Şairin Süleymaniye’yle ünsiyeti

04:0015/12/2023, Cuma
G: 14/12/2023, Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Süleymaniye Camii’nin herkeste farklı bir karşılığı olabilir. Ama şairlerde onun bambaşka bir karşılığının olduğunu düşünüyorum. Mehmet Akif’in “Süleymaniye Kürsüsünde”si, Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”sı ilk aklıma gelen şiirler.

ÖMER YALÇINOVA


Taşı Taşırmak (Ketebe Yayınları, Ocak 2023) kitabının kapağını sosyal medyada ilk gördüğümde hem şaşırmış hem de kendimi şanslı hissetmiştim. Önce inanamamıştım tabi. Birkaç defa kapağı ekranda büyütmüş, “Bir Cami Risalesi” ibaresini okumuş, fotoğraftan Süleymaniye Camii olduğunu anlamış, başka bir Ahmet Murat yoktur herhalde diye düşünmüştüm. Çünkü Ahmet Murat şiirlerini kaçırmamaya çalıştığım, günümüzün en önemli şairlerinden biriydi. İkincisi; Süleymaniye, camiler içinde beni en çok duygulandıran ve etkileyendi.

Öncelikle bu risale için şair Ahmet Murat’a teşekkür etmemiz gerekiyor. Bu sadece Ahmet Murat için geçerli değil her şair için böyle: Şairin düzyazı katına inmesi okuyuculara bulunduğu bir lütuftur. Ahmet Murat bugüne kadar fikir yazılarıyla bunu yapıyordu. Belki de Üzülmeliyiz, Kuşlarla Sohbetin Şartları ve Avarelik Görgüsü adlı kitaplarında bu denemeleri bulabilirsiniz. Onlarda hem dozajında düşünce hem de hassasiyet vardır. Şimdi geldi aklıma, “Ahmet” isminde mi bir keramet vardır, ki Ahmet Haşim’in veya Ahmet Hamdi Tanpınar’ın düzyazıları da şiirleri kadar önemlidir. Ahmet Murat’ta da bu böyle. Kesinlikle onun denemeleri de adeta şiirlerinin tamamlayıcısı, yoldaşı, boş zaman arkadaşı ya da derttaşıdır. Zira onun yazdıkları, bir adım ileri geçtiğinde şiir, bir adım geride durduğunda deneme oluyormuş gibidir. Sadece üslup, dil veya teknikten söz etmiyorum. Ruh hali, benzetmeleri, konuyu işleyişi, dokunduğu noktalar, işaret ettiği yerler ve hepsinden önemlisi bakış açısı itibariyle böyle. Kitabın ismine dikkat: Kuşlarla Sohbetin Şartları. Bu, rahatlıkla bir şiirin de ismi olabilir. Diğer örnek: Taşı Taşırmak. Bu da bir şiir kitabının adı olabilir.

HERKESTE FARKLI BİR KARŞILIĞI VARDIR

Süleymaniye Camii’nin herkeste farklı bir karşılığı olabilir. Ama şairlerde onun bambaşka bir karşılığının olduğunu düşünüyorum. Mehmet Akif’in “Süleymaniye Kürsüsünde”si, Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”sı ve Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedreddin Destanı’na Zeyl-Milli Gurur”u ilk aklıma gelen şiirler. Daha bunlar gibi belki onlarca şiirde Süleymaniye Camii geçiyordur. Hatta şöyle bir ölçü bile koyabiliriz; bir kişi Süleymaniye Camii’ni görüp heyecanlanmıyorsa, ona rahatlıkla şair değil diyebiliriz. Şairler onda farklı bir anlam bulmuşlardır. Şimdi diyeceğim ki zaten kendisi de şair Mimar Sinan’ın taşlarla yazdığı bir şiirdir. Ya abartı diyecekseniz bu cümleye ya da klişe. “Bir etkileyici şeyi de şiire benzetmeyin” diye lafı uzatmanız da muhtemel. Fakat bu bir gerçek: Şair Süleymaniye Camii’ne bir şiiri okur gibi bakar. Ya da ona baktığında, bir şiiri okurken veya yazarken kapıldığı ruh haline kapılır. Bunun son örneği; Taşı Taşırmak kitabıdır. Taşı Taşırmak, bir şairin başka bir şairin şiirini okuyup yorumlaması olarak da düşünülebilir. Kitabın başından sonuna kadar Ahmet Murat’ın bir akademisyen değil şair olarak bakmasına, görmeye çalışmasına şahitlik ederiz.

