Erguvanların açtığı baharın ardından yaz güneşinin kendini gösterdiği şu günlerde karantinanın getirdiği ataleti üstümüzden atmaya başladık. Koronavirüs salgını nedeniyle eve kapandığımız günleri yavaş yavaş geride bırakıyor, sokaklarda geziyor, uzun zamandır beklediğimiz buluşmaları gerçekleştiriyor, ciğerlerimize dolu dolu oksijen çekiyoruz. Ancak yine de yüzümüzde maskeler aramızda da hepimizi sağlıklı kılması için mesafeler var. Her şeye rağmen bizi dünyadan uzaklaştırıp, kendimize yakınlaştıran bu hastalığı geride bırakacağımıza dair bir umut yeniden yeşerdi. Şimdi bazılarımız için valizleri tıka basa kitaplarla doldurmanın ve ilk fırsatta şehirden kaçmanın, belki de kaybettiklerimizi yeniden yakalamanın zamanı. Yazılacak yazılar, okunacak metinler, not alınacak onlarca konu ve düşünceler...
Bunları düşününce aklımıza ister istemez edebiyat ve sanat alanında üretimler yapan isimlerin bu günlerde neler yaptığı sorusu da geliyor. Karantina çalışma düzenlerini bozmuş muydu? Önümüzdeki sıcak günleri nasıl planlıyorlar? Acaba yaz için oluşturdukları bir okuma listeleri var mı? İşte bu sorularla Cahit Koytak, Mario Levi, Beşir Ayvazoğlu, Cihan Aktaş, Mehmet Erte, Güven Adıgüzel, Mehmet Can Doğan ve Arif Ay’ın kapılarını çaldık. Biz okurların yaz aylarına ilham olacak cevapları bir araya getirdik. Sizi de bu keyifli soruşturmayı okumaya davet ediyoruz.
Şimdilik bir tatil planım yok. Belki temmuz sonlarına doğru on günlük bir mekân değişikliği düşünebilirim. Eğer tatil yapmaya karar verirsem elbette bilgisayarımı ve yazmakta olduğum kitapla ilgili en lüzumlu kaynakları yanıma alacağım. Bir de erken okuduğum için hafızamı yoklayınca çok az şey hatırladığım romanlardan birkaçını, mesela Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’iyle Tolstoy’un Harp ve Sulh’unun tam tercümesini valizime koymak niyetindeyim.
Bu hastalık ve karantinalar benim çalışma düzenimi değiştirmedi. Hatta biraz daha yoğunlaştırdı. Çünkü düşünmemi, çalışmamı, üretmemi gerektiren meselelere bir yenisi daha katılmış oldu. Hiçbir şekilde bana engel olmadı hatta tam aksine içimi çalışma isteğiyle doldurdu. Bu hastalık bizim insanlık olarak ders çıkarmamız gereken bir süreçtir. Hırsı tükenmeyen, güç düşkünü uzak ve yakın batının, dünyanın her yerinde yol açtığı zulümler, yağmalar, iklim değişikliğine neden olan üretim-tüketim tarzı nedeniyle oluşan denge arayışının bu virüs patlamasına neden olduğunu düşünüyorum. Tıpkı sömürünün, tüketim hızının, güç tutkusunun dünyanın her yerinde insanlığın kılcal damarlarına kadar yayılması gibi yayıldı.
Karantina dönemini oldukça yoğun geçirdim. Birçok dersimi ve yazı atölyemi çevrimiçi yaptım. Ayrıca TRT2 için bir belgesel hazırlıyordum, bunun da çekimleri gerçekleştirildi. Şimdi bunların hepsi tamamlandı ve ben kendimi kitap okumaktan çok yarım bıraktığım romanımı tamamlamaya vereceğim. Dolayısıyla yaz aylarını bu romanı tamamlamaya çalışarak geçirmeyi hedefliyorum. Bu romanı karantina günlerinde yazmaya başlamıştım ama bir çok engel çıkınca tamamlayamadım. Şimdi eylül ayında daha önceden yazdığım bir romanım yayınlanacak. Yaz aylarında üzerinde çalışacağım romanı ise yıl sonuna kadar bitirip önümüzdeki seneye hazırlamak istiyorum.
