemiştim onun gibi de oldum
Referansımız annelerimiz, onlarınki de Şule Yüksel…
Şule Yüksel Şenler'i yetiştirdiklerinden bilirim
Evet, sağlığına yetişmek bir nasip, hiç şüphem yok. Fakat bir bahçıvanı nasıl bilirsiniz? Kendini görerek mi, bahçesine bakarak mı? Ben –açıkçası çok yakın mesafeye de girmedim- bahçıvanı bahçesinden bildim. Yetiştirdiklerini gördüm. Yaşları güncel Kovid-19 şartlarında, sınırda gezinen hanımlar. Siz deyin 60, ben diyeyim biraz daha aşmış. Ama nasıl genç, nasıl dinamik, nasıl enerjik! Hikâyelerini çok yıllar evvelinden de bilirim, bu yıl dönümü de vesile oldu, yine dinledim birkaç “Şule Abla kardeşi”ni;
Kimi okullu, kimi alaylı. Kimi evli, kimi bekâr. Kimi devlette, kimi özelde. Kimi mahallenin o tarafında, kimi bu tarafında… Fakat bir ortaklık var hikâyelerinde. Diyorlar ki,
Böyle söylüyor o bahçıvanın gülleri. Yalnız bu geniş bir bahçe. Öyle ki içinde Reis-i Cumhur’un refikası da var, iş hayatının, siyasetin, sanatın, bilimin bilindik isimleri de, ev kadınları da… Benim şahitliğimde olduğu gibi. Evet, meselenin son elli yıllık Türkiye haritasında, yapbozun bir parçasında duruyor benim sevgili annem ve onun gibi nice kadın… Hem ibadetlerine, hem ilim ve sanata düşkünlükleri ile kendilerini yetiştirmiş bu kadınlar tam önümüzde duruyor.
Şule Yüksel, “Bu tercihe mecbur değilsin” diyen kişidir
Oysa “Biz istemezsek siz bir şey olamazsınız” diyen elitistler komut vermişti vaktiyle: “Şehirli, modern ol, tesettüründen, ibadetinden vazgeç, ya da bunlara bağlı kalacaksan, okumaktan, öğrenmekten, çalışmaktan, dünyadan vazgeç!” İşte bu iki uçlu dayatmaya itirazın cisimleşmiş hali olarak Şule Yüksel, “Bu tercihe mecbur değilsin” diyen kişidir, çağdaşı birkaç kadınla beraber. Tesettürlü, şehirli Müslüman kadının sadece temsilcisi değil, kendisidir. Sanal değil, gerçek iletişimle, yüz yüze, el ele yüz binlerce kadına dokunur; eliyle, sesiyle, sözüyle, satırları ile dokunur. Tesiri neden bu kadar çok, bu kadar derin oldu diye sordum 70’li yılların genç kızlarına bilhassa, “Samimi idi, inandığını, olduğunu, yaşadığını anlatıyordu” dediler. Aradığımız ve muhtaç olduğumuz öz, sanırım bu söyledikleri sırdır; samimiyet…
Şule Yüksel’in mücadelesine duyulan hayranlıkla çocuklarına Şule adını veren aileler vardı
- Büyüdükçe, hikâyesini, mücadelesini öğrendikçe sevgim yerini saygı ve hayranlığa bıraktı. Ortaokul-lise yıllarımızda artık bizim için adını sıklıkla andığımız bir rol modeldi. Hoş, o yıllarda başörtüsü mücadelesinin öncü bir ismini unutmak mümkün değildi. Üniversite kapılarında başörtüsü mücadelesi veren her genç kız, yeni bir Şule Yüksel olarak çıkıyordu karşımıza… Şule isimli kızları da unutmamak gerek. Özellikle benim yaşıtlarım arasında öyle çok Şule vardı ki.
