Geçtiğimiz günlerde Nutella'nın palm yağı içermesi nedeniyle kanserojen etki taşıdığı yönündeki haberler dünya gündemine düşmüştü. Bu olaydan sonra İtalya'da bazı süper marketlerde bu ürün raflardan kaldırılmıştı. Çoğu ülkede bu konuyla ilgili incelemeler de başlatıldı. Gıda alanında yürüttüğü çalışmalarla adından söz ettiren ve bu alanda birçok eser ortaya koyan Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı, gazeteci, yazar Kemal Özer, günümüzde asıl savaşı gıda alanında yaşandığını söylüyor. Özer, “Palm yağı sadece Nutella'nın içinde yok. Raflarda gördüğümüz ürünlerin en az yüzde 60'ında var. Bu tartışmanın sadece Nutella üzerinden yapılıyor olması çok büyük bir yanlış. Avrupa büyük oranda ayçiçek yağı üreticisi olduğu için palm yağının yerini almak istiyor. Palm yağı gibi işlem gören ayçiçek yağını dünyaya pazarlamak isteyerek gıda terörüne davetiye çıkarıyor” diyor.
Hayykitap etiketiyle raflardaki yerini alan 'İyi Gıda Kötü Gıda' isimli kitabını okurlarıyla buluşturan Özer, temiz gıda arayanlara adeta kılavuzluk yapıyor. 20 yıldır dünyadaki tohum, gıda ve sağlık politikalarını takip eden Özer, bu kitabında da gıda terörünün günümüzde geldiği noktayı yaptığı araştırmalarla gözler önüne seriyor. Dünya üzerinde yapılan savaşların topluma yanlış anlatıldığını söyleyen Özer, “Asıl savaş, insan sağlığı üzerinde yapılıyor. Sağlıksız insanlar siyasette, kültürde ve ticarette başarısız olur. Dünyada insanları sağlıksız hale getirip global meselelerden uzak tutmaya çalışan bir sistem hakim” diyor. Siyasetin insan sağlığını etkileyen unsurlar üzerinden üretildiğini söyleyen Özer, “500 bin ton tohum Norveç'te buzulların altında saklanıyor. Bunlar Amerika'ya, büyük petrol şirketlerine, küresel finans çetelerine ait. Kalitesiz tohumlarla dünyada üretim yapılıyor. Yani siyaset, savaş, hayat, sağlık hepsi tohumla iç içe” diye anlatıyor.
Sebze ve meyveler için iyi ya da kötü ayrımının mevsime göre yapılması gerektiğini söyleyen Özer, “Kasım ayından Haziran ayına kadar domates, Ekim ayından Mayıs ayına kadar da salatalık yenmemesi gerekiyor. Taze fasulye yazın kuru fasulye kışın yenir. Kuru fasulyeyi yazın yerseniz gaz ve hastalık yapar, kışın yerseniz vücut ısınızı artırır ve üşümenizi engeller. Taze fasulyeyi ise kışın yerseniz üşürsünüz, yazın yerseniz serinlerseniz. Bakliyatların büyük çoğunluğu kış yiyeceği. Bu dengeyi Allah yaratmış o yüzden bozmayalım” diyor.
Çiftliklerde hazır yemlerle on binlerce tavuğun aynı anda hormonlarla yetiştirilip kısa sürede kesilmesinden dolayı bu tavukların sağlıksız olduğunu belirten Özer, son 3-4 yılda kendi tavuk çiftliğini kuran vatandaşlardan alınacak gezen tavuğun iyi olduğunu anlatıyor.
Küçük çiftliklerde yetiştirilen gezen tavukların kışın 4 ay yumurta vermediğini söyleyen Özer, kışın tüketilen yumurtaların biyolojisi bozulmuş tavu,klardan elde edildiğini açıklıyor. Özer ayrıca, süt elde edilen dişil hayvanların kışın gebeleme dönemi olduğu için vücutlarının östrojen hormonunu fazla sağlamasından dolayı süte karıştığını belirterek tüketilmemesini tavsiye ediyor.
Türkiye ve Azerbeycan'ın dünyadaki en iyi çay üretici ülkeler olduğunu belirten Özer, “Bu alanda zirai ilaç kullanılmaz ama azotlu gübre kullanılır. Buda besin kalitesi düşüktür ve küflenmemesi için de ciddi oranda kimyasala maruz kalırlar. O yüzden organik olanlar tercih edilmeli.
Kur'an-ı Kerim'de 46 kere iyi ve doğru anlamında kullanılan 'tayyip' kelimesinin geçtiğini söyleyen Özel, “Bunun 26'sı gıdayla ilgili. Gıda söz konusu olduğunda Kur'an da sadece tayyip kelimesi kullanılıyor. 5 yerde ise helal kelimesi ile beraber geçiyor 'helalen tayyiben' diye. Yani Kur'an bizden tayyip olanları tüketmemizi istiyor. Helal olmayanlar zaten biliniyor. Bunun dışındaki her şey helal diye bir şey yok. Eti helal olan bir hayvan İslam'a uygun olarak kesilmiş olabilir. Fakat öncesinde o hayvanın toprak ve gökyüzü görmesi engellenmiş, spermine müdahale edilmiş, gerekli yaşama hakkı tanınmamış, kimyasal yem ile beslenmişse o zaman o hayvanın eti tayyip değildir. Parçaları tek tek ele alıp bütünü incelemek gerekiyor. Helal sertifikası bu işi çözmüyor. Çünkü sertifika konusunda İslami gıda pastasından pay almaya çalışan şer odaklı güçler var” şeklinde konuşuyor.
İyi gıdayı ancak tohum, toprak ve zirai ilaçları doğru kullanmakla elde edileceğini inanan Özer, “Burada çiftçiye düşen görev tescilli ve ticari tohum kullanmayıp geleneksel tohuma yönelmek” diyor. Bu zamana kadar çıkardığı gıda kitaplarının bir beslenme değil de var olan düzene eleştiri kitabı olduğunu söyleyen Özer, “Her zaman iyiyle kötünün ayrımını yapmaya, eski değerleri yeniden hatırlatmaya çalıştım. Bu konuda Kur'an ve sünnetin yaklaşımını hatırlattım. Dünya çapındaki küresel biyoteröre karşı bir uyarı yaptım. Korkutmak için değil iyiyi bulabilmek adına yaptım bunu” ifadelerini kullanıyor. Son kitabını da bu doğrultu da kaleme alan Özer, “İyi ve kötüyü Kur'an ve sünnet çerçevesinde gündelik yaşamımızda tükettiğimiz temel gıdalar üzerinden anlatıyorum” diyor.