Nurettin Topçu'nun okuma notları

04:0015/02/2024, Perşembe
G: 15/02/2024, Perşembe
Yeni Şafak
Nurettin Topçu
Nurettin Topçu

Nurettin Topçu’nun okuduğu ve hakkında yazı yazdığı kitaplar Hareketin Sakladığı Sır/ Kitaplara Girmemiş Yazılar adıyla kitaplaştı. Bu kitaptaki yazılardan yola çıkan Prof.Dr. Mustafa Kara bizi Topçu’nun okuma dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve aynı zamanda iyi bir kitap listesi sunuyor.

MUSTAFA KARA

Nureddin Topçu, Osmanlı toplumunun büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığı II. Meşrutiyet döneminin başında 1909 da İstanbul’da doğdu. Ömrünün ilk yirmi yılı Osmanlıca adı verilen Türkçe kitaplarla haşir neşir olarak geçti. İlk orta ve Liseyi İstanbul’da tamamladıktan sonra doktora yapmak üzere Devlet/Maarif Vekaleti tarafından Fransa’ya gönderildi. 1934 yılında bu görevini lâyıkıyla tamamlayarak ülkesine döndü. Kırk yıl farklı şehirlerin liselerinde öğretmenlik yaptıktan sonra 10 Temmuz 1975 tarihinde vefat etti, Kozlu mezarlığına defnedildi. Mezar taşında Mehmet Âkif’in mısraları var.

Yaşadığı müddetçe Türkçe ve Fransızca birçok eser okuduğunu, bazılarını birkaç defa gözden geçirdiğini, notlar aldığını düşünmek yanlış olmaz. Burada ise okuduktan sonra basım aşamasında takriz, önsöz/sunuş veya basıldıktan sonra tanıtım, değerlendirme, tenkit yazısı yazdığı bazı kitaplar üzerinde durulacaktır.1 İlgili yazıların tarihlerine bakıldığında 1934-1974 yılları arasında yani ömrü boyunca benzer yazılar yazdığı anlaşılmaktadır. Farklı uzunluklarda olan bu yazılarda Topçu bazan yazarı alkışlarken, bazan kullandığı kelimelere itiraz edecek kadar detaya inerken bazan da yazardan bundan sonraki beklentilerini açık bir dille ilave etmiştir.

Aşk Ahlakı ile ilgili yazı kısa olduğu için hepsi aktarılacak, diğer yazılardan birer ikişer cümle iktibas edilecektir.

1.

Hilmi Ziya Ülken

Aşk Ahlakı

İstanbul 1931

1901-1974 yılları arasında yaşayan Hilmi Ziya Ülken, döneminin en çok eser veren akademisyenlerinden biridir. Bu eserlerinden biri de 1931 yılında yayınladığı Aşk Ahlakı isimli kitabıdır. O yıllarda Paris’de doktora öğrencisi olan Nurettin Ahmet (Topçu) eserle ilgili kısa bir değerlendirme yazmış ve bu yazı Les Etudes Philosophiques dergisinde Aralık 1934 yılında yayınlanmıştır. Yazı şöyle: “Müslüman Anadolu tasavvufunun yok olması, Türkiye’deki felsefî çalışmaları geçici olarak durma noktasına getirdi.3

Yüzyıllar boyunca Tasavvuf, felsefî düşüncenin yegâne kaynağı olmuştur. Ziya Gökalp onun yerine hararetli bir öğrencisi olarak okuduğu ve popülerleştirdiği Durkheim’in sosyolojisini ikame etti. Muhtemeldir ki yurt dışında mümtaz sosyoloğun en sadık şâkirdânındandır. Bu tesir altındaki Türk gençleri Harb-i umûmî esnasında Gökalp’ın şu kahramanca ifadesini söylemekten hoşlanırlardı: “Fert yok cemiyet var” ya da bu formülün daha da güçlüsünü: “gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım”

O zamandan beri Türk eliti Durkheim’in düşüncelerine aşinadır. Bunun yanısıra fikir dünyası Bergson, James ve Freud’un fikirlerine de aşinadır.

Bugünlerde genç bir profesör -Hilmi Ziya- sosyolojik tezi azami derecede esnek olmayan bir bireycilikle uzlaştırdığı bir aşk ahlâkı teklif ediyor.

