Yeni Şafak’ın kuruluşunu dört gözle bekleyen kesimlerden biri de ‘Anadolu Aslanları’ olarak tabir edilen iş insanlarıydı. 12 Eylül darbesinin izleri silinmeden 28 Şubat’a giden sürecin baskıcı ortamına maruz kalan muhafazakâr iş adamları, seslerini duyurabilecek bir mecra ararken, Albayrak Grubu, Yeni Şafak’ı satın aldı. MÜSİAD üyesi bir grubun gazete sahibi olmasına çok sevindiklerini anlatan dönemin canlı tanıklarından MÜSİAD Kurucu Genel Başkanı Erol Yarar ile o günleri konuştuk. Yarar; MÜSİAD ile Yeni Şafak’ın kuruluş hikâyelerinin birbirine benzediğini söylüyor. Türkiye’de siyasi tarihinin değiştiği dönemin 1994 yılı olduğunu vurgulayan Yarar, “94 büyük bir milattı. Yerel yönetimler değişti. Tayyip Bey Başkan seçildi. Yeni Şafak kuruldu. Statükoyla mücadele arttı” diyor. Yaklaşık iki saat süren röportajımızda Yarar, o kadar çok detay anlattı ki, bunların hepsini sayfaya taşıma imkânımız olmadı. Yine de önemli detayları atlamadan özetlemeye çalıştım.
Kesinlikle. Albayrak Grubu’nun medya işine girmesinin sebebidir bu konuşmalar. MÜSİAD’da hep konuşulan konuydu bu. Medya bir aynadır. Diğer medya bizim yaptıklarımızı hep farklı gösterdi. Bizim en önemli mücadele alanlarımızdan biri medyadır. Kitlelere ulaşmak için mecralara ihtiyaç var. Yeni Şafak, çıktığı zaman ya da diğer muhafazakâr gazeteler, karşı kesimin hiçbir sanayi firması bunlara reklam vermedi.
Bence hızlı büyümedik. Bizim cenahtaki medya kuruluşlarında çalışanların çoğunluğu kökeninden gelmiş insanlar değildi. Bir entelektüel derinlik lazımdı. Haberi takip edeceksin, yeri geldiğinde espri yapacaksın, yeri geldiğinde çakacaksın. Mesela Necip Fazıl köşe yazısında canına okurdu ortalığın. Manşeti gazeteci atacak. Kendi propagandan için gazete yapıyorsan olmaz. Ben seni zaten tanıyorum, senin sözüne ihtiyacım yok. Benim habere ihtiyacım var. Dünyada ne oluyor? Gazete demek içerik demek.
O dönem FETÖ o kadar bilinçli ki, cami kapılarında gazete dağıttılar. Kandırdıkları çocuklarla aktif pazarlama yapıyorlardı. Bir milyona çıktı tirajı. Samanyolunu aldı, onu aldı, şunu aldı. Bence bizim medyamızda, bir FETÖ işgali oldu. Zorla abonelik yapıyorlardı. Ben buna sağlıklı hücreleri öldüren “kanserojen büyüme” dedim. Medyayla çok bastırdıkları için bizim muhafazakâr medyanın gelişimini engellediler. Bugün çok daha başka bir yerde olabilirdik.
Bizim bünyemizde Albayraklar gibi sevdiğimiz kardeşlerimizin gazete kurması başından beri sevindirdi. Onlar da bu bayrağı çok iyi bir şekilde taşıdılar. Televizyona geçtiler, bunlar para kazandıran şeyler değil. Bu davası olanın yapacağı bir iştir. Bu bir bayrak yarışıdır. 4-5 jenerasyon aynı kültürle yetişmiş insanların takip ettiği bir mücadele olması lazım ki bir kamuoyu, bir güven oluştursun. Yayın hayatında 30 yıl esasında, bir çocuğun 3 yaşında olması gibi. Her 10 yıla 1 yaş versek, aslında 3 yaşında gibi, taze yeni bir kurum gibi bakmak lazım. Albayrak Grubu bir endüstriyel grup olmasa, Yeni Şafak’ın hayatını sürdürmesi çok zor olurdu. Aslında buna etle tırnak ilişkisi diyorum. Birçok badireden geçti Yeni Şafak. Tutuklamalar, gazeteyi basmalar falan. Bizim başımıza ne geldiyse onların da başına o geldi. Az şey geçirmedik.
Şimdi görsellik arttı. Gazete durağan bir fotoğraf veriyor size. Sosyal medyada baktığınız zaman hareketlilik, akıcılık görüyorsunuz. Dolayısıyla, sinema ile tiyatronun kıyaslanması gibi. Gazetenin tiyatro gibi tekrardan döneceğini düşünüyorum.
MÜSİAD’a savaş açmışlardı. 28 Şubat sürecinin alt yapısı o yıllarda atıldı. 1994 yılında bir gazetede çıkan “kara liste” haberi bir reklam ajansının bütün sanayi kuruluşlarına, devlet kurumlarına attığı bir fakstı. MÜSİAD’ın o zaman katalogları vardı. Üyelerimizin isimlerini, telefonlarını, dağıtırdık ki, MÜSİAD üyeleri birbirleriyle iş yapsınlar. Bir reklam ajansı, bizim 92-93 kataloğumuzu almış. O zaman 450-500 üyemiz var. Reklam şirketlerine “bu adamlarla iş yapma” talimatı verildi. Burada medya, askeriye, savcılık hep beraber çalışıyordu. Yeni Şafak’ın kurulduğu döneme bunun için “milat” diyorum. Bu medyanın iftira kampanyasını durduracak, gerçekleri aktaracak, bizim içimizden bizim ne olduğumuzu bilen, yaptıklarımızı içeriden bilen insanlar. Yeni Şafak'ın alındığı günü çok iyi hatırlıyorum. Çünkü okuyorduk devamlı. Bir baktık, değişti biz aldık abi falan oldu. Mustafa (Albayrak) ile konuşurduk hep. Çok sevindiriciydi. İş seyahatlerimize Yeni Şafak'ı götürmeye başladık.
Yıllarca aboneydik tabii. Bir dönem şoförüm her sabah, gazeteyi bayiden alıp getirmeye başladı. Bayiden almanın şu faydası oluyordu; bakkal ya da satış noktası, müşterisi olan gazeteye daha ihtimam gösterirdi. Çünkü alan var, iade etmiyor adam. Ben Bağdat Caddesi’nde oturuyorum. Orası Yeni Şafak’ın tabanının güçlü olduğu bir yer değil. Orada Yeni Şafak’ın gözükmesi ve satın alınıyor olması önemli bir şeydi. Bu nedenle strateji değiştirdik ve bayiden aldık uzun yıllar.