Filistin, Filistinli yazarlar için bir hikaye. Ve bu hikaye, on yıllardır anlatılmaya devam ediyor. İnsanlar, toprak veya mirasımızla ilgili ayrıntıları yazmaya devam ediyoruz. Ağaçlarımız, zeytinlerimiz, denizimiz, gökyüzümüz, duygularımız ve anılarımız, insani edebiyatımızın ana odağı. Umudumuzu ve ruhumuzu, direniş ve geri dönüş vaadimiz ayakta tutuyor. Şiirlerimizle, hikayelerimizle ve kelimelerimizle toprağımıza da ha da bağlanıyoruz. Bir ulusun varlığı, anlatacak hikayeleri olduğunda anlam kazanır. Kelimelerimle umudu yaymak ve güzel topraklarımızın ayrıntılarını çocuklarımızın kalplerine ve zihinlerine kazımak yazar olarak benim direniş biçimimdir. Geçmişte Ghasan Kanafani, hikayeleri ve romanlarıyla harika bir iş çıkarmıştı. Bugün onun rolünü İbrahim Nasrallah sürdürüyor. Romanlarıyla bu topraklar üzerindeki hakkımızı kanıtlıyor ve Filistin tarihini anlatıyor.
Geçmişteki savaşlar, felaketler ve soykırımlar gibi 1948’deki Filistin Nekbesi de Filistin edebiyatının kimliğini şekillendirmede önemli bir etkiye sahip. Filistin edebiyatının kimliğini, geçmişte yaşanan bu acılar, verilen mücadeleler şekillendirmiştir.
Biz ve bizim gibi Filistin meselesini yazanlar, direniş edebiyatının üçüncü nesil ya topraklarımızdan uzakta yaşadığımız acı ve ıstırap, bize hayat kurtaramamanın zorluğunu yaşatıyor. Ama kalemi elden bırakmıyoruz. Direnişimizi sürdürme kararlılığımızla hayatta kalacağımızı ve Filistin’in bizim olduğunu teyit ediyoruz. Yayınevim, geri dönüş hakkımızı ve hayata duyduğumuz sevgiyi resmeden çocuk kitapları yayınladı. Bu kitaplar, dünya çapında pek çok ülkeye ulaştı ve insanlara hayata giden yollar bulduğumuzda ne kadar sevgi dolu olduğumuzu gösterdi.
Yazarlar; uzun yıllardır Filistin halkının baskıya karşı direnişinin sesi olarak önemli bir rol oynuyor. Mahmoud Darwish’in sürgünün kalp kırıklığını ve direnişi anlatan dokunaklı şiirleri gibi Ghassan Kanafani’nin mücadele, direniş ve mülkü alınmış bir halkın sarsılmaz ruhunun hikayelerini ölümsüzleştiren anlatıları ve diğer örnekler de entelektüel ve kültürel bir direniş mirası oluşturdular. Kelimelerini sadece acının yansıması olarak değil, direniş eylemi ve silaha çağrı olarak kullandılar. Darwish, bir zamanlar, “Bu topraklarda yaşamaya değer şeyler var.” demişti. Bu sözler, pek çok diğer söz gibi, işgalin zincirlerine rağmen Filistin’in güzelliğini ve gücünü onaylayan bir başkaldırı çağrısı haline geldi.
Onlardan sadece edebiyatı miras almadık. Direnişin çerçevesini, kelimelerin devrimleri ateşleyebileceği fikrini; hikayelerin, birileri tarafından insanlıktan çıkarılanları insanlaştırabileceğini ve adaletsizliğe karşı konuşma cesareti gösterenlerin tarihi yeniden yazılabileceğini ispatlayan bir entelektüel birikimi miras bıraktılar bize. Bu miras;
Direniş kelimesinin direniş kurşunundan daha az etkili olmadığının bilincindeyiz. Yazdığımız direniş şiirleri sebebiyle ülkemizden sürüldük, vatanımızdan kovulduk. İkincil öneme sahip meselelerle meşgul olarak halkımızı bu savaşta yalnız bırakamayız. Direniş, bugün hâlâ şiirimizin ve edebiyatımızın etrafında döndüğü temel olma özelliğini koruyor. Yaşanan mücadeleye biz de kalemimizle ve kelimelerimizle destek vermeye devam ediyoruz. “Filistin Direnişi Şiirindeki Sabitler” isimli kitabım yakın bir tarihte yayımlandı. Ayrıca Gazze’de yaşanan soykırımla ilgili birçok şiir yazdım.
varlığımızı ortadan kaldırmaya kasteden işgale rağmen kelimelerimizin, sanatımızın, kültürümüzün nesilden nesile aktarılarak sonsuza dek hatıralarda ve hafızalarda yaşayacağını kanıtladı bize.
Filistin’de devam eden soykırımın ilk yılı bitti. Ve kalem, hâlâ en güçlü silahlarımızdan biri olmaya devam ediyor. Medya karartması, küresel kayıtsızlık ve acılarımızın normalleştirilmesi karşısında; hatırlamak, belgelemek ve direnmek için yazıyoruz. Dünyayı bilgilendirmek de önemli elbette ancak biz bunun için değil; gerçeğimizi korumak, bombalar ve mermilerle şehit düşenlerin seslerini duyurmak için yazıyoruz. Kalemle direnmek, anlatımızın ele geçirilmesine izin vermemek anlamına geliyor. İşgalcilerin hikayelerimizi sömürmesine, onları yok etmesine karşı savaşmak, yıkılan her evi, öldürülen her çocuğu ve topraklarımızdaki her yarayı kelimelerle sarmak, onları ölümsüzleştirmek demek. Kanafani ve Darwish’in yaptığı gibi bu mücadeleyi sürdürmek, yazılan her satırın varlığımızın silinmesine karşı bir savunma hattı olduğunu bilmek sorumluluğumuzdur.
Geçmişteki savaşlar, felaketler ve soykırımlar gibi 1948’deki Filistin Nekbesi de Filistin edebiyatının kimliğini şekillendirmede önemli bir etkiye sahip. Filistin edebiyatının kimliğini, geçmişte yaşanan bu acılar, verilen mücadeleler şekillendirmiştir.
Biz ve bizim gibi Filistin meselesini yazanlar, direniş edebiyatının üçüncü nesil yazarları kabul ediliyor. İbrahim Tukan, Abdurrahim Mahmud ve el-Karmi direniş yazarlarının öncüleri, Mahmud Derviş ve Samih El Kasım ve kardeşleri direnişin ikinci nesli arasında sayılıyor. Çağdaşım olan Samir Attia, Tamim Barghousi ve benim gibi isimle de direnişin üçüncü nesliyiz. Biz hocalarımızdan, onların eserlerinden faydalandık, açtıkları yoldan ilerlemeye devam ediyoruz.
Direniş kelimesinin direniş kurşunundan daha az etkili olmadığının bilincindeyiz. Yazdığımız direniş şiirleri sebebiyle ülkemizden sürüldük, vatanımızdan kovulduk. İkincil öneme sahip meselelerle meşgul olarak halkımızı bu savaşta yalnız bırakamayız. Direniş, bugün hâlâ şiirimizin ve edebiyatımızın etrafında döndüğü temel olma özelliğini koruyor. Yaşanan mücadeleye biz de kalemimizle ve kelimelerimizle destek vermeye devam ediyoruz. “Filistin Direnişi Şiirindeki Sabitler” isimli kitabım yakın bir tarihte yayımlandı. Ayrıca Gazze’de yaşanan soykırımla ilgili birçok şiir yazdım.