Çizgileri bir araya getirip alfabeler oluşturup yazılar yazabilir, yine çizgileri bir araya getirip bu kez renkleri de işin içine katarak resimler yapabiliriz. Çizgilerle bir anlam dünyası inşa etmek ise gerçek sanatçıların marifetidir. Çizgizar Hasan Aycın, çizgileriyle bambaşka dünyalar inşa ediyor. Bir beyaz kağıdın üzerine misafir olan o çizgiler, kimi zaman inananlar için güzel mesajlar veriyor kimi zaman da mazlumların ahını alan koca ordulara “dur” diyor.
Peki, Aycın’ın çizgileriyle hemhâl olabilmek nasıldır, çizgileri hangi dünyaların anahtarıdır?
Usta çizer Hasan Aycın’ın çizgilerini bir karikatürist ve illüstratör olarak Dağıstan Çetinkaya’ya, çizgilerinin muhtelif sanatlara olan ilhamını ise yönetmen Murat Pay’a sorduk. Tasavvuf ve medeniyet perspektifinden Aycın çizgileri üzerine akademik bir çalışma ortaya koyan Dr. Öğr. Üyesi Birol Yıldırım ile Aycın çizimlerindeki tasavvufun tesirlerini konuştuk ve Prof. Dr. Mustafa Işık ile hadislerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlaması üzerine Aycın’ın çalışmalarından biri olan Kırk Çizgi Kırk Hadis albümünü ele aldık. Son sözü ise Hasan Aycın ile kırk yılı aşan bir dostlukları olan Yazar Cemal Şakar’a bıraktık. Şakar, Aycın çizgilerini sanata dönüştüren sırın perdesini okuyucularımız için araladı.
“Genel olarak bir çizimde tek bir esprinin yada görselliğin ön plana çıktığını görürüz. Halbuki Hasan Ağabey’in çizimlerinde, çizdiklerinin çok ötesinde çok büyük bir felsefik derinlik, birikim, yaşanmışlık ve ilkeli bir adamın duruşu vardır” diyen karikatürist ve illüstratör Dağıstan Çetinkaya, Aycın çizimlerinin kendisini etkileyen en güçlü yanının bu olduğunu söylüyor. “Her türlü abartıdan arınmış, hiçbir kibri ve kötü duyguları barındırmayan son derece naif ve sade çizgisel anlatım dilini yakalamış kendi alanında üstad bir isim” olarak tanımladığı Aycın’ın sade çizgisel anlatım dilinin bakanların içerisini bir esenlik duygusu kapladığını ifade ediyor. Çetinkaya, “Hasan Ağabey ile sohbet ederken onun çizgileri zihninizde canlanır, onun çizgilerine baktığınızda da Hasan Ağabey ile sohbet ediyormuşsunuz hissine kapılırsınız, çizgileriyle kendisi arasına bir perde koymadan seslenir izleyenlerine. Onun çizgileriyle hemhâl olabilmeniz için belli bir entelektüel derinliğe ve okuma kültürüne sahip olmanız gerekir” diyor. Karikatürün bir eleştiri sanatı olduğunu hatırlatan Çetinkaya, bazı karikatür sanatçılarının bunu daha da abartarak çalışmalarını adeta muhalifi olduğu fikri dövmek için sopa olarak kullandığından bahsediyor. “Hasan Ağabey, çizgi sanatını karşı fikri döven bir sopa olarak değil, kendi fikir yolunda ilerlemek için bir baston olarak kullanmıştır” diyen Çetinkaya, “Benim gözümde Hasan Aycın, kelimeler yerine çizgi sanatıyla düşünen ve bu düşüncesini en naif bir şekilde okuruna aktaran bir fikir adamıdır. Kısaca çizginin filozofudur o” cümlesini sözlerine ekliyor.