İnanıyoruz ki günümüz Türkiye’si ferde değerini ve iç kuvvetlerinin gücünü gösterecek bir felsefeyi adi insiyaklarına, atalete ve dünyanın tüm istibdatlarına karşı ona cihad vazifesini tatbik etme cesareti verecek bir felsefeyi bekliyor.4 Kanaatimizce yalnızca Anadolu tasavvufunun yeniden doğuşu vicdanlara asil bir manevi bağımsızlık sağlayarak vazifelerini gerçekleştirmek imkanı verebilir.5

2.

Cahit Okurer

İdeal Milliyetçilik

Ankara 1946

“Muharrir, nihayet bizim için millet davasının Anadolu davası olduğunu belirtiyor. Bu parçanın uzunca olan son kısmında Anadolu’nun dertleriyle haşir ve neşir olmuş, gerçliğini bu toprakların selameti ateşi içinde kıvranarak geçinmiş bir memleket çocuğunun engin kalbini görüyor gibiyiz. Burada hak ve vicdanın ileri sürdüğü muazzam tez, bir cesaret ve samimiyet feryadı halini almıştır. Burada bizdeki ruhla beden gibi Anadolu sanki onun gerçek sahibi olan Allah’la onun iradesi ile Allah’ın iradesi birleşiyor gibidir. Ancak vecd ile okunabilen bu sayfalar manzum olmadıkları halde bir büyük destanın sayfalarını gerçekten andırıyorlar” (s.358).

3.

Remzi Oğuz Arık

İdeal ve İdeoloji

Ankara 1947

“Türkiye’nin yükselmesinin hareket noktası ‘örnek insan’ meselesidir. Bir insanın meydana gelmesi ise örnek insanın kütleleşmesine bağlıdır. Örnek insan olmanın ilk şartı Türk çocuğu olmaktır. Hem de Türkiye’ye layık olmak lazımdır. Bunun için de bilgi ve sanat adamı, bir mesleğin adamı olmak hem de ‘bir dava adamı olmak’ lazım gelir. Bu dava adamı bizim kalan insan olacaktır. Bu insan bugün hadsiz hesapsız zorluklarla karşı karşıya bulunuyor. Bu da onun için her şeyi hazırlanmış bulanlara nazaran bir üstünlük, üstün bir nasip sayılmalıdır.

Ana vatan milliyetçiliği davasını bütün şümulüyle ve ideolojik bir sistem halinde ortaya koyan bu eser arasıra rastlanan Frenkçe kelimelerin kulağı tırmalamasına rağmen köklü ve ihtiraslı bir milliyet davasının beyannamesini andırıyor. Ahlaktan ideolojiye geçen bağlanmaya değer tek ideoloji olarak milliyetçiliği benimseyen ve milliyetçiliğimizde de köy davasına gönül veren Remzi Oğuz, bir neslin takdirine layık fikir manzumesinin başında bulunmakla cidden tebrike layıktır” (s. 364-365)

4.

Ali Fuat Başgil

Din ve Laiklik

İstanbul, 1954

“Şahsi görüş, inanış ve ilmî iktidar değerlerini kendinde birleştiren bu eser, itiraf edelim ki bu vasıflarıyla son devrin neşriyatında benzeri bulunmayan bir abidedir. Ruhlarına ideal ve iradelerine istikamet arayan genç nesillerin bu değerleri verebilecek olan bir eser karşısında münevverlerinin yaşattığı sükûtu affetmeyeceğini biliyoruz. Şark taklitçiliğinden henüz kurtulmuş Garp taklitçiliğine bütün ruhuyla teslim olan fikir alemimizin Ord. Prof. Ali Fuat Başgil’in Din ve laiklik hakkındaki bu eserini de layık olduğu tahlillere tabi tutmayışı ve böyle bir fikir hareketinin etrafında tenkit ve araştırma cereyanının doğmayışı şarkın ruh sahasındaki ilim talihsizliğinin cilvesi değil midir?

En cesur ahlak yolculuğu hakikatin arkasından koşmaktır” (s. 370-371)9

5.

Ali İhsan Balım

Sıladan Mektuplar

İstanbul 1959

“Dr. Balım, bir buçuk asırdan beri Garba çevrilen hüsran dolu bakışlara bu müjdeyi getiriyor. O, kendi varlığımızı kendi gayretlerimizle yükseltecek ruh ameliyesine, millî vücudun yaralarını teşhir eden neşteri maharetle kullanmasını öğreten eseriyle idealin ilk adımını atmış bulunuyor. Dost sözünün acı olduğunu bilen Anadolu çocuğu, bu eserde kendini bulacak , kendini tanıyacak. Batı’dan mütehassıslar getirerek derdine çare arayan muzdarip Anadolu’nun başı kendi doktorunu bulması idealin zaferine alâmet sayılmalı; yaralarımıza cesaretle vurulan neşterden yeni hayatın fışkıracağına inanmalıyız” (s.374)

6.

