Sanat yapıtı gibidir sevmek

Haber Merkezi
04:0027/06/2021, Pazar
G: 26/06/2021, Cumartesi
Yeni Şafak
Edip Cansever
Edip Cansever

Türk matbaasının duayeni Ziyad Ebuzziya’nın torunu dünyaca ünlü seramik sanatçısı Alev Ebuzziya’ya şair Edip Cansever’in yazdığı 123 mektup ilk kez okurla buluştu. “Sanat yapıtı gibi bir şey bu sevmek: büyüsü var, tanımı yok...” diyen Cansever’in mektupları1962-1976 yılları arasında kaleme alınmış.

R. RUVEYDA OKUMUŞ
"İki satır İki satırdır, Alev reis! Biz ki, çoğu zaman iki satır için yaşıyoruz. Kimi zaman da kelime kelime, harf harf bakarız bu iki satırlara”
İkinci yeni ekolünün önemli temsilcilerinden Edip Cansever ile meşhur edebiyatçı ve matbaacı Ebüzziya Tevfik Bey’in torunu Ziyad Bey’in kızı Alev Ebüzziya’nın dostlukları mektuplarla başlar ve gelişir. Edip Cansever, Alev Ebüzziya’ya 1962-1976 yılları arasında 123 mektup yazmıştır. Cansever mektuplarında kimi zaman umutlu kimi zaman melankolik bir ruh hali içinde gittiği yerleri, seyahatlerini, gündelik telaşlarını, arkadaş ortamlarını, İstanbul’da dolaştığı mekânları, izlediği filmleri, dinlediği müzikleri, mevsimleri, yazdığı şiirleri ve özlemini anlatıyor Alev Ebüzziya’ya. Ondan sık sık mektup yazmasını istiyor. Mektupları gecikince sitem ediyor.

PLATONİK AŞK DOSTLUĞA DÖNÜŞÜR

1963’de Alev Ebüzziya David Siesbye ile tanışır. 1966’da birlikte yaşamaya başlayan ikili 1967’de evlenir. Bu gelişmelere paralel olarak Cansever ve Ebüzziya arasındaki platonik aşkın samimi bir dostluğa doğru gittiği görülür. Alev Ebüzziya ve David Siesbye 1977’de ayrılır. Bu dönemde Alev Ebüzziya hayatında yaşanan önemli değişiklikler sebebiyle Edip Cansever ile yazışmaya son verir. İkili Edip Cansever’in 1986’da vefatına kadar bir daha görüşmez.

Edip Cansever’in Alev Ebüzziya’ya yazdığı 123 mektup, Habil Sağlam tarafından yayına hazırlanarak mayıs ayında okuyucuya sunuldu. Habil Sağlam seramik sanatçısı Alev Ebüzziya ile Paris’teki atölyesinde, uzun yıllar sakladığı mektuplar hakkında görüşme imkânı buldu. İlki yaklaşık altmış yıl önce kaleme alınan mektuplarda Edip Cansever’in şairlik ruhu, şiir anlayışı, gündelik yaşamın gelgitleri, devrin siyasi olaylarına kadar pek çok bahis yer alıyor.


ARKADAŞ ÇEVRESİNDE TANIŞIR

Alev Ebüzziya ile Edip Cansever 1960’lı yılların başında İstanbul’da arkadaş çevresinde tanışır. Alev Ebüzziya’nın 1962 yılının Ekim ayında bir porselen fabrikasında tasarımcı olarak çalışmak üzere Danimarka’ya gitmesiyle mektuplaşmaya başlarlar. Yüz yüze görüşmeleri ise Alev Ebüzziya’nın yazları tatil için İstanbul’a gelmesiyle mümkün olur. Edip Cansever birkaç kez Danimarka’ya gitmeyi tasarlasa da bu arzusunu hayata geçiremez. Mektuplarının birinde maddi durumundan dolayı Danimarka’ya gidemediğini Alev Ebüzziya’ya şu satırlarla yazıyordu: “Danimarka’ya gelmeyi hiç kurmadım mı sanıyorsun? Bunu o kadar çok düşündüm ki, düşlerime bile girer oldu. Hatta oraya gelmek, hiç dönmemek dünyaya birlikte bakmak… Ama tam burada matematiğin en çirkin yanı karışıyor işte. Yani demek istiyorum ki, param yok Alevci. Dükkâna elli bin liraya yakın borcum var. Jak bir harcıyor ben üç. Gerçi dükkandaki hissem bu borcu karşılayabilir. Ama böyle devam edersem sermaye yavaş yavaş Jak’a geçebilir ki..”

28 Kasım 1975 tarihli mektubunda “Evet, mektupları (bütün mektupları) yırttım. Üzülüyorum ama zorunluydu. Gene de bir avuntu kalıyor…” dediği satırlardan Edip Cansever’in Alev Ebüzziya’nın gönderdiği mektupları yırttığını öğreniyoruz. Dolayısıyla kitapta sadece Edip Cansever’in kaleme aldığı mektuplar yer alıyor. Alev Ebüzziya da kimi zaman Edip Cansever’in mektuplarını yok etmek istemişse de bundan vazgeçmiş ve bu mektupların artık okuyucuyla buluşmasının zamanının geldiği görüşünü benimsemiştir.


123 MEKTUP KALEME ALINMIŞTIR

Kitapta ikisi kartpostal 123 mektup arasında 83’ü tarihsiz olmakla beraber bahsedilen konular çerçevesinde bir sıralama yapılıyor. Ayrıca kitabın sonunda mektuplarda geçen Edip Cansever’in ve başka şairlerin şiirlerine de yer veriliyor.