İflah olmaz bir kışçı sayılmam ama puslu, yağmurlu, kasvetli havalara karşı mesafesizim. Sıcakla aram pek iyi değil. Yaz mevsimlerinde bu hale bağlı olarak ritmim düşer genelde, her açıdan biraz daha rahat ve düşük yoğunluklu bir programla hareket ederim. Fazladan vakit bulduğumda keyfi okumalara yelken açtığım için, tatil kavramını -yurtdışı seyahatleri haricinde- “bulunmuş zaman’’ olarak anlıyorum. Tatile çıkmaya çalışıyorum yani fırsat buldukça. Bu yaz için kişisel gündemim birikmiş işler nedeniyle biraz yoğun olacak gibi görünüyor. Üzerinde çalıştığım senaryoları bu yaz bitirmeyi umuyorum öncelikle, editörlüğünü yürüttüğüm çok yazarlı iki farklı kitap çalışmasının ön hazırlıklarını da bu yaza havale etmiştim. Kendi kitaplarımın yeni baskılarının hazırlanması ve yönetmen Seyid Çolak’la birlikte başladığımız bir belgesel serisinin tasarlanması gibi işler de bu yaza kaldı. Serin Bozcaada rüzgarları eşliğindeki bozulması muhtemel planlarım, yani evdeki hesap böyle. Çantamdaki kitaplara gelirsek; Thomas Mann’ın ilk cildini okuduğum dört ciltlik “Yusuf ve Kardeşleri’’ serisi ile Ketebe’nin üzerimize yağdırdığı kitapları arasından özenle seçtiğim 20 tanesini yazlık okuma listesine dahil ettim. Herkese iyi tatiller diliyorum. Allah, kitaptan ayırmasın.
Hayatımın büyük bölümü bir odada geçti, geçiyor, o yüzden karantinadan çıkmaya farklı bir anlam yükleyemiyorum. Ha, evet, artık hafta sonu Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçebilirim, uzun zamandır görüşemediğim bazı dostlarımla vakit geçirebilirim. Az şey değil tabii bu, ancak özünde ben hep “kapalı” bir hayat yaşıyorum. Ne karantinadan çıkmak, ne de kısa süreli tatiller gerçeği değiştirebilir. Tatil mi dedik? Benim için tatil demek, ya memleketime gitmek, ya da “yabancı” bir ülkeyi, bir şehri tanımaktır. Sınır dışına çıktığımda da zihnim mola vermez, ama daha önce kurduğum cümlelerin anlamını değiştiren bir parantez açılır ruhumda. Maalesef pandemi süreci bitmeden bu mümkün olmayacak. Her yaz olduğu gibi yine ailecek memleketime gideceğiz. Sabahları eşimle birlikte sahilde yürümeyi, sonra bir kahvede oturup kitap okumayı özledim, hepsi bu, özel bir hazırlığım, planım yok.
Bu virüs sebebiyle ülkemizde 50 bine yakın insan öldüğü söyleniyor. Bu acı tablonun oluşmasında insanımızın ihmalkârlığının ve dikkatsizliğinin de payı var. Haldır hırdır oradan oraya taşınmaktan kendimizi alamıyoruz. Maskemizi takmak, mesafeye dikkat etmek yerine, virüsün aslı nesli üstüne felsefe yapıyoruz. Tıpkı aşıda olduğu gibi. Dünyada 3 milyonu aşmış ölen insan sayısı. Virüsün güz aylarında biteceği söylendiğine göre bu yazı da kalabalıklardan uzak durarak evlerde geçireceğiz. Tatil alışkanlığı olan bir insan değilim. Allah kısmet ederse bu yaz “Öteye Mektuplar”ın I. cildini tamamlamaya çalışacağım. İki deneme, bir öykü kitabımı yayına hazırlıyorum. Valizimde değil ama masamın üstünde yığın yığın okunacak kitaplar var. İşte onlardan birkaçı: Gazzali ve İmgelem Poetikası, Stefan Aust-Thomas Ammann / Dijital Diktatörlük, Farid Esack / Kur’an Özgürleşme Ve Çoğulculuk, Tâhir’ül-Mevlevî / İstiklâl Mahkemesi Hatıraları, Ali Kemal / Hayat Kırıntılar: Kerime ve Diğer Hikâyeler, Semih Gümüş / Yazarın Yalnızlık Burcu, Rahman Ali / Kardeşim Muhammed Ali, Gerald Martin / Gabriel Garcia Marquez, Prof. Dr. Muhsin Macit / Söz Mülkünün Sultanı Baki, İbrahim Tüzer / Anlatı-yorum, Gürsel Aytaç / Thomas Mann ve Goethe, Muallim Naci / Medrese Hatıraları, Şakir Kurtulmuş / Sanatın İzi.
Benim için yaz mevsimine ilişkin farklı bir tempo söz konusu değil. Salgın sürecinde nasıl bir yoğunlukta çalıştıysam oluşacak yeni süreçte de aynı şekilde çalışacağım. Eğitim-öğretim dönemi bittiği için fakültedeki derslerin sorumluluğu kalkacak sadece. Bu arada, mekân değişikliği de planlarım arasında. Ailem ve arkadaşlarımla bir hafta denize, bir hafta da dağa yakın yerlerde bulunacağız. Yanımda kitaplar ve dergiler götüreceğim. Farklı mekânlardaki okumaları gözeterek yanıma sadece halledilmesi gereken işler için okumam gerekenleri alacağım; yani tatili boğmayacak kitaplar ve dergiler. Eve döndüğümde ise yazacağım yazılar için okunması gerekenleri okuyacağım. Okuma ve yazma ile geçecek tatil.