Eşref Edip

Mehmet Akif

ve Eserleri

İstanbul, 1937

“ Mehmet Akif’in Hayatı ve Eserleri hakkında Eşref Edib’in neşrettiği tam dörtyüz sayfalık kitabın , büyük sanatkârın hayatı ile eseri arasındaki münasebetleri hem de pek geniş teferruat ile ortaya koyduğunu söylemekle yetineceğiz.

Âkif’in büyük eseri , başından sonuna kadar Balkan harbiyle Umumî harp felaketinin, sonra istiklâl savaşının nihayet en sevgili canânı olan yurdundan uzaklaşmış olmasının muhteşem mevlidi oldu. Acaba ona bağlanan gönüllerle dolu bu neslin içerisinde , milletin büyük ızdırabına bağlanan sanatkâr gönüller çıkmayacak mıdır?” (s,375, 377)

7.

Ali Ulvi Kurucu

Gümüş Tül

İstanbul, 1962

“Nur inen beldede Allah’ın Resulüne komşulukta yaşayan Konya’lı Ali Ulvi Kurucu’nun, Peygamber’in ruhundan kendi varlığına sinen ilham ile yazdığı şiirleri Gümüş Tül adı ile neşrediliş bulunuyor. Bu şiirlerde ruh-i Nebi sanki Âkif’le baş başadır ve o bize o mübarek beldeden gönderilmiş selam ve duadır.

Gümüş Tül şairini tebrik ederken kendisinden dileğimizi bir ümit halinde ifade etmek istiyoruz: Sonsuzluk idealini milletimizin izdırapları ile birleştirerek altın destanı yine kendisinden bekliyoruz.” (s.378, 383)

8.

Muhammed

Hamidullah

Hz. Peygamber’in

Savaşları

Çev. Salih Tuğ

İstanbul 1962

“Harp konusu etrafında ve bu vesile ile İslam’ın Peygamberini muhtelif cepheleriyle tanınan bu eseri biz pek değerli ve millî kütüphanemizde eşsiz buluyoruz. Zira Peygamberimizi insanî siması ile sevdirmesini bilen bu eser, masal ve hurafelerden tamamen sıyrılarak tam bir ilim zihniyetiyle yazılmıştır. Bizim bu yoldaki islâmî neşriyatımızın ihatasından çok yükseklerdedir. İlim zihniyetini ve tarihî tenkit metodunu bir parça olsun veremeyen evvelki medrese ile şimdiki üniversitenin millet ruh ve irfanında açık bıraktığı boşluğu dolduracak mahiyet ve değerdedir. “Kısas-ı enbiya” dan Cumhuriyet ve İnkılap tarihlerine kadar hakim olan zekalara musallat hurafelerle masal ve propaganda metodlarının artık iflas ederek milletimizin yirminci asır seviyesinde hür ve gerçek bir fikir hayatına kavuşması isteniyorsa, bunun için ortaçağ şatolarını andıran muhtar üniversite sarayları yükseltmek ve millet maliyesinden pek yüksek bahşişler ihsan etmek meseleyi halletmez.

Ahlak ile ilmin birleştikleri bir zirvede feyz ve eser sahibi insanların yetiştirilmesi lazımdır. Bizim yetiştirdiklerimizle bir Hintli müslüman alimi olan Muhammed Hamidullah’ın ortaya koydukları eserlerin ufak bir mukayesesi yanlış yolda yürüdüğümüzü gösterecektir.

Allah ülkesi olan ve Allah sevgisine götüren ilmi bırakıp da çeşitli teşekküller ve türlü şekiller altında siyaset ve dedikodular peşinde ömürlerini boşuna harcayan genç neslin çocuklarına Muhammed Hamidullah’ın izinden yürümelerini tavsiye ederim Ta ki her sahada ilk ve son sözler, ilmin, ahlakın ve hakikatin olsun” (s. 389-390)

9.