SAF BİR SANAT ESERİDİR

Kitap yirmi farklı yazıdan oluşuyor. Her yazıya ayrı bir bölüm de diyebiliriz. İlk yazıda Ahmet Murat’ın camilerle kurduğu ilişkiyi okuyoruz. İkinci yazıda Süleymaniye Camii’nden ne anlamak gerektiği ya da Ahmet Murat’ın ne anladığı dikkat çekiyor. Mesela şu cümlesi, Ahmet Murat’ın Süleymaniye’ye nasıl baktığını özetler gibidir: “Süleymaniye ne sadece bir kapalı mekan, ne de saf bir sanat eseridir. O anlamlı bir mimaridir.” O anlamı şair görebiliyor sadece. Ya da şiirden nasibini almış herkes. Burada hemen “Her mimari eserin bir anlamı vardır” diyerek bu tespite karşı çıkabilirsiniz. Fakat Ahmet Murat’ın kastettiği şey, o anlam değil. Sonuçta bir gökdelenin de bir anlamı vardır. Yapıldığı tarihe, o tarihte yaşayan insanlara, oluşmuş sosyal yapıya falan dikkat çekerek o anlamı işleyebilirsiniz de. Ahmet Murat’ın kastıysa, Juhani Pallasmaa’nın “Anlamlı mimarlık kendimizi bedenli ve tinsel varlıklar olarak deneyimlememizi sağlar.” cümlesiyle ilgili. Ahmet Murat, Süleymaniye’yi de bu şekilde “bedenli ve tinsel” olarak görür. Okuyucunun buradan çıkaracağı anlamsa, Süleymaniye’nin yaratılışla ilgili bir anlamı taşıdığına yöneliktir. Ontolojik mesaj taşır dersek, belki biraz daha açmış oluruz söylemek istediğimizi. Onun Süleymaniye’nin bu yönünü açıklamak için “halk içinde Hak’la olmak” ilkesine yaptığı vurgu da bu yüzdendir. Ya da Süleymaniye’yi bir “sınır” ya da “berzah” diye nitelendirmesi de: “Taş ve inanmış insanın iş birliği ile ortaya çıkan bu kütle, görünmezle ve kutsalla temas kurma imkanı veren bir sınırdır.” Taşı Taşırmak’ta Ahmet Murat’ın tespit ettiği; işaret etmek, derinleşmek, anlatmaya çalışmak istediği, Süleymaniye’nin bu yönüdür.

Aynı bakış açısını veya tutamak noktasını kitabın altıncı denemesinin ilk cümlesinde de yakalayabiliriz: “Süleymaniye’yi seyretmekten değil de, seyretmeklerden bahsedebilirim.” Bundan kasıt ise, her kişinin Süleymaniye’ye baktığında, farklı bir anlam yakalaması değildir sadece. Bu, var. Bu cepte keklik zaten. Bir de bir kişinin Süleymaniye’yi her görüşünde farklı anlamlar bulması söz konusudur. Aynı şiiri sabah okuduğumuzda, ondan başka, öğle veya akşam okuduğumuzda başka anlamlar çıkarmamız gibi. Süleymaniye’yle her muhatap oluşumuzda, sanki varlık olarak dünyada bulunuşumuza yönelik, ayrı bir cepheyle tanışırız. “Seyretmeklerden” kasıt da budur. Biraz da bu yüzden Ahmet Murat Taşı Taşırmak boyunca Süleymaniye’yi farklı açılardan görmeye çalışır. Ona bir yazısında Galata’dan bakar, diğer bir yazısında Eminönü rıhtımına yanaşmak üzere olan vapurdan. Süleymaniye’ye çıkan yokuşlar da bu bakışlardan bir diğeridir. Ayrıca Süleymaniye’nin taşlarına dokunmak, başka bir görme çabasıdır.

Ama tabi hiçbir zaman varlık olarak dünyada bulunuşumuzu, bütün halinde kavrayamayacağız. Süleymaniye bu acı gerçeğe de bir işaret ve delildir. Ve onun yüceliği, en çok da buradan ileri gelir. Taşı Taşırmak, biraz da bu yücelikle hemhal olmanın eseridir. Ya da bu yücelikle hemhal olmaya bir davettir.



#edebiyat
#aktüel
#toplum