İşadamı Alper Kanca, arkadaşlarıyla Anadolu’yu karış karış gezerek medeniyetleri kuran 4 bin civarında el aletini toplayıp, 43 akademisyen ve yazarla da çalışarak aletlerin hikâyesini kitaplaştırdı. Kitap, Türk aletlerinin hem tarihine hem de kullanım alanlarına dair okurları yolculuğa çıkarıyor. Kanca, “Bu çalışmayla üzerimizdeki tozu silkelemenin, bir ezberi bozmanın mutluluğunu yaşıyorum” şeklinde konuşuyor.
Eğri mastaradan doğru çizgi çıkmaz, “Demir tavında dövülür”, “Bir mıh nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır”, “Çürük tahta çivi tutmaz” “Tarağına bak, bezini al”, “Kalaylı bakır küflenmez”, “Herkesin kantarı belinde”, “Sanat altın bileziktir”, “Marangozun kapısı olmaz”, “Örs ile çekiç arasında kalmak” gibi sayısız atasözü ve deyim günlük hayatta dilimizdedir. Bu atasözü ve deyimlerin ortak özelliği ise bugün hayatımızdan yavaş yavaş çekilen el aletleriyle ilgili olması. İsmini sadece manilerden, atasözü ve deyimlerde duyduğumuz ama işlevini bilmediğimiz ya da hiç görmediğimiz onlarca el aleti var. Zanaat azaldıkça aslında bu el aletleri de hayatımızdan yıllar içinde çekildi. Bu doğal akışı ise bozan dörtlü bir ekiple geçtiğimz haftalar buluştum ve sohbet sohbeti açtıkça zihnimde de el aletleriyle ilgili ezberler bozuldu. Ama önce hikâyeye baştan başlayayım: Bir çoğumuzun belki hiç görmediği el aletlerinin izini sürerek bunlardan önemli bir koleksiyon yapan iş adamı Alper Kanca, arkadaşlarıyla birlikte geçtiğimiz aylarda Alet İşler adında bir kitap çıkardı. Kitapta 43 yazar ve akademisyenin makalesi yer alıyor. Edebiyatımızdan gündelik hayatımıza, antik çağdan günümüze el aletlerini çok yönlü olarak ele alan kitabın yayın yönetmeni Alper Kanca, yayın koordinatörlüğünü ise Bayram Çiçek üstlenmiş. Sanat yönetmenliğini Ömer Onay’ın yaptığı kitapta Affan Coşkun ve İsmail Küçük’ün görselleri katkı sunuyor.
MİMARİ YAPILARIN ARKASINDAKİ KAHRAMANLAR
Bugüne kadar pek çok medeniyete Anadolu ev sahipliği yaptı. Pek çok önemli yapı ise bu medeniyetlerin birer hatırası olarak bugün hâlâ ayakta. Peki binlerce yıldır ayakta olan bu mimari eserler hangi aletlerle yapıldı? Bu eserler ayakta ama bunları yapan aletler nerede şimdi? İşte bu sorulardan yola çıkan Alper Kanca aynı zamanda el aletleri üreten bir fabrikanın da ikinci kuşak sahibi.
Kanca işin sadece ticari boyutuyla değil bu aletlerin toplumdaki yeri ve önemine de merak sarınca ortaya hem böyle bir kitap hem de ilginç bir koleksiyon çıkmış. Alper Kanca bugün fabrikalarında sergiledikleri koleksiyondaki el aletlerini eski bir dostu olan aynı zamanda antikaya meraklı Bayram Çiçek ile birlikte karış karış Anadolu’yu gezerek 4 bin civarında el aleti toplamışlar. “Kitap da koleksiyonumun içeriği de hafta sonları kahvede buluştuğumuz arkadaşlarımla yaptığımız sohbetlerin neticesinde şekillendi” diyor Kanca.
