Öykü yazarlığında 25. yılını dolduran Müge İplikçi’nin son kitabı Ah Be Melek Doğan Kitap’tan çıktı. Birbirine bağlı 17 kısa öykünün yer aldığı kitap, iç içe geçmiş karakterler ve anlarla bir yapbozu hatırlatıyor. Mülteci kampından terapi odasına uzanan geniş bir yelpazede insanları ve anları bir meleğin bakışıyla ele alan öyküler, hüznün ve mizahın iç içe geçtiği anlatımıyla dikkat çekiyor.
Müge İplikçi İstanbul’da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları ve Araştırma Bölümü ile The Ohio State University’deki yüksek lisans derecelerinin ardından öğretmenlik yaptı. Önce öyküleriyle tanındı. 1998 yılında yayınlanan öykü kitabı Perende’den sonra ardı ardına öyküler yazıp kitaplar yayınlattı. Öykülerin ardından Kül ve Yel, Cemre, Kafdağı ve Civan adlı romanları okurla buluştu. Gençlik ve çocuk romanları ile inceleme kitapları da bulunan Müge İplikçi, pek çok ödül aldı. Kitaplarında zamanın ruhunu, günümüz insanlarını ve kadınların konumunu anlatmayı tercih eden İplikçi’nin eserleri başta İngilizce ve Arapça olmak üzere birçok dile çevrildi.
“ŞEHİRLİ VE KEDERLİYİM”
“Şehirli ve kederliyim. Bahanem kaçmak. Mesleğim ne iş olsa yaparım cinsinden bir şey. Aslında psikoloğum ama mesleğimi yapmıyorum. İdealist ve öfkeliyim; üç dil biliyorum…” cümleleriyle başlıyor İyilik Meleği öyküsü. Kitap boyunca şehirli ve kederli insanların en başta kendilerinden daha sonra da yaşadıkları mekanlardan kaçma hikayeleri karşımıza çıkıyor. Müge İplikçi, meleklerin başrolde olduğu 17 kısa öyküyü ilmek ilmek işliyor. Ah be Melek, hınzır bir meleğin bakışıyla dünyayı yeniden anlatıyor.
İçinden melek geçen bu öyküler, şeytanın ayrıntıda gizli olduğunu söylüyor yeniden. Zaten şeytan da ilk başta bir melekti değil mi? Bu kısa öykülerin en özel yanı bir hikayenin kahramanına kitabın ilerleyen sayfalarında yeniden rastlayıp selam vermeniz ve gülümseyebilmeniz. Müge İplikçi öykülerinde gündelik hayatın anlarını da dünyada yaşanan adaletsizliğin yansımalarını da aynı sadelik ve dinginlikle anlatıyor. Bir yazarın dünyayı daha iyi bir yer yapmak için pür melalini anlattığını hissettiğiniz bu öyküler, kanatsız meleklerin yeryüzünde hep var olduğunu ve aramızda gezindiklerini kulağımıza fısıldıyor.
ŞİMDİKİ ZAMANIN GÜCÜ
Küçük anların ve insanların öykülerini büyük bir anlatıya dönüştüren Müge İplikçi, hüzünden deliliğe, delilikten farklı boyutlara şimdiki zamanın gücünü kullanarak bir dünya kuruyor. Bu dünyada yaşarken yok sayılanlar da var, hayatta olmadığı halde varmış gibi davranılan kahramanlar da. İnsanların, nesnelerin, mekanların bir meleğin kanadında oradan oraya taşındığı Ah Be Melek, öykü yazarlığında çeyrek asrı deviren İplikçi’nin ustalık eseri olarak okurunu bekliyor.
“Arkamızda dünya, önümüzde dünya. Ama biz başka bir yerdeyiz. Çiş kokan taşların üzerinde öğle üzeri bir çay faslı bu. Son dil, son görüntü bu olacak Ali’yle aramızdaki. Bir fotoğraf dili. Bir fotoğrafa konuk olmuş görüntünün dili. Boz renkli iki insan çay içiyor. Dünya akıyor, değişiyor. Biz duruyoruz. Öylece. Hiç değişmeyen biz ve hep dönüşecek bir dünyanın karşısında; zamanlar, özneler, fiiller yer değiştirse de, biz, hep aynı.”