Ayhan Yücel

Sevincini Bulmak

İstanbul 1963

“İnsanlık, Allah’a yolculuk olması lazım gelen hareketlerini uzunca bir an, kendi doymayan hırslarına çevirdikten sonra âlemde fetihler peşinde koştuğunu sandığı halde, kendindeki sonsuzluk sevincini kaybediyor. Asrımız böyle bir asırdır. Ve asrın ızdırabı bütün varlıkları fethederken kendi varlığından sıyrılmanın kendi kendisinin cevherini yitirmenin acısıdır. Sevincinin evvelleri sevdada ve Kur’an’da zaferde ve kahramanlıkta bulan nesillerin yerinde, şimdi sevincini gömmüş ve bütün bütün dışına çevrilerek varlığına garaz bağlanmışçasına eşyada kendini tüketen bir nesil yaşamaktadır. Öyle bir nesil ki onun için hareket, artık insanla Allah’ın terkibi değildir. Bir nesil ki sınırlı kainatını sonsuzlukla birleştirememiş ve hareketleriyle sonsuzluğu fethedebileceğine inanamamıştır.

Dr. Ayhan Yücel, varlığımızın büyük sırrını çözerek bir düğümün içinden bir hikmet cihanı çıkaran ince tahlilleri ile bir varlık felsefesi ve bir hayat hikmeti ortaya koymuş bulunuyor. Biz bu yazıların daha büyük ve sistemli bir felsefî düşünceye başlangıç olarak fikir dünyamızda mesut bir çığır açacağını ümit ve tahmin etmekteyiz.” (s. 392, 393)

10.

Tarık Buğra

Küçük Ağa

İstanbul 1963

“Tarık Buğra, Küçük Ağa romanında İstiklal mücadelesinin iç yüzüne ait tetkiklerini yaptıktan sonra bu mücadelenin yapıldığı devrin hayatını , Anadolu’nun çocuğu olarak yaşamış gibi eserine aksettirmiş bulunuyor. Romanda yalnız tipler değil, sahne bütün çıplaklığı ile Anadolu’nundur.

Sanat eserinin münekkidi, haddini bilmezse mezarcıya benzer. Sözlerimizin takdir ve hayranlıktan ötesini bağışlamak sanatkârın hakkıdır. Bizim kendisinden istediğimiz kırk yıllık bir harabenin üzerine böyle bir abide kurduktan sonra İstiklal savaşını yapanların çocukları olduğunu iddia eden son neslin kalbini anlatacak eseri vermektir” (s.397, 402)

11.

Hüseyin

Perviz Hatemi

İslâm Açısından

Sosyalizm

İstanbul 1967

“Genç mütefekkir Hüseyin Perviz Hatemi, İslam düşüncesinin sahip olduğu dinamizmi kavrayarak bu düşünceyi sosyalizm davasına ve onun etrafındaki ictimaî ve iktisadî meselelere tatbik etmenin değerini anlamış bulunuyor. İslâm Açısından Sosyalizm’de İslâmî ruha nüfuz eden bir zekanın ışığı altında, İslâm cemiyetinin ideal nizamı çizilmektedir. Bu yaşamakta oldukları hayat tarzı ile yetinenlerin hali değildir. İdealistin İslâm davasıdır.

İslam’ın bizzat kendisi bir insanlık ideali olduğuna göre biz bu kitabın her şeyden önce gerçek bir İslam anlayışı taşıdığını şükranla ifade edeceğiz. İslam cemaatinin zamanımızda karşılaştığı bütün meseleleri böyle samimi iman taşıyan, ilim zihniyetine sahip hür zekaların gayret ve himmetleriyle halledileceğine inancımızı tekrarlarken eserin yazarını , isabetle seçtiği sahada muvaffakiyetinden ötürü tebrik ederiz” (s.405-406)

12.

Emin Işık

Devleti Kuran İrade

İstanbul, 1971

“Bugünün İslâm devletleri davanın özünü kaybettiklerinden Batı’nın ayakları altında perişan yaşıyorlar. Onların küçülmüş varlıkları , aleme yaygın devlet iradesini kaybettirerek ferdi varlıklarına bağlı menfaat isteklerine sığınmış iskeletleri andırmaktadır.

Devleti Kuran İrade’de ictimai hayatın her sahasına yayılan bu yara duygulu bir elle neşterlermektedir. İslam’ın büyük devlet ideali içinde din ile dünyanın, insanla kâinatın hayatla sonsuzluğun şahane ahengini anlatmada bu kitap benzersiz bir başarıya ulaşmış bulunuyor.

