Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından düzenlenen üç farklı yarışmada Anadolu’daki kadının hikayesi anlatıldı. Yüzlerce eser içinde en iyiler ödüllendirildi. Fotoğraf, film ve senaryo dalında dereceye giren yarışmacılar Anadolu’daki kadının hikayesine farklı açılardan odaklandılar.
kadınlar bilirim ülkeme ait / Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak / Göğüsleri Çukurova gibi münbit / Dağ gibi otururlar evlerinde / Limanlar gemileri nasıl beklerse / Öyle beklerler erkeklerini / Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi
Şair Erdem Bayazıt “Sana Bana Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair” adlı şiirinde Anadolu’nun kadınlarını böyle anlatır. Medeniyetin inşacısı olan kadın, her döneme muhakkak damgasını vurmuştur. Kimi zaman savaşta, kimi zaman barışta... Kimi zaman bilimde, kimi zaman nesiller yetiştirerek, emek vererek, bulunduğu ortamı güzelleştirmiş ve bereketlendirmiştir. Kadınlarımızın bu farklı alanlardaki etkinlikleri ve kadim gelenek, anlatılacak bir sürü hikâye biriktirmelerini sağladı. Çoğu bilgelik dolu bu hikayeleri, KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) düzenlediği yarışmayla ödüllendirdi. Her yıl “KADEM Sanat” başlığı altında 3 farklı alanda yarışma düzenleyen derneğin, 2021 yılı yarışması önceki hafta sonuçlandı. Yarışma dalları gibi konuları da farklıydı. Kısa film yarışmasında konu “Göç ve Kadın”ken, senaryo yarışmasında “Anadolu’da Kadın”, fotoğraf yarışmasında da “Toprak ve Kadın” ana konuydu.
BİRİKMİŞ HİKAYELER
Söz konusu kadın hikayeleri olunca, yarışmaya ilgi de yoğun oldu. Gönderilen birbirinden güzel eserler arasından seçim yapmak jüriyi oldukça zorladı. Salgın nedeniyle çevrimiçi düzenlenen ödül töreninde dereceye giren eserler ilan edildi. Kısa film senaryosu dalında birinci, “Kısmet” isimli eseriyle Müjdat Doğan, ikinci “5 numaralı şiş” ile Erdem Çiçekgil ve üçüncü “Balans” eseriyle Rabia Kaytan oldu. Kısa film alanında ise “Kıyı” eseriyle Tevfik Kemal Özel ve Mücahit Baydaş birinci olurken, onu sırasıyla “Mektup” ile Tolga Tatlı ve “Göçen Hayatlar” ile Damla Türk izledi. Fotoğraf yarışmasında ise Mustafa Kılınç, Elif Kürleyen ve Nihal Döner derece alan isimler oldu. Hikâye anlatan eserlerin de bir hikayesi vardır diyerek, yarışmada derece alan isimlerle, yarışmaya katılma motivasyonlarını, eseri üretmelerinde etkili olan unsurları konuştuk. Onların şahit olduğu kadın hikayelerine birlikte kulak verelim.
ZOR BİR KONUYDU
Müjdat Doğan, “Anadolu’da Kadın” başlığında eser üretmeden önce, aklına birden çok tablo geldiğini belirtiyor. Senaryosunu tamamladıktan sonra aslında zor bir konuda kalem oynattığını fark ettiğini söyleyen Doğan, “Ben kafamda olan hikâyeyle yalnızca kendimin değil, ülkemizde yaşayan insanların bakış açısını ortaya koymak istedim. Hassas bir konuda bir şeyler yazıyorsanız bu sizler için felaket olabilir. Benim için olmadı. Umarım kafamdaki ‘Anadolu’da Kadın’ tablosu çekilir ve hep beraber izleriz” diye senaryonun yazılma öncesi ve sonrası neler düşündüğünü bizimle paylaşıyor.
Senaryolarında gerçekliğe odaklandığını belirten Doğan, coğrafyanın bu gerçekliğe etkisini de yadsımıyor. Doğan, “Vereceğim mesaja odaklanmıştım, ancak kazanacağıma pek ihtimal vermedim. Bunun sebebi de kadın senaristlerin kendi hikayeleriyle yarışmaya katılacak olmasıydı. Ancak birincinin ve ikincinin de erkek olması sanırım Anadolu’da kadını anlatmaya yetiyordu” diyor.
