Olimpiyat heyecanı geride kalırken akıllarda önemli bir soru bıraktı: 2024 Paris Olimpiyatları’nın kadınların spor branşlarında haksız rekabetin olup- olmadığından emin miyiz? Cezayirli boksör Imane Khelifi ve Tayvanlı boksör Lin Yu Ting üzerinden ilerleyen cinsiyet tartışmalarına bir de kadın hakları penceresinden bakmamız gerekiyor.
Olimpiyatlar denildiğinde herhâlde birçoğumuzun aklına gelen ilk isim Naim Süleymanoğlu’dur. Dünyaca ünlü sporcumuz, Bulgaristan’da Türklerin yaşadığı zulümlerin duyulması için var gücüyle çalışmıştı. Bu süreç, Avusturya’dayken anavatana iltica etmek için Türkiye büyükelçiliğine başvurmasıyla başlamıştı. Onun filmlere konu olan hikâyesi ve olimpiyatlardaki dünya rekorlarını unutmamız mümkün mü? En çok da olimpiyatlarda aldığı başarıyı bir hak arayışı için kullanmasını… Bugün olimpiyatların son günü devam ederken yine hak arayışından, özellikle de kadın haklarından bahsetmek istiyoruz.
Malum, bir süredir gözümüz kulağımız yine olimpiyatlarda, Paris’teydi. Organizasyon tartışmalı bir açılışla başladı. Bunun yanında Türkiye takımı için de farklı konularda içimize sinmeyen konuları gündemimize aldık. Örneğin kıyafet tasarımları… Her şeye rağmen olimpiyat ruhu birden çok mutluluk da yaşattı. Tüm olimpiyatlara mal olan “havalı” duruşuyla atış kategorisinde gümüş madalya kazanan Yusuf Dikeç sadece bizim değil, tüm dünyanın dikkatini üstüne topladı. Filenin Sultanları, yani kadın voleybol takımız ise yarı finale yükseldi. (Bu haber yazılırken henüz maçları tamamlanmamıştı.) Daha nice başarılı sporcumuzdan iyi haberler aldık. Bugün ise organizasyonun sonuna gelindi.
Neden diskalifiye edildi?
Haklardan bahsetmemizin nedeni, öznesi Cezayirli boksör Imane Khelifi olan “cinsiyet” tartışması. Aslında bu mesele Khelifi’nin İtalyan rakibi Angela Carini ile yaptığı maçta ayyuka çıktı. Carini, maçı 46. saniyede bıraktı. Daha önce almadığı kadar sert bir yumruk aldığını söylüyor, burnunun kırıldığından şüphe duyuyordu. Ardından basın açıklamaları geldi. Khelifi’nin “kadın” olup olmadığından İtalyan boksör şüphe duyuyordu. Yapılan açıklamalarda bu şüphenin haklı nedenleri vardı. En büyük şüphe kaynağı Khelifi’nin, geçen seneki Dünya Boks Şampiyonası’ndan Uluslararası Boks Birliği tarafından “gerekli uygunluk kriterlerini karşılamadığı” için diskalifiye edilmesiydi. Bu kriterlerin ne olduğu da tam olarak açıklanmamıştı ama spor yorumcularına göre bunun nedeni “yüksek testosteron” olabilirdi.
İtalya’nın yanında Türkiye de Olimpiyat Komitesi’ne başvurarak, Khelifi’nin organizasyondan men edilmesini istedi. Ancak başvuru reddedildi. Bu haber yazılırken Khelifi’nin tüm rakiplerini eleyerek finale yükseldiğini de ekleyelim.
Elbette Khelifi’nin tüm kariyeri başarılarla dolu değil. Yani önüne geleni yıkarak devam etmemiş yoluna. Ancak bu durum onun üzerindeki şüphe bulutlarını dağıtmaya yetmiyor. Çünkü kendisi de net bir yanıt vermiyor, bu karşılaşmalarda rakibinden üstün olabileceğine dair şüphelere karşı muğlak yanıtlara sığınıyor. Uzmanlara göre sporcunun yaşadığı durum, doğumsal bir anormali olarak tanımlanan çift cinsiyetlilik olabilir. Cezayir’de cinsiyet değiştirmenin yasal olmaması, Khelifi’nin de kadın olarak nüfusta yer alması başka bir gerçeklik. Ama aslına bakarsanız mesele sadece Khelifi’le de ilgili değil. Hatta bir sporcumuz da bu tartışmaların odağında bir “hak” problemi yaşadı. Milli boksör Esra Yıldız Kahraman da 57 kilogram yarı final müsabakasında cinsiyet testlerini geçemediği için tartışma konusu olan Tayvanlı Yu Ting Lin ile karşılaştı. Lin’in, milli sporcumuza yaptığı kural dışı harekete herhangi bir ceza gelmemesi dikkat çekti.
Yani sorulması gereken en önemli soru, son yıllarda gündemden bir türlü düşmeyen cinsiyet tartışmalarının spor müsabakalarında hangi durumlara yol açacağı olmalı. En başta da kadın hakları noktasında…
Daha önce de tartışıldı
Bugün olimpiyatlar için konuşsak da aslında mesele uzun bir zamandır sporcuların gündeminde. Bunu konuya uzak olanlar bile ufak bir Google aramasıyla görebilir. Örneğin, 2018 yılında Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF), bir kural değişikliğine giderek, testosteron hormonu yüksek kadın sporculara 400 ile 1600 metre arası yarışlara ancak hormon seviyesini düşüren ilaçlar kullanması hâlinde izin verileceğini duyurmuştu. Hormonları doğuştan yüksek olan kadın sporcuların AİHM’ye başvurduğu ve yıllar içinde farklı kararlar alındığı görülebilir. Elbette bu sadece tartışmaların küçücük bir lokasyonu. Hepsini bir kenara bırakarak bugüne dönecek olursak, şu soruyu sormaya hakkımız var: Henüz doğru düzgün tartışmaya açılmamış bu konuların sadece küçük bir uzantısı bile bu dalda yıllarını vererek çalışan onlarca kadın sporcunun bu senenin olimpiyatlarında hakkını yedi mi, yemedi mi? Daha geniş vadede ortada haksız bir rekabet varken, kadınların kendi alanlarında bir spor dalında yükselmesi ne kadar mümkün olacak?
Haksız rekabet olmadığından emin miyiz?
Gelecek bize nice şey gösterecek ama sert tartışmalar yapıldığı takdirde… En nihayetinde cinsiyet tartışmalarının görünür başka problemleri de ortaya çıkaracağı artık eskisinden daha aşikâr. Belki de yazının sonuna bir soru daha eklemeliyiz: 2024 Paris Olimpiyatları’nın kadın boks dalında haksız rekabetin olup-olmadığından emin miyiz? Yani bir kadının doğuştan getirdiği insani haklarla, herhangi bir spor dalında herkes kadar ilerleme şansını kullanabildi mi? Buna imkânı oldu mu? Yoksa sabotemi edildi? Sorunun cevabından emin olmalıyız, özellikle de kadın hakları adına…