Mustafa Kutlu’nun Sır hikayesi üzerine yaptığı tahlili Mustafa Kutlu’nun Sır’ı/Bir Tahlil adıyla okurla buluşturan Mehmet Narlı, “Kutlu, tecessüs sahibi ve hoşsohbet karakteri, resim, müzik, futbol ve sinema bağlamındaki ilgi ve yetenekleri ile bütün hikâyelerine dağıldığı gibi Sır’a da yayılmış durumdadır” yorumunu yapıyor.
Mustafa Kutlu’nun Sır’ı Bir Tahlil kitabına imza atan Mehmet Narlı, bu kitap için şunları söylüyor: “Sır, Yokuşa Akan Sular’la başlayan Hüzün ve Tesadüfle sona eren, hem bağımsız birer hikâye olarak okunabilen hem de çerçeve hikâyenin bütünleyenleri olarak okunabilen hikâyeleri bir arada bulunduran kitapların en olgun seviyesidir.”
Evet biraz farklı bir çalışma oldu. Ana hatlarıyla Ketebe Yayınlarının Keşif Dizinin formatı böyle idi. Bildiğiniz gibi Ketebe, Keşif dizisiyle yazarların en seçkin metinlerinden biri merkezinde kalınarak bir tahlil geliştiren ve bu tahlille hem seçilen metnin hem de yazarın özelliklerinin ve niteliklerinin açığa çıkmasını amaçlayan kitaplar yayımlamaya başladı. Aslında entelektüel, akademik ve yaygın okumayı bir vasatta buluşturmayı hedefleyen bu formattaki kitaplar, daha önce İngiltere’de Macat Library tarafından yayımlanmıştı. Hatta Ketebe, bu kitaplardan Berger’in Görme Biçimleri’ni, Barthes’ın Yazarın Ölümü’nü vs çevirmişti.
KUTLU’YU YENİDEN OKUDUM
Tahmin edersiniz ki önce Kutlu’nun bütün hikâyelerini, denemelerini ve Kutlu üzerine yazılanların tamamını yeniden okudum. Yeniden okurken, kurgular, teknikler, problemler kendiliğinden zihnimde birbiriyle karşılaştırıldı; 1970’lerden sonraki Türkiye’nin hayatı, zihnimde akıp durdu. Kutlu hakkında yazılmış güzel kitaplar ve yazılar vardı ama yazıların çoğu, genel beğeni tasvirlerinden oluşuyordu ve çoğunun bir yöntemi yoktu. Bu kadar yıldır Türk hikâyesinde yer edinen hikâye kitaplarının, eleştirel okumaya tabi tutulmaması çok ilginçti. Keşif dizisindeki “Yazar ve Tarihsel Bağlam”, “Edebi Bağlam” gibi eleştiri kavramları elbette bilinen kavramlardı ama “yazarın katkısı”, “katılımcılar”, “sınırlamalar” “kullanımlar ve sorunlar” gibi öyle adlandırmalar, öyle anahtar ifadeler vardır ki bunların anlaşılması ve özümsenmesi zaman aldı. Kavramların ve adlandırmaların Fransızcada ve İngilizcede hangi edebi eleştiri noktasını karşıladıkları, tahlil yazarlarının bu başlıklar altında neleri ele aldıkları konusunda hayli çaba harcadığımı hatırlıyorum.
Sözünü ettiğiniz analiz yöntemi, karşılaştırma, ilişkilendirme; eseri, kendi dünyasının dışına taşırarak toplumsal ve edebi çevreyle bağıntıları içinde görme gibi imkanlar sundu. Başlangıçta böyle olacağını tahmin etmemiştim ama çalışma ilerledikçe aslında bu yöntemle ortaya konulacak bir analizin, entelektüel, akademik ve yaygın okumalar bağlamında bir anlama ve kavrama vasatının oluşmasına katkı sağlayabileceğini fark ettim.
Ne Söylediğime gelince…
Kutlu’nun düşüncesinin ve poetikasının arka planında Müslüman olmakla muhatap olduğu bir dünya ve hayat idrakinin yani epistemolojinin varlığını belirtmekle başlayayım.
Sır, Yokuşa Akan Sular’la başlayan Hüzün ve Tesadüfle sona eren, hem bağımsız birer hikâye olarak okunabilen hem de çerçeve hikâyenin bütünleyenleri olarak okunabilen hikâyeleri bir arada bulunduran kitapların en olgun seviyesidir. Sadece bu yapısal özelliği ile değil, coşkulu, sıradan, kısa, etkili, ironik anlatımı ile de Mustafa Kutlu hikâyelerinin ortalamasıdır.
KUTLU’NUN HOŞSOHBET KARAKTERİ HİKAYEYE YANSIR
Kutlu, tecessüs sahibi ve hoşsohbet karakteri, resim, müzik, futbol ve sinema bağlamındaki ilgi ve yetenekleri ile bütün hikâyelerine dağıldığı gibi Sır’a da yayılmış durumdadır. Hatta hikâye anlayışının oluşmasında ve gelişmesinde de bu biyografik izlerin payı vardır.