“BÜTÜN ZORLUKLARIN TEMSİLCİSİ”
“Kıyı” kısa filminin yönetmen ve senarist koltuğunu aslında iki kişi paylaşıyor: Tevfik Kemal Özel ve Mücahit Baydaş. Özel, yarışmanın, göçün getirdiği trajedileri anlatmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyor ve şunları söylüyor: “Çünkü filmimizdeki kadın tek bir kadını değil, bu trajediyi yaşayan tüm kadınları temsil ediyordu.” Sinemanın “önemli bir anlatım dili” olduğunu vurgulayan Özel sözlerine şöyle devam ediyor: “Yarışma temasını gördüğümüzde, göç etmek zorunda kalan insanlardan gelen acı haberler, özellikle de Aylan Bebek zihnimizde canlandı. Bunu sinemanın etkili diliyle ele aldık.”
Baydaş ise şu hususların altını önemle çiziyor: “Göç, bütün insanlık için bir dramdır. Biz herkesin bu konuya aynı mesafede olması ve unutmaması gerektiğini düşünüyoruz. Hikâyede dikkat çekilmesi gereken, kadının taşıdığı ağır yüktü. Kadın bütün zorlukların temsilcisi ve toplamı olmalıydı ve filmimizi fikir aşamasından çekimine kadar bu hassasiyetle yürüttük.”
UTANGAÇ, VAKUR, GÜÇLÜ
Kadının toplumumuzda, üretkenlik ve analık rolüyle ön plana çıktığını hatırlatan Nihal Döner’den çektiği fotoğrafın hikayesini dinliyoruz: “Üretim ve bereket kavramları bizlere toprağı hatırlatır. Ki o yüzden de Toprak Ana denilir. Fotoğrafa çıktığım o sabah, sis fotoğrafı çekmek için çıktığımda tesadüf, tarladaki kadınları gördüm. Birkaç poz fotoğraf çektim. Yanlarına gidip çektiğim fotoğrafları gösterdim ve izin almadığım için özür diledim. Anadolu kadınının naifliği burada... Hep utangaç hep vakur ama güçlü...”
Göç konusunun, derin hikayeler barındırdığını söylüyor Damla Özen Türk de ve şunları dile getiriyor: “Göçe, özellikle kadınların penceresinden baktığımda; bilinmeyen, görülmeyen, fark edilmeyen ve fark edilmediği için de gereken hassasiyetin gösterilmediği bir alan olduğunu gördüm. Göçmen kadınların da bizim gibi sıradan, mutlu bir hayatları, mutlu bir aileleri varken o hayatlarının nasıl değişmek zorunda kaldığını ve nereden nereye geldiklerini anlatarak empati oluşturmak istedim. Yaşanan dramın boyutunun tahmin ettiğimden fazla olduğunu gördüm.”
EN EŞŞİZ ÖDÜL TEBESSÜM
Tolga Tatlı, kısa film konusunun, kendisinde bir tedirginlik oluşturup oluşturmadığı sorusunu “Savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların, kadınların ve çocukların üzerinden bir hikâye anlatmanın tek tedirginliği, filmin yeterince yayılmaması olurdu” diye yanıtlıyor ve şöyle devam ediyor: “Yetim çocukların sessiz çığlıklarına ses olabileceğimi, bir nebze de olsa bunu daha geniş kitlelere duyurabileceğimi düşündüm. Elbette en büyük motivasyon kaynağım, elde edeceğim maddi kazancın tamamını filmde yer alan ve almayan ailelere bağışlamak oldu. Bu sayede eşsiz ödül olan tebessüme ulaşabilecektim.”
Elif Kürleyen de Anadolu’yu kadından ve topraktan ayrı düşünmeyenlerden. “Anadolu›nun her köşesinde, tarlada, bağda, bahçede çalışanların daha çok kadın olduğunu görürüz” diyen Kürleyen sözlerini şöyle tamamlıyor: “Karadeniz›de çay toplar, Çukurova›da pamuk işçisidir, memleketimizin birçok yerinde çobandır. Evine döndüğünde çocuklarını büyütür, eşine yoldaştır. ‘Emekçidir, eştir, anadır...’ Fotoğrafımdaki bu üç katman kadının bu üç özelliğini temsil etmektedir.”