ABD’de 1920’li yıllardan itibaren hareketlenen ve 70’lere kadar devam eden eşitlik mücadelesi, içinden çok sayıda önder isim çıkardı. Bunlar farklı tonlarda da olsa ortak bir amaç doğrultusunda hareket ettiler. Bu önder isimlerin ve geniş kitlelerin destek ve baskısıyla uygulamada olmasa da en azından yasal düzlemde bir eşitlik sağlanabildi. Bütün bu mücadele sürecinden geriye dünyanın hafızasına iki isim kazındı. Birisi Martin Luther King, diğeri de Malcolm X.
Malcolm X, düşünce ve eylemleri ile sadece yaşadığı dönemi değil, ölümünden sonrasında da dünyayı şekillendiren nadir fikir ve eylem adamlarından biri. Sorunlu bir çocukluk dönemiyle başlayıp akabinde gençlik yıllarında hapse düşmesine kadar devam eden süreç, hapishanede İslâm ile tanışıp bambaşka bir mecraya akmasının adeta hazırlık dönemi olmuş. Hapishanede dâhil olduğu Nation of Islam adlı ırkçı Müslüman topluluğun kısa sürede popüler vaizleri arasına girmeyi başaracak kadar hızlı bir yükseliş sergileyen Malcolm X, zamanla içinde bulunduğu topluluğun hastalıklı yönlerine vâkıf olarak kendini buradan koparmış, Hac yolculuğuyla da sünni bir Müslüman olmanın ilk ve büyük adımlarını atmış. Ancak onun sivri dili, korkusuz çıkışları ve çomak soktuğu arı kovanının kafa isimleri, genç yaşta hayata veda etmesinin sebebi olmuş.
Peki, Malcolm X’i “özel” yapan şey neydi? Bunun cevabını, tüm ülkenin psikolojisini altüst eden pandemi sürecinde Kapı Yayınları tarafından basılan ve gündemin şok edici yoğunluğu sebebiyle dikkatlerden kaçan, efsanevi gazetecilerden Peter Goldman’ın Malcolm X: Yaşamı ve Ölümü adlı kitabın sayfalarında bulabiliriz. Goldman bu kitabında, ABD’li sosyolog ve siyahî haklar aktivisti Harry Edwards’ın, Malcolm X için söylediği şu çarpıcı sözleri aktarıyor: “Mesele eylem içinde liderlik etmesi değil, mezarından bile başkalarına eyleme geçmeleri için ilham vermesiydi. Aynısının Martin Luther King için söylenebileceğini pek sanmıyorum. O, öldü gitti.”
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanlar Malcolm X’i, önemli ölçüde Alex Haley’in otobiyografik eserinden tanıdılar. İnsan Yayınları tarafından basılan bu eser adeta “resmi biyografi” kitabı olarak görüldü, kabul edildi. Peter Goldman’ın kitabı da yayınlandığı ilk andan itibaren büyük ilgi gördü, en az Haley’in eseri kadar basıldı, satıldı, başka dillere tercüme edildi. 40 yıl boyunca Newsweek dergisinin muhabirliğinden uzun yıllar yayın yönetmenliğine kadar her aşamasında görev yapmış olan efsanevi gazeteci Goldman’ın eseri bu niteliğiyle de adeta “gayriresmi biyografi kitabı” olarak kabul edildi. Yıllardır tercüme edilip dilimize kazandırılması ihmal edilmiş olan bu eser, nihayet Kapı Yayınları tarafından 2020 yılının Haziran ayında piyasaya sürüldü. Emrah Saraçoğlu çevirisiyle dilimize kazandırılan kitap, Malcolm X’in hayatına dair, Haley’in kitabında bile bulunmayan epey teferruatlı bilgiler veriyor ve sonrasında ölümünün üzerindeki sis perdesine odaklanıyor.
Kennedy suikasti ile birlikte ABD’de hakkında en çok komplo teorisi üretilen birkaç vak’adan biri olan Malcolm X suikasti, barındırdığı karanlık noktalar ve gerek NOI’nin gerekse de kolluk güçlerinin müdahilliğiyle içinden çıkılmaz bir duruma bürünmüş ve bu yönüyle o zamandan beri komplocu yaklaşımları beslemiştir. Bir “olay yeri inceleme” titizliği ve dâhi bir kriminolog dedektif edası ile çalışan Goldman, bu eseriyle birlikte çok sayıda komplo teorisinin çürüğe ayrılmasını sağlıyor.
Eseri özgün kılan noktalardan biri de Malcolm X’i tanımayanlar için süzülmüş çarpıcı anekdotlar ve iktibaslar içermesi. Olağanüstü güçlü bir hatip ve lider bir karakter olan Malcolm X, konuşmalarındaki ses tonu, üslûp ve içerik ile yaşadığı dönemde olduğu gibi, günümüzde de insanları etkilemeye devam ediyor.
“Bir adamın sırtına bıçağı yirmi santim soktuktan sonra, on beş santim geri çekip ilerleme kaydettiğinizi söyleyemezsiniz!” diyerek görece iyileştirmelerin tuzağına düşmememizi öğütlüyor. “Uşak efendisinin yemek yediğini görür ama efendi uşağın yemek yediğini görmez. Uşak efendisinin uyuduğunu görür ama efendi uşağın uyuduğunu görmez. Uşak efendisinin sinirlendiğini görür ama efendi uşağı hiç sinirli görmez. Efendi uşağı aslında hiç görmez!” diyerek zalim-mazlum ilişkisindeki trajikomikliğe dikkat çekiyor. “Bir zencinin milliyeti yoktur. İngilizce konuşuyorum ama İngiliz falan değilim ben. Bana kendi dilini vermiş adama aitim.” diyerek de kültürel emperyalizmin sinsiliğini bizlere hatırlatıyor. “O ki dört yüz yıl önce bizi kaçırmış, buraya getirmiş ve tarihimizden koparmış, kültürümüzden koparmış, dilimizden koparmış, bugün insan ailesinin bir parçası olduğunuzu gösterirken kullanabileceğiniz her şeyden koparmış bizi, hayvan seviyesine indirmiş, koloniden koloniye bir çuval buğday gibi alıp satmış, bir çuval patates gibi satmış, bir beygirle saban gibi satmış, sonra da ülkenin bir ucundan diğerine kadar ipte sallandırmış ve sen bana ondan nefret edip etmediğimi mi soruyorsun?” derken de kökleriyle bağını kopartıp köleleştirilmeye çalışılmış kitlelerin uyanışına ışık oluyor…
Tarihte, “öldükten sonra bile” kitleleri etkilemeye devam edebilen nadir şahsiyetlerden olan Malcolm X’in hayatını ve trajik ölümünün arkasındaki nedenleri öğrenmek, tarihsel bir vak’ayı öğrenmenin çok ötesinde anlam içeriyor. Goldman’ın kitabı, bunaltıcı pandemi sürecinde; içinde cinayet, ölüm, suikast vs olmasına rağmen insanın ruhuna ferahlık veren nitelikte…