Sır, Türkiye modernleşmesinin, şehirleşmesinin, ideolojik hareketliliğinin atmosferinde gelişen; bu arka plandan bütünüyle kopmayan ama 1980 darbesinden sonra kapitalistleşme ve küreselleşme etkileriyle bireyin hesaplaşmasına daha fazla yönelen, Müslüman ve yerli duyarlığın, ekonomik, politik ve sosyal sistem içinde sorunlu da olsa daha çok görünmeye başladığı edebiyat ortamında yayımlanmıştır. Dolayısıyla siyasal hareketlerin, geleneksel ve dinsel kurumların, devletin, ekonomik ve sosyolojik farklılıkların, sanatın ve edebiyatın problemlerinin ortasında durur.
SIR’DAKİ TARTIŞMANIN ESASI
Sır’daki çağdaş tartışmanın esası, Türkiye modernleşmesinin, şehirleşme ve kalkınma arzusunun, devlet siyaset, eğitim, sanat ve edebiyat aygıtlarıyla adeta bir dayatmaya dönüştürülerek tek seçenek olarak sunulmasına itirazdır. Bu çerçeve içinde Kutlu’nun, Türkiye’deki toplumsal, bireysel ve kurumsal problemlerin, politik konum alışlarla, ideolojik tasvirlerle, kökensiz bilimsel bir retorikle tespit edilemeyeceğini hayatın içinde duran bir yazar olarak keşfetmesi önemlidir.
Kutlu, canlılığı, ritmi, içtenliği oldukça belirgin olan; telmihler, kültürel kodlar bakımından ortak sembollerle ilerleyen; geleneksel hikâye anlatıcılarının, sohbet halkalarının, muhaverelerin rengini alan bir dil ve ifade kurmuştur. İroninin, Anadolu insanının sosyal iletişim ve paylaşımında sınırlı ve etkili bir yeri olan müeddep argonun, irfanî kökleri bulunan ve samimiyet tezahürü olarak ortaya çıkan hazırcevaplılığın, türkü, atasözü, deyim kullanımlarının abartıya varmadan, kurgunun ve söylemin doğal öğesi olabileceğini ispatlamıştır.
Mustafa Kutlu okurları, onun metinlerarası tekniğinin her şeklini kullanmasına alışıktırlar; hikâyedeki duyguya, duruma, karaktere mesaja göre her an türkü şiir, ata sözü, tekerleme, özdeyiş atıfları görebilirler. Ama bu atıflar veya alıntılar oldukça kısa hatta zaman zaman imgesel olan ve hikâyenin olay örgüsünün akışına zarar vermeyen atıf ve alıntılardır.
Sır’ın ve Kutlu’nun bütün hikâyelerindeki kişiler, iki grupta toplanabilir. Birinciler, genel olarak dinsel, milli, tarihsel kökleriyle buluşmak isteyen; modern hayatlar ve yapılar içinde bu irtibatın nasıl sağlanacağına kafa yoran insanlardır. İkinciler, genellikle taşrada ya da modern şehirlerin taşrasında alıştıkları gibi yaşayan, her türlü acıyı, kederi ve huzuru insan için bilen, ilişkilerinde içten ve kompleksiz insanlardır.
KUTLU’YU GÖRMEZLİKTEN GELENLER
Türk hikâyesinde Mustafa Kutlu gerçekliğini görmeyenler de vardı. Batıcı ve yerlilikten uzak inşa edilmiş ideolojik kapanma, sol ve liberal atmosferi olan bir edebiyat kamuoyu ve kanonu kurmuş; muhafazakâr, mütedeyyin, milliyetçi veya yerli anlayışı olan toplumsal yapıların, bireylerin, modern sanatla ve edebiyatla ilişkisinin olamayacağına kendini ikna etmişti. Bu öyle derinleşmiş ve kemikleşmiş bir algı idi ki sözünü ettiğimiz kamuoyunun, kanonun durumun böyle olabileceğini düşünmesi bile imkansızdı. Bu yüzden kendileriyle aynı dili konuşan, aynı zamanda ve şartlarda yaşayan ve edebi metin üreten ama siyasal rengi muhafazakarlık olan hemen hemen hiçbir yazarın eserlerine eleştirilerinde edebiyat tarihlerinde yer vermediler.
YOZLAŞMAYA BİR TEPKİ
Sır’la birlikte sosyal bir kurum olan tasavvuf, artık siyasetten, ticaretten, iktidardan, şehirleşmeden bağımsız olarak konuşulamaz oldu. “tasavvuf bile modernleşme sürecimizde deformasyona uğradı” diyenler olduğu gibi, “tasavvufun toplumsal yapının yozlaşması içine bu boyutta çekilmesi pek hakkaniyetli olmadı” diyenler de oldu. Kutlu, sakinlikle karşıladı bu tepkileri.
Netice olarak Sır, özellikle 1980’lerden bugüne Türkiye’deki edebiyatın, sosyolojinin, siyasetin, din ve tasavvufun, genel çerçevede bütün kültürel durumun ne olduğunu, nasıl ve hangi etkilerle değiştiğini, değişmenin bireysel ve toplumsal düzeyde hangi sonuçları doğurduğunu gösteren ve gelecekte bütün bu alanların, yapıların ve uygulamaların nerelere evrilebileceğini de işaret eden özelliklere sahiptir.