“Film yapmanın inceliklerini bir sinemacıdan öğrenmedim. Hasan Aycın’dan öğrendim” diyen Yönetmen Murat Pay, Aycın çizgilerinde öne çıkan birkaç önemli noktayı şöyle sıralıyor: “Yalınlık diyebileceğimiz bir yaklaşımla çizginin eksilerek çoğalması; bir nevi sadeleşme. Bu tavır, çizgi ve renk arasında yüksek bir uyum yakalanmasına imkân veriyor. Böylece siyah beyazın yüzeyine misafir olan basit çizgiler basitlikten sıyrılıyor, düşünce denizinin derinliklerine yelken açmaya başlıyor. Göze muhatap olanın aksine renkli bir dünyanın kapısını aralıyor. Nitekim bakan göz sahibinin muhayyilesini canlanması da bunun bir ispatı.” Pay, tüm bu noktaların yanında Aycın’ın Müslüman bir bakış açısıyla izleyenlerine diriltici bir nefes yüklediğini ifade ediyor ve “Ama daha ehemmiyetli husus, tarif etmeye çalıştığım çizgi ve renklere ruhunu üfleyen Müslüman bakış açısı. Burada da İslam’ın Hasan Aycın’a diriltici bir nefes yüklediğine şahit oluyoruz. Hayatın katmanlı girift veçhelerine savrulan çizgileri için de geçerli bir durum bu, güncel siyasetin sınırlarında gezinen çizgileri için de” diyor. “Aycın çizimleri sizce sinemanızı nasıl etkiledi?” sorusuna, “Bunu benim filmlerimi seyreden insanların yorumlaması daha doğru. Muhakkak müspet tesiri olmuştur” cevabını veren Pay, Aycın’ın Müslümanca bir zeminden yola çıkarak geleneği olmayan çizgi sanatını kendine özgü yeniden tarif edebilmesinin bir sinemacı olarak kendisine anlamlı geldiğinin altını çiziyor.
“Bir olayı, durumu sanat eserine çeviren sır, sanatın büyüsüdür. İşin içinde ‘sır’, ‘büyü’ gibi ele avuca gelmez kelimeler olunca, sanatın büyüsünün neliğinin de açıklanamaz olduğu ortaya çıkar. Haddizatında sanatın ne olduğu da tarife gelmez” diyor Yazar Cemal Şakar. Şakar’a göre sanatçı açısından, “Sanat nedir” sorusuna verilen en güzel cevap sanatçının ortaya koyduğu eser. Eseri, kendi içinde tamama ermiş, kendi biçimsel kemalini bulmuş, eksik ve fazlalıklarından arınmış bir bütün olarak kabul ediyor ve ekliyor: “Eserin tüm unsurları bu bütünlüğü elde etmek üzere işe koyulmuştur. Dolayısıyla Hasan Aycın’ın bir çizgisini esere dönüştüren sır, eserin kendi bütünlüğünde açığa çıkmış/faş olmuştur. Eser, gizlemez, aksine açığa çıkarır. Burada alımlayıcıya düşen, bir çizgiye/esere bakmanın/alımlamanın asgari birikimine sahip olmaktır. Alımlayıcı da sanatçının verdiği kadar emek vermek zorundadır.” Hasan Aycın ile kırk yılı aşan bir dostluğu olan Şakar’a, “Aycın çizimleri sizin için ne ifade ediyor?” sorusunu yönelttiğimde ise, “Eserlerinin mutfağına fazlasıyla muttaliyim. Eseri verirken içinde bulunduğu ruh durumu, kaygıları, sevinçleri, neleri öncelediği, neden başka türlü değil de bu şekilde yaptığı… Ancak benim tutumum dostluğun mutfağını kendime saklamak şeklindedir. Dolayısıyla onun çizgilerinin bendeki karşılığının bu kısmı bende mahfuzdur; çizgilerinin nesnel yanıyla ilgili de zaten Hasan Aycın’ın Çizgi’si adıyla bir kitap yazdım” cevabını veriyor.