Nazik mütevazı derviş hali, güzel Türkçesi, kadife gibi merhametli bakışları vardı
Doğup büyüdüğüm Ankara’dan şöyle bir görüntü de hafızamda; bir gün evimize yakın konferans salonunda genç bir kadın konuşuyor, ama biz onu göremiyoruz, içerisi aşırı kalabalık olduğundan dışarıda kalmış onlarca kadının arasında hoparlörden ya da dışarı verilmiş mikrofondan yayılan nazik tutkulu heyecanlı sesi dinliyoruz. Ne söylediğini bilemiyorum ama teyzemin o günden sonra başını örtüp bir daha hiç açmadığını biliyorum. Annemin de bunu yapmayı istediği halde etraftan utandığını, ne derler diye kaygılandığı için çok ileri zamanlara ertelediğini… Meğer bütün değerlerin aşağılandığı, Müslüman kimliğin hor görüldüğü bir zamanda tutunacak dal arayanlar, sağlam bir kökle yeniden irtibat kurmak isteyenler varmış, incecik zarif minyon bir kadın bu konudaki deneyimini anlatıyormuş. Eski ve arkaik olarak tanımlanıp tarihin dışına itilen bir varoluş biçimi güncellenerek yeniden çıkmış karşımıza. Kadınlar modernleşme sürecinde manevi bir boşluk içindeydi, eleştirel bir göze ihtiyaç vardı. Fakat ben Şule Yüksel Şenler’in dolaylı ve dolaysız birçok yolla erkekleri de etkilediğini düşünüyorum.
Osmanlı kadınlarının tecrübesinden bihaberdik
Demet Tezcan’ın yazılarında özetlediği gibi kişisel dönüşümünden sonra Şenler’in yazıları 1966 yılından itibaren Yeni İstiklâl, Babıalide Sabah (kadın sayfaları hazırladı), Bugün (günlük fıkra, 1967) gazetelerinde yer aldı. Şimdiki zamanın bazı genç kadınları nasıl Şule Yüksel’i tanımıyorsa biz de Osmanlı kadınlarının tecrübesinden bihaberdik. Deneyimlerin birbirine eklenmesi çok kıymetli. Daha sonraları kadın meselesi üzerine eğilmeye ve yazmaya başlayınca başta Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi başlıklı doktora tezi olmak üzere birçok kitapla buluştuk. Arada kayıp bir kuşak vardı onu da Fatma Barbarosoğlu Cumhuriyetin Dindar Kadınları kitabıyla halkaya ekledi.
Kadife gibi merhametli bakışları
Şule hanımla tanışmak bazı toplantılarda sohbet etmek nasip oldu. Fakat son yıllardaki rahatsızlığı nedeniyle her zaman müsait olamadığından özel bir ziyaret mümkün olmadı. Birçok kitaba imza attı, konuşmalar yaptı, cezaevinde yattı, aşağılandı, sorgulandı, Huzur Sokağı romanı film olarak da akıllara kazındı. Fakat beni en çok etkileyen, nazik mütevazı derviş hali, güzel Türkçesi, kadife gibi merhametli bakışları oldu. Sorgusuz sualsiz cennete gitmesini dilerim.
Hayatının merkezine ideallerini koydu
- Bu hep böyle miydi? Çoğunlukla evet… Ancak tüm bu sınırlandırmalara kafa tutan güçlü gazeteciler de oldu. Dindar kadınlar bugün medyada varlık gösterebiliyorsa bu, uzun yıllara dayanan bir mücadelenin sonucudur. Bu yolda en çok kavga veren, ciddi bedel ödeyen isimlerden biri Şule Yüksel Şenler. Kadını ev işi, el işi ve yemek üçgenine sıkıştıran yaklaşımın ötesine geçerek sosyal ve toplumsal konularda da kalem oynatan Şenler, köşe yazılarında kadın, erkek yüz binlerce insana ulaşarak onların hayatında derin izler bıraktı. Çıkardığı kadın dergisinde de dönemin genç kızlarına, kadınlara rol model olmakla kalmadı, ülke gündemine dair söz söyledi, tavır koydu, kimlikli bir duruş sergiledi.