Babasıyla çocukluğundan bu yana Avrupa’da pek çok ünlü fabrikayı da gezdiğini söyleyen Kanca’nın burada dikkatini köklü fabrikaların kendi tarihlerini anlatan özel salonları çekmiş. “İç müze diyebileceğimiz bu yerlerde kullandıkları en eski aletleri, ilk üretim örneklerini firmayla ilgili her tür materyali sergiliyorlardı. Hem tarihlerine sahip çıkmaları hem de onları bugünlere taşıyan aletleri korumaları beni etkilemişti. Buradan kendi işimizle ilgili bir müze kurma fikri doğdu. Bu fikir el aletleri koleksiyonumuzu oluşturmanın önünü açtı. Koleksiyon da kitap fikrini doğurdu” diye müzeden kitaba uzanan hikayesini anlatıyor Kanca.
Kendi coğrafyamızdaki ustalarımızın, aletlerimizin hikayesinin de en az onlardan inşa edilen eserler kadar önemli olduğunu fark eden Kanca, dünyada el aletleri üzerine yazılmış kitapları da incelemeye başlamış. Ancak Kanca bu kitaplarda Türk el aletlerine dair sınırlı bilgiler olduğunu görünce de niye bir kaynak kitap yazmayalım diye arkadaşlarıyla birlikte yola koyulmuş. Kanca, “Bir başvuru kitabı hazırlayabilir miyiz diye düşündük. Böylece titiz bir çalışma süreci sonunda Alet İşler’i kültür dünyamıza armağan ettik. Bu çalışmayla kültür hayatımıza sadece bir eser kazandırmış olmanın değil, üzerimizdeki tozu silkelemenin, bir ezberi bozmanın mutluluğunu da yaşıyorum” ifadelerini kullanıyor.
BİLGİ DOLU VE KEYİFLİ BİR İŞ
Kitabın editörü Arif Kuruçay, kitabı ansiklopedik bir çerçevede yazar ve akademisyenlerden yazı istediklerini ve herkesin de severek katkıda bulunduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Biz çok değerli hocalarla, akademisyenlerle çalıştık. Onlarla sık sık fikir alışverişinde bulundum, önerilerini aldım. Yazarlarımızın müşterek özelliği projemize büyük ilgi duymaları, sevgiyle yaklaşmalarıydı. İçinde en ufak tereddüt yaşayan biriyle ikinci görüşmeyi asla yapmadım.”
Kitabın bilgilendirici yönü kadar keyifli okunmasına da öncelik verdiklerini ifade eden Kuruçay, “Alet İşler’in hem bilgi hem estetik boyutta doyurucu olmasına özen gösterdik” şeklinde dile getiriyor. Ayrıca sosyal medyada açtıkları bir hesapla da bu aletlerin hikayelerini geniş bir kesimin dikkatine sunduklarını ifade eden Kuruçay, “Kazma, kürek, balta, keser, çekiç diyerek belki de hiç dikkatlerini çekemeyeceğimiz insanları, özellikle de gençleri kendisine çekti. Paylaşımlarımız tabii ki sürecek” yorumunu yapıyor.
Bıçak ve keser en önemli iki alet
- Acaba İnsanlık çağından bu yana hangi alet çağ açıp çağ kapattı diye ekipteki arkadaşlara soruyorum. Akif Kuruçay’a göre bıçak. Çünkü bıçak sayesinde insanın kesip parçalayıp karnını doyurduğunu dile getiriyor. Bayram Çiçek ise keserin insanlığa en büyük el aleti hediyesi olduğu görüşünde. Çünkü hem kesici hem de vurma özelilği olan bu alet sayesinde pek çok yeni aletlerin yapıldığını, medeniyetlerin inşa edildiği belirtiyor.
Her aletin şekli bölgeye göre değişiyor
Sohbet sırasında öğrendiğim şeylerden birisinin de el aletlerinin toplumdan topluma hatta bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiği. Bu konuda Alper Kanca hepimizin çok iyi bildiği baltayı örnek veriyor: Mesela Amerikalıların baltası bizim baltaya benzemez. Bizde ise çeşit çeşit balta vardır. Kastamonu baltası, Sivas Baltası, Kürt baltası gibi.