Devleti Kuran İrade’nin yazarı, düşüncelerini önce içsel birer terennüm halinde yaşamış, inanmış, sevmiş sonra da onları hiç örselemeden duygusal ahenklerini incitmeden ifadenin kalıbına sokabilmiştir. B u yaşarken duyanların ve şuur dışının diliyle içlerinden konuşurken yazmasını bilenlerin sahip olduğu sırdır.” (s.408-409)

13.

Muhammed

Aziz Lahbabî

İslâm Şahsiyetciliği

çev. İsmail Hakkı Akın

İstanbul, 1972

“Muhammed Aziz Lahbabî’nin İslâm Şahsiyetciliği konusunu ele alan bu kitabı da bayağı propagandacılıktan kurtulup ilmî değerler araştırmasını bilen yayınlar arasında yer almaktadır. Yazar felsefenin fertcilik (individüalisme) ve cemiyetçilik (sociologisme) münakaşasında bu görüşlerin ikisini de reddederek şahsiyetcilik( personnalisme)in tezini benimsiyor.

Felsefî değer taşıyan İslâm Şahsiyetciliği’ni dilimize çeviren İsmail Hakkı Akın18 eserin değerine layık dikkatli ve temiz bir tercüme yapmıştır. Eseri sadece nakletmekle kalmayıp terkitçi düşüncesiyle de takip ederek yazarın İslam’ın esasına aykırı saydığı tasavvufun müdafaası için ciddi ve ilmi araştırma ve nakiller yaparak İslâm Şahsiyetçiliğini gerçeği ile yaşatan tasavvufun büyük değerini canlandırıyor.” (s.411, 413)

14.

Emin Işık

Kur’an’ın Getirdiği

İstanbul

İstanbul 1974

“Bu kitap devrimizin İslâmî yayınları arasında bir yeniliktir. Nakledilen sözlerden günün hayatına uygun mana çıkarmaya alışan zihinleri şaşırtıcı tarafları vardır. Dinî hayatı, bedenin hareketleriyle, büyücünün işaretleri olmaktan çıkarıp bütünüyle ruha maletmeye hazır zihinler onda değerler ve incelikler bulurlar.

Emin Işık, bu eseri ile İslâm’ın gerçeğine ait görüşlere güzel bir örnek vermiş bulunuyor. Kendisini tebrik eder okuyucularına kalp ile anlayış dileriz” (s.414-415)

15. Yaşar Nuri Öztürk20

Tarih Boyunca Tasavvufî Düşünce

İstanbul, 1974

“Bu kitapta İslâm mutasavvıflarının ruhun bu en derin bölgesinde barınan denemeyi yaparken onun cilvelerini açığa vuran birçok ifadelerini toplanmış buluyoruz. Dinin özünü anlamak isteyen duygulu gönüllere bu bir kaynak olacaktır. Onda herkes kendi kalbini ‘Rabbini arayan bir dindi aşkım’ diyen çarpıntılarına cevaplar bulacaktır. (s.417)

16.

Risale-i Nur Hakkında Bilirkişi Raporu

Nurettin Topçu’nun 1960lı yıllarda Hakimlerin başvurusu üzerine ehl-i vukuf olarak Said Nursi21 tarafından kaleme alınan Risale-i Nur külliyatı hakkında kanaat belirten yazıları da vardır. Farklı tarihlerde kaleme alınan iki raporun son cümleleri şöyledir:

“Bu mütalaalarla, ehl-i vukuf olarak tetkik ettiğim yazıların parça parça veya kül halinde lâikliğe aykırı olarak dini siyasete alet etmek veya şahıslar için herhangi bir menfaati sağlamak gayesini gütmedikleri ve Atatürk’e hakaret kasdını ihtiva eylemedikleri neticesine varmış bulunuyorum.”

“Eser sırf İslam’ı yaymak ve bir de Bediuzzaman Said Nursi’yi tanıtmak, onun yüksek değerini belirtmek gayesiyle ve kendisi hakkında yer yer mübalağalı takdir hisleri zemini üzerinde kaleme alınmıştır. Ne Atatürk’e ne de inkılaplarına hakareti ihtiva etmemektedir.

Kanaatimi böylece arzediyorum.”

Diğer Yazılar

Takdim, takriz, önsöz olarak kaleme alınan ve daha önceki yıllarda Topçu Külliyat’ında yer alan yazıların en uzunu Tahirul Mevlevi’nin 1971 yılında basılan Mesnevî Şerhi için kaleme alınan Tasavvufun Merhaleleri başlıklı yazıdır. Burada tasavvuf yolculuğu üç kademe halinde anlatılmıştır: Terk, Vecd, Huzur.