1968 senesine ait bir mektubunda Edip Cansever, Alev Ebüzziya’ya günlük biçiminde notlar almasını tavsiye ederek şunları yazıyor: “Sana bir yazı serisi teklif ediyorum. “Bir Seramikçinin Notları”. Her gün on satır yazamaz mısın? Günlük biçiminde. Hem kendi çabalarını hem de edindiğin bilgi ve görgüleri yazacaksın. Giacometti’yi, Klée’yi filan oku bu arada istersen. Çeşitli günlükler oku. Deneyler yap. Bir yazma biçimi elde et. Otur sonra masanın başına. Her gün on satır, yılda üç yüz altmış tane satır eder. Sonra bir eleme yaparsın. Kısa zamanda bir kitap olur. Bak, düşün Alevci, kitapların olur…”

Edip Cansever, Alev Ebüzziya’nın İstanbul’a geldiği zamanları heyecanla beklediğini mektuplarında “O kadar çok sevinç duyuyorum ki İstanbul’a geleceğinden. Değil Bodrum’a gitmek, Nobel’i verseler almaya gitmezdim. Neden bilmiyorum ölecek miyim neyim. Bildiğim tek şey, sonsuz bir hasret duyuyorum.” diyerek dile getiriyor. Bir başka mektubunda ise Cansever, hasret ve özlemi şöyle ifade ediyor:

“Sevgili Alev, Nerelerdesin? Bu hafta o kadar az yazdın ki… Hepsi, hepsi iki sayfacık. Sitem etmiyorum. Belki bir suskunluk bir özlem yakınması benimkisi. İnsanın yüreği boş oldu muydu, bütün bencilliğini kullanarak aşkı, sevgiyi yadsımaya kalkıyor. Bir kez de sevdi mi insan bütün kurallar, yasalar, deneyler bir tarafa. Sanat yapıtı gibi bir şey bu sevmek: büyüsü var, tanımı yok…”

Mektuplarında Cansever dostlarıyla bir araya geldiği bir akşamı Alev Hanım’a şu satırlarla anlatıyor. “Dün Metin’lerdeydik. Bugüne dek bir arada olmadığım bir topluluk vardı. Füreya, M. Ali Cimcoz, Adalet Cimcoz vb. Füreya’yı gerçekten çok sevdim. Açık deniz gibi, iyi yelken kullanmasını bilirsen. Adalet Cimcoz’u da seveceğimi sanırım. Ne var ki uzak düştük onca kalabalığın arasında. Kalabalık diyorum çünkü Metin kimi çağırdığını, hangi gün çağırdığını unutuyor. Oldukça üzüyor beni bu durumu.” Bir başka mektubunda ise “O kadar iyiyim o kadar iyiyim ki kahkahadan yanıma varılmıyor. Oysa dün Tomris’le Turgut geldi Ankara’dan. Tomris dedi ki, Sen çok çok zayıflamışsın. Neden dedim. Sanki sebebini o bilirmiş gibi. Bilmem öyle işte dedi. Ne yapalım dedim. Kendine iyi bak dedi. Bundan sonra kendime bir bakacağım ki, kendimi bile şaşırtacağım.” diyor Edip Cansever.


KİM DEMİŞ ŞİİR YAZMIYORUM DİYE

31 Aralık 1968 tarihli mektubunda Cansever yazdığı şiirlerinden söz ediyor Alev Ebüzziya’ya ve diyor ki: “Kim demiş şiir yazmıyorum diye? Yeni Dergi’nin Ocak sayısında aslanlar gibi bir güney şiiri okuyacaksın: “Ha Yanıp Söndü Ha Yanıp Sönmedi Bir Ateş Böceği”. Şubat sayısında ise, gene uzunca bir şiir çıkacak: “Bir Yitişten Sonra”. Mart sayısı için de 30-40 mısra arası dört şiir verdim Memet’e. İkisini sana yolluyorum. İyi mi resi? Daha ne olsun yani? Bu mektup bitince de gene uzunca bir şiir olan, elimdeki “Orkide” şiirine çalışacağım. Ayrıca tezgâhta iki kısa şiir daha var. Görüyorsun benim tek başkaldırışım şiir.”

Edip Cansever, 3 Ocak 1976’da kaleme aldığı bir başka mektubunda “Ben Ruhi Bey Nasılsın” isimli şiir kitabını tamamladığını Alev Ebüzziya’ya şu satırlarla bildiriyordu: “Sanırım son mektubumda yazmıştım, kitabımı bir yayınevine teslim ettim. Elime birkaç milyon geçer herhalde. Şaka bir yana, hiç değilse yeni şeyler yazmak gücünü ve olanağını bulacağım artık. Bilmem belki sen de sevinirsin diye yazıyorum bunu. Nâzım ile Piraye’yi hemen yollamıştım, eline geçti mi? Artık postacılar da kitap okumaya başladılar da ondan soruyorum.”

Kitapta sözü edildiği üzere mektuplarla birlikte kimi zaman Edip Cansever’in daktilo ettiği şiirlerini, dergi, kitap ve fotoğraf da gönderdiğini görüyoruz. Alev Ebüzziya’ya 23 Aralık 1965 tarihli mektubunda “Bulanık bir resim buldum. Bana göndereceğin resmi hatırlatmak için yolluyorum sana. Bakılacak bir fotoğraf değil, bakınca hatırlatacak bir şey işte. Belki…” diyordu.

#Ziyad Ebuzziya
#Alev Ebuzziya
#Edip Cansever