Ustasını anlatan işaretler
Bayram Çiçek her aletin üzerinde özel motifler olduğuna dikkat çekiyor. “Bu motifler ve desenler de en az aletler kadar önemli. Ustalar kanaviçe gibi desenler istemişler kullandıkları aletlerin üzerine. Böylece o alet ne zaman nerede kim tarafından kullanıldığını bu özel işaretlerle anlıyoruz” diyen Çiçek’e göre en iyi aletler Osmanlı döneminde 16. Yüzyılda yapılmış. Çiçek, “En iyi ustaların olduğu, en iyi eserlerin ortaya çıktığı 16. Yüzyılda yine en iyi aletlerin de olduğuna şahit oluyoruz” yorumunu yapıyor.
Kitaptan notlar: Zanaatkârlarla medeniyetler inşa edilmiştir
*Bir aleti ne kadar iyi kullanırsan o kadar çok o işte ustalaşırsın. Aletleri ise ancak nasıl kullanacağını yine kullanarak öğrenirsin. Öğrendiğim bir başka bilgi ise şu: El maharetiyle yaptığın her iş sanata giriyor. Aletin mahareti ile o aleti kullanmada maharet birleşince de zanaat ortaya çıkıyor. Kısaca sanat el mahareti iken zanaat bir aleti kullanma maharetidir.
*Kitaptan öğrendiğim bir başka bilgi: Antik Yunandan itibaren “Her iyi zanaatkâr somut pratikler ile düşünme arasında bir diyalog kurar. Bu diyalog birbirini besleyen alışkanlıklara doğru evrilir ve bu alışkanlıklar da sorun çözümü ve probleme ve problemi bulma arasında bir ritim oluşturur.” Her zanaatkâr soylu çalışmaya imza atar aslında. Bu yüzden zanaatkârlarla medeniyetler ortaya çıkmıştır.
*Kullanılan ilk kesici alet çekiç. Çakmaş taşını kırarak balta yapılmış ve geyik boynuzuna tutuşturulmuş. Zanaat dünyasında hiç modası geçmeyecek bir alet varsa o da çekiştir. Çekiçlerin bugünkü hali ise 19. yüzyılda olmuş.
* Cetveller antik çağdan beri kullanılıyor. M.Ö 2500’den beri insan elini ve ayağını ölçüt alarak icat ettikleri taş ve ahşap cetvellerden yararlanmışlar.
*Sultan Alaeddin Keykubat’ın usta olduğu mesleklerden biri de marangozluktu. Yine 2. Abdülhamid’in iyi bir marangoz olduğu ve aynı zamanda kendi aletlerini de kendinin yaptığı biliniyor.
Süleymaniye hangi aletlerle inşa edildi?
El aletleri aslında toplumların medeniyetle ilişkilerini ortaya koyuyor. Aynı zamanda el aletini kullanma mahareti zanaat dünyasında da usta ile çırağı birbirinden ayırıyor. Kitaptan öğrendiğim bilgilerden biri de bir aleti bir usta ne kadar maharetli kullanıyorsa sanatında da o kadar önemli bir usta oluyor. Bir anlamda taşın içindeki o önemli eseri elindeki aletle ortaya çıkararak muhteşem bir işi bir sonraki nesillere bırakıyor. Bütün medeniyetlerde zanaatkarlar kıymet görmüştür. İşte bu önemli zanaatkarların, ustaların hangi aletlerle birbirinden önemli yapıları inşa ettiğinin peşine düştüklerini söyleyen Alper Kanca, “Bugün mesela Süleymaniye Camii'ni herkes biliyor. Mimarı kim, yapı nerede biliyoruz ama bu yapının hangi aletlerle yapıldığı hakkında bir bilgimiz yok” diyor ve bu gibi yapıların inşa edilirken kullanılan el aletlerinin izini sürdüklerini ifade ediyor. Bayram Çiçek ise şunları söylüyor: “Biz belki bu aletlerin hangileri olduğunu tespit edersek o zaman belki bu yapılar günümüzde de yeniden yapılabilir.”
Hatta bu konuda kitapta bir makele dikkatimi çekiyor. Marmaray yapılırken yapılan kazılarda ortaya çıkan eserler üzerine bir hocanın ilginç bir makalesi var. Ortaya çıkan yapıların üzerindeki izlerden yola çıkarak bu yapıların hangi aletlerle yapıldığını yorumlamış makalesinde.