Yeşilçam’ın unutulmaz karakterlerinden biri Ahmet Mekin. Sayısız kez izlediğimiz filmlerin usta oyuncusu... Bir Türk’e Gönül Verdim, Bir Adam Yaratmak, Küçük Ağa, Ayağında Kundura, Kadın Asla Unutmaz, Ezo Gelin... Selvi Boylum Al Yazmalım’daki Cemşit rolüyle hafızalara kazındı. Bu yıl 25. kez düzenlenen Adana Uluslararası Film Festivali’nde Onur Ödülü’ verilen Ahmet Mekin ile ödül gecesinden sonra bir araya geldik. 1957’den 76’ya kadar sinemada jön olarak yer aldığını söyleyen Mekin, “Kolayı sevmiyorum. Sevseydim jönlükte devam ederdim. Jönlük kolay, adamları döversin, kızı da alır gidersin. Jönlük beni tatmin etmedi. Önemli olan zor olan karakterleri oynamak. Sinemada başrol diye bir şey kabul etmiyorum” diyor.
Kamera karşısına ilk geçtiğimde en deneyimli oyuncular kadar yaptım. Hiçbir şey de hissetmedim. Ne heyecanlandım ne de endişelendim. Hatta Kenan Pars bana daha önce “Kamera önüne geçince motor dendiği zaman heyecanlanacaksın” dedi. Ben de “En az senin kadar yaparım” dedim ve yaptım.
Evet. Hala da istemiyorum. Ben oyunculuğu, sinemayı hiç düşünmedim. Kenan Pars ve arkadaşlarının baskısıyla girdim. Yapımcılar Kenan’a, Bakırköy’e gidip geliyorlar. Sonra da beni gözlerini kestirdiler. Ben ilk önce hayır dedim. Para verdiler, aldım. Para için başladım.
Severek yaptığım şeyler olmuştur mutlaka. Ama içinde büyük bir tutku şeklinde yok. Bazı arkadaşlarda var. Sinemayı seviyorlar, benim öyle bir tutkum olmadı. Geliyorum, yapıyorum. İşim bitiyor. Sinemayı üç defa bıraktım. Hep bir şeyler yapacağım diye bıraktım ama döndüm. Daha doğrusu döndürdüler.
İşte bu yeteneğe giriyor. Biraz da gözleme. Ben iyi bir gözlemciyim. Hikayeyi okuyup kafanızda bitiriyorsunuz. Sevmiyorum derken de nefret ediyorum değil tabii.
Başka bir iş yapmayacağıma göre iyi ki diyorum.
Etkilendiğim oluyor tabii. Olmaz olur mu?
Bir Adam Yaratmak diye felsefik bir film vardı. Deli mi, değil mi belli olmayan bir adamı oynuyordum. Biraz abartsam deli, normal oynasam olmuyor. O çizgiyi tutturarak sonuna kadar çalıştım. Biraz daha çalışsaydım belki de tımarhaneye ben gidecektim. Yani bazı şeylerin etkisinde kalıyorsunuz. Ama iş bitti mi bırakmak lazım. Bazıları onu özel hayatında da sürdürüyor. Filmde kahraman oynuyorsa özel hayatında da kahraman gibi davranıyor. O iş sette bitiyor.
Tesiri devam eden roller olmadı. Rolün etkisinde kalırsan olmaz. O zaman “Kadirizm” gibi bir şey çıkar ortaya. Her yerde kabadayı olursun ya da aptalı oynuyorsan aptal olursun.
Hayır, tanışmadım. Hiç sete gelmedi. Bazı yazarlar sete gelir. Tanışır. Film hakkında konuşursun. Mesela Küçük Ağa’yı çektiğimizde Tarık Buğra gelmişti. Başka yazarlar da öyle. Hem tanışırlar hem de sizden bir öneri varsa onları da dinlerler. Necip Fazıl’ı hiç hatırlamıyorum. Böyle bir şey olmadı.
Tarık Buğra ile film hakkında görüştük. Benim görüşlerimi aldı ve uyguladı. Çünkü çalışırken motomot çekmiyorsunuz. Bazen oyuncunun da role ilave edeceği şeyler oluyor. Yazar sinemayı düşünerek yazmıyor ki... Roman olarak yazıyor, filme çekilirken de birtakım değişiklikler oluyor.
Film süresince görüştük. Filmden sonra da bir iki kere görüştük.
Mesela Necip Fazıl’ın yazdığı gibi karakterler çok zordur. Zor şeyi seviyorum. Kolay şeyleri sevmiyorum. Sevseydim jönlükte devam ederdim. Kendim bıraktım jönlüğü. 75- 76 gibi bıraktım. Ondan önce jön oynuyordum ben. Jönlük kolay adamları döversin kızı da alır gidersin. Basit. Zor olan karakterleri oynamak. Herhangi bir hikayede ağırlığı olan rolleri oynamak. Jönler düz oluyor. 1957’den 76’ya kadar jöndüm, beni tatmin etmedi. Bir anda karar verdim, öyle yaptım.
İşinizi iyi yapıyorsanız öne çıkıyorsunuz. Sinemada başrol diye bir şey kabul etmiyorum. Kim işini iyi yapıyorsa o başrol. Biri gelir bir filmde 15 dakika oynar, filmi o götürür.
200’ü geçiyordur. Arşivciliğim yok. Saymadım da ama 200’ü geçtiğini biliyorum.
Elbette. Senede on filmde rol alan arkadaşlar olurdu. Yarım gününü bir sette diğer yarısını başka filmin setinde geçirirdi insanlar. Yılda 300’ün üzerinde film çekildiği olmuştu. Şimdi diziler var. Bir haberde okudum. Bir yılda 180 dizi çekilmiş. Bunlardan çok azı tutuyor. Diğerleri atılıyor. Bu durum sinemaya da sekte vuruyor. Kimse sinemaya gitmiyor. Zaten sinemaların çoğu da kapanıyor. Halk da kolaycılığa alıştı evde televizyon izliyor.
Güzel bir film. Halkın sevdiği, yaşamın içinde bir hikaye. Ama bende aşırı bir duygu uyandırmadı. Bugüne kadar rol aldığım hiçbir filmi izlemedim. Al Yazmalım’ı da restore edildikten sonra izledim. Tam 35 yıl sonra. Fransızlar restore ettikten sonra gösterim yapıp beni de davet ettiler. Filmin yapımcısı Arif Keskiner ısrar etti.
Bugünkü dizi işi fabrikasyon bir iş. Haftaya yetiştirilecek diye burada oyunculuk düşünülmüyor. Burada diziyi yetiştirmek peşindeler. Bazen ben yönetmene “Olmadı, içime sinmedi” diyorum “Olmuş abi gayet güzel” diyor.