Dr. Öğr. Üyesi Birol Yıldırım, Hasan Aycın çizgileri üzerinden resim ve karikatür sanatında tasavvufun tesirlerini akademik bir çalışma olarak ele almış bir akademisyen. Aycın’ın düşüncesinde tasavvufi noktayı şöyle izah ediyor: “‘Biz cennetten geldik. Orayı hak ederek geri dönebilmeliyiz.’ Bu ontolojik, günümüzde çok az insanın gündeminde. Öyle ya! Allah bizi yeryüzü düzlemine indirdi. Bize bir yol çizdi. Yolumuzun üzerine ‘Kutta-i tarik’ dediğimiz üç yol kesiciyi dizdi. ‘Nefis, Şeytan, Dünya’ bunlarla çarpışmadan çetin savaşlara girmeden vatan-i aslîye dönmemiz çok güç. Bu dünya ‘dur, bak, geç’ kavşağı iken biz adeta yatıya kaldık. Vatan-i asliyi unuttuk. Bunun sonucunda adeta ‘Dünyalı’ olduk. İnsanoğlu için dünya bir yurt değildir. Yol kesiciler ile dolu bir güzergahdır. Bu tehlikeli düzlemde oyalanır isek ‘kutta-i tarik’e yem oluruz. Hedefe varamayız. Bu anlamda bütün insanlık ‘Biz bir zamanlar cennetli idik’ duygusunun verdiği firak ateşi ile yanmalıdır. Bu düzlemde Allah Teâlâ ‘İrci’î ilâ rabbiki râdiyeten merdiyye(ten)’, ‘Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!’” Hasan Aycın’ın bu ilahi nefhanın yani “İrci’î” çağrısının farkında olduğunu ifade eden Yıldırım, “Bu büyük bir tasavvuf. Yolculuk halini ve hedefi unutmamak. Ona naiflik katan bir başka unsur da çocukluğundan itibaren yaşadığı tevafukların onu bir derviş kıvamında olgunlaştırması. Ben hep şuna inanırım. ‘Hamdım yandım piştim oldum elhamdülillah’ kıvamı” diyor.
Hasan Aycın’ı orta okul ve liseden kıymetli ağabeyi Mustafa Necati Hanönü vasıtası ile tanıdığını anlatan Yıldırım, Aycın’ın çizgileri üzerinden son olarak şunları söylüyor: “Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de bir takım görsel unsurlara atıflar yaparak bazı meseleleri anlatırken, Peygamber Efendimiz (sav) de anlatmak istediği ‘İnsan-emel-ecel’ konusunu kuma çizgiler çizerek anlatmıştır. Hasan Aycın’ın çizgileri bu hikmetin güncel tezahürüdür.”
“Hasan Aycın, bizim anlayamayacağımız ve anlatamayacağımız ölçüde, değerli bir çizgi ustasıdır” ifadesinde bulunan Prof. Dr. Mustafa Işık, özellikle okuyarak değil seyrederek öğrenen “dijital kuşak” için çizgilerin ne denli önemli olduğunun altını çiziyor. Hadis öğretiminde Aycın’ın çizgilerini kullanmanın bir avantaj olacağını ifade eden Işık, “Hadis tarihi sürecinde, hadis metninin daha iyi anlaşılmasını/anlatılmasını sağlamaya yönelik bazı ilimler doğmuştur. Bunlar, hadis usulünün konusudur. Günümüzde ise bu ilimlerin yanında çeşitli bilim ve sanatlardan yararlanmak gerektiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla bu konuda hadislerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacak modern sanatlardan biri de karikatür sanatıdır denilebilir” diyor. Işık, “görsel okuma” olarak ifade edilen olgunun, hadislerin anlaşılmasına uygulanması konusunda Aycın’ın Kırk Çizgi Kırk Hadis albümünün model alınabileceğini söylüyor. Işık, “Karikatür, görsel bir sanattır. Hasan Aycın, bunu çizgiye dönüştürmüştür. Mesaj verme konusunda yazıya benzemektedir. Teknolojinin de etkisiyle görselliğin önde gittiği dünyamızda okumadan anlatan, okunandan fazla etki bırakan çizginin hadislere uygulanması gerekmektedir. Sonuçta “görsel okuma” da eğitim/öğretimde bir okuma şeklidir. Hasan Aycın, çizgilerle bunu yapmıştır. Nitekim Hasan Aycın’ın Söz konusu çalışması, alanında bir ilktir” ifadelerini kullanıyor.
Hadis anlatımında karikatürden yararlanmanın yeni bir düşünce olduğunu anlatan Işık, 21. yüzyıl kuşaklarının görselliğin sınır tanımadığı bir ortamda yetiştikleri için; internetin sunduğu sınırsız imkânları kullanırken, görsele artan ilgi oranında yazıya olan ilgilerinin azaldığına dikkat çekiyor. “Dijital kuşaklar, okuyarak yerine daha çok görsel öğrenmektedir. Bu nedenle, görsel yöntemlerle bu nesile ulaşmamız gerekir. Neticede, ‘hadîs öğretiminde çizgileri kullanmak, bir avantajdır’ diye düşünüyoruz” ifadesinde bulunan Işık, hadis metinleri bağlayıcı olduğu için mizah duygusunu yakalamak zor olsa da, düşüncenin çizgiyle verilmesinden dolu dolu yararlanmanın mümkün olduğunun müjdesini veriyor.