Muzaffer Civelek tarafından hazırlanan Yunus Emre isimli kitap için yazdığı Yunus’a Dair yazısı da 1971 yılında basılmıştır.

Hasan Basri Çantay’ın Âkifnâme isimli eseri için yazılan Akifnâme’ye Dâir başlıklı takdim yazısı, 1966 yılında yapılan ilk baskıda yer almıştır.

Mustafa Kutlu’nun Sabahattin Ali isimli eserine sunuş yazısı Millî Edebiyat ve Sabahattin Ali başlığını taşımakta olup 1972 de basılmıştır.

Dipnotlar

1 Bu yazının yazılmasına sebep olan kitap ise daha önce yayınlanan 21 kitaplık Nurettin Topçu Külliyatına girmemiş olan yazıları bir araya getiren eser olmuştur: Hareket’in Sakladığı Sır Kitaplara Girmemiş Yazılar, Hzn. E. Erverdi-İ. Kara, İstanbul 2023. Kitabı hazırlayanlar, sunuş yazısında yazıların maceraları hakkında da bilgi vermişlerdir. Merhum hocamız tarafından kitapları tanıtılan şahıslardan şu an için sadece Hüseyin Hatemi hayattadır. Ona sıhhat ve afiyet diğerlerine rahmet dileriz.

2 Felsefe-Sosyoloji profesörü, (İstanbul 1901-İstanbul 1974) Hilmi Ziya’nın Hareket dergisinin ilk dönemlerinde birkaç yazısı vardır.

3 Bu cümle üzerinde durmak ve tartışmak gerekir.

4 Doksan yaşında olan bu cümle de tartışılmayı hak ediyor.

5 Tercüme, Selim Karlıtekin’e aittir.

6 Eğitimci, Kuşadası 1917-Ankara, 1973. Okurer’in Hareket dergisinde yazıları vardır. İlk sayılarda Topçu’dan sonra en çok ismi geçen Okurer ile Mehmet Kaplan’dır. Vefatı üzerine Topçu’nun yazdığı yazı için bk. Millet Mistikleri.

7 Arkeoloji profesörü, Siyaset adamı, Kozan, 1899-Ankara 1954. Hareket’in yazarlarındandır. Vefatından sonra Topçu birkaç yazı yazmıştır. Bk. Millet Mistikleri.

8 Hukuk profesörü, Samsun, 1893-İstanbul,1967. Hareket yazarlarındandır. Vefatı üzerine Topçu’nun yazısı Millet Mistikleri’nde vardır. Mezar taşındaki ifade de Topçu’ya aittir.

9 Bu yazı Orhan Okay müstearıyla yayınlanmıştır. Türk Düşüncesi, IV/21, Ağustos 1955.

10 Tıp doktoru. Senirkent, 1923-Ankara 2013. (Mezarı Senirkent’tedir) Topçu’nun vefatından sonra 1976 yılında çıkan Hareket dergisinin özel sayısında Balım’ın yazısı vardır.

11 Yazar, Serez-Yunanistan, 1882-İstanbul, 1971.

12 Şair, Konya, 1922-Medine, 2002.

13 Hukuk profesörü, Hindistan 1908-ABD, 2002

14 Tıp profesörü, (ö. 2011) 1976 da çıkan Hareket’in 112. sayısında Topçu ile ilgili yazısı vardır.

15 Romancı-Yazar, Akşehir, 1918- İstanbul, 1994. Hareket’te Hikaye’leri yayınlanmıştır.

16 Hukuk profesörü , Doğumu, İstanbul, 1938. Hareket’te makaleleri yayınlanmıştır.

17 Fas, 1922-1993.

18 Avukat.

19 İlahiyatçı, Hatay 1936- İstanbul, 2019. Emin Işık , İstanbul İmam Hatip Okulu’nda Topçu’nun talebesidir. Bu yazı Topçu’nun yazdığı son takdim/takriz yazısıdır. Emin Işık’ın son eseri de hocası ile ilgilidir: Nurettin Topçu Çağdaş Bir Dervişin Dünyası, İstanbul 2019.

20 İlahiyatçı, Trabzon, 1945- İstanbul, 2019

21 Van 1871-Urfa 1960. (Mezarı bilinmemektedir.)

22 1960 ihtilalinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanlığının Risale-i Nur’un aleyhinde neşriyatı vardır.

23 Hareket’in ilk sayılarında yazıları vardır.


#hayat
#aktüel
#kitap