Bir iki dergiye, her ay yazmam gereken yazılar var. “Türk Dili” dergisindeki “Şiirle Geçen Ay” başlıklı yazılarım için dergileri, şiir kitaplarını ve şiirle ilgili kitapları izliyorum. Ayrıca yazmayı düşündüğüm birkaç araştırma yazısı var. İkincilerin malzemeleri evde. Bu yüzden, evde geçireceğim zaman daha değerli. Çolpan Kitap’ın editörüyüm, her ay iki kitap yayımlıyoruz. Yazın da bu böyle süreceği için okumam gereken dosyalar var; onları okuyacağım. Yazacağım yazılar için okumam gereken kitaplar arasında; Dante’nin, Petrarca’nın, Coleridge’in, Yunus Emre’nin kitapları var. Ayrıca, hazırladığım iki kitap için de çalışmayı planlıyorum. Tabii bir de her okuma, yeni yazma konuları getiriyor. Bunları hemen yazamasam da yoğun bir araştırma sürecine giriyorum. Geçmiş yıllardan böyle sarkan pek çok yazı konusu var. Hangisinin araştırma süreci tamamlanırsa onu yazma aşamasına geçiyorum. Yine böyle bir süreç de kendiliğinden işleyecek bu yaz.
Salgın sürecinde, ah vah edecek bir verimsizliğe de bunalıma da girmedim. Salgın, hayatımda değişikliklere yol açmadı. Sadece fakültedeki derslerin uzaktan yapılması farklı ve yeni bir deneyim olarak ortaya çıktı. Okuyan ve yazan insan için evin sağladığı imkân ve rahatlık, her zaman aranan şeylerdir. Elbette, dışarıdaki durumun can sıkıntısı zaman zaman beni de yokladı; yapılması gereken bazı işlerin kapanma nedeniyle ertelenmesi, zaman tasarrufumu bozdu. Ama okunacak o kadar dergi ve kitap, araştırılacak o kadar konu ve yazılacak o kadar yazı varken bu can sıkıntısı geldiği gibi gitti. Yaz mevsiminin sağlıklı ve verimli geçmesini diliyor ve bekliyorum.
İnsanlar bir dosta koşar gibi sıla toprağına veya sadece toprağa koşuyor şimdilerde. Ben de yürüme fırsatlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Sonbahar başlarında ormanlık bir yerde birkaç hafta geçirmeyi planlıyorum. Bugünlerde dört yıldır üzerine çalıştığım romanın yayın hazırlıklarıyla ilgileniyor, ayrıca bir şehir kitabı için telefonla ve zoom’la söyleşiler yapıyorum. Dolayısıyla yaz içinde İstanbul’dan ayrılmayı düşünemiyorum doğrusu. Yolculuk sağaltır, sınırlarımızı yeniden düzenler, yeniler, arındırır bünyeyi ama ne yazık ki salgınla ilgili bir sürü belirsizlik yüzünden, en iyi bildiğim mekânda kalmayı tercih ediyorum. Gerçi tuhaf bir özlem içindeyim, çoğumuz gibi. Hayallerim sonuçta beni farklı bir metnin inşasına sürüklüyor. Notlar alıp duruyorum. Salgından önce gittiğim Kamerun’da başladığım romana dönüyorum bazen.
Okumak sohbete ve yolculuğa has bir hafiflemeye yol açıyor. Yakın tarihlerde Âlim Kahraman’ın Bak Bahar Gelmiş’ini, Ali Güney’in Gropen Bulut’unu, Emine K. Arslaner’in Avrupalı Bedevi, Anarşist Müslüman, Sufi ve Seyyah Isabelle Eberhardt başlıklı biyografik eserini, Suat Köçer’in Münferit Bir Olay’ını okudum. Mesih Garabeti’nden sonra ara vermiştim Zizek’e, şimdilerde Kendini Tutamayan Boşluk’unu bitirmek üzereyim. Sırada Mustafa Kutlu’dan Akıntıya Karşı, Âkif Emre’den Kudüs: Bir Pusula-Kudüs, Filistin ve Ortadoğu Yazıları, Gülhan Tuba Çelik’ten Onlar ve Köpekler, Metin Önal Mengüşoğlu’ndan 100. Kabul Yıldönümünde İslam Milletinin İstiklal Marşı, Hamdi Akyol’dan Kurt Gölgesi, Serdar Arslan’dan Film Okumak-Eleştirel Film Okumaya Giriş, Yıldız Ramazanoğlu’ndan Cam Kenarı var. Yunus Nadir Eraslan’ın hazırladığı Edebiyat Ortamı Öykü Yıllığı da elimin altında.
Sonuçta sürekli okuyup yazmakla geçmiyor gün. Film izliyorum. Torunumu parka götürüyorum. Ne okumak ne de seyir yüz yüze sohbetin yerini tutuyor. İnsan insanla anlıyor kendini, insanla tazeliyor. Böyleyken işte, çoğumuz alıkoyuyoruz kendimizi buluşma arzusundan. Kız kardeşlerimle ve arkadaşlarımla bazen parklarda bir araya geliyoruz.