Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü iş birliği ile açılan “Tam Yerinden” sergisi panoramaya ilham olan şehirlerden İstanbul’a panoramik bakışın tarihini ele alıyor. 360 derecelik şehir manzarasının cazibesini ve yarattığı hayret hissini çıkış noktası olarak alan sergi, daha önce hiç teşhir edilmemiş ve yayınlanmamış anonim bir erken 19. yüzyıl İstanbul panoramasını da ilk kez izleyiciyle buluşturuyor.
Bir Başka Tepeden şiirinin ilk mısrasında “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” der “İstanbul Şairi” olarak anılan Yahya Kemal Beyatlı. Yedi tepeli İstanbul, her tepesinden bambaşka bir lezzette seyir sunar izleyenine. Her tepesi de “tam yerinden” şehri izliyormuş hissi uyandırır. İstanbul’un seyre uygun topografisi, seyir kültürü ile birlikte şehri kayda alma dürtüsünü de besler. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olduğu dönemde İstanbul, hem sanatçıları hem de banileri büyüleyen zengin bir panoramik temsil tarihine sahipti. Özellikle elçilerin himayesinde bulunan sanatçılar ilk yıllardan itibaren bu kapsamlı şehir manzaralarının üretilmesinde önemli bir rol oynadılar. Bir anlamda da İstanbul, şehir manzaralarının bir “panorama”ya dönüşmesinin ilhamı oldu.
360 derecelik şehir manzarasının cazibesi
“Panorama” formunun geçmişini eleştirel bir çerçevede, farklı boyut ve bağlamlarıyla ele alan “Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi” başlıklı sergi geçtiğimiz günlerde Pera Müzesi’nde ziyarete açıldı. Sergi, 360 derecelik şehir manzarasının cazibesini ve yarattığı hayret hissini çıkış noktası olarak alıyor ve bu panoramik etkinin gücünü tarihselleştiriyor. Serginin hikâyesi ve hazırlıkları yaklaşık beş yıl önce, 2018 yılında tıp doktoru ve araştırmacı yazar Müfid Erkal’ın koleksiyonunda yer alan anonim bir İstanbul panoramasının ailesi tarafından Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na bağışlanması ile başlamış. 19. yüzyıl başında yapılmış, 360 derecelik eşsiz bir İstanbul manzarası sunan bu üç buçuk metrelik anonim panorama sergiye ilham kaynağı olmuş.
Serginin küratörleri Çiğdem Kafescioğlu, K. Mehmet Kentel ve M. Baha Tanman’ı Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü çalışanlarıyla birlikte bir masanın başına toplayan bu anonim İstanbul panoraması, uzun bir inceleme sonrasında İstanbul’un tarihi topografyası dair nüansları sayesinde tarihlendirilmiş. 1805 yılı sonrasına ait olduğu kararına varılan panoromanın en vurucu özelliğini keşfetmek ise vakit almış. İnceleme sonunda üç buçuk metre uzunluğundaki bu panoramanın 360 derecelik bir resim olduğu ve çizimin iki ucunda yer alan hamamın aslında aynı binanın parçaları olduğu anlaşılmış.
Panoramik bakışın erken modern dönem örnekleri
Daha önce hiç teşhir edilmemiş ve yayımlanmamış bu erken 19. yüzyıl panoramasının ilk kez gün yüzüne çıktığı sergi, merkezine 19. yüzyıl panoramalarını ve panoramik imgelerini alıyor. Bununla birlikte, panoramik bakışın erken modern döneme uzanan örneklerini de kapsayan ve İstanbul’un bu tarih içerisindeki konumunu yeniden düşünmeye davet ediyor. Pera Müzesi 3. kattaki sergi, bu üç buçuk metrelik anonim İstanbul panoraması ile başlıyor. Üç bölümden oluşan serginin ilk bölümü erken modern döneme tarihlenen panoramik İstanbul görüntülerine ev sahipliği yapıyor. Henry Aston Barker’ın 1800’de İstanbul’da çizdiği, 1801 ve 1802’de Londra’da sergilenen İstanbul panoraması, türün modern tarihinde belirleyici bir ana işaret ediyor. Barker’ın icadı olan “panorama” kelimesi ilk kez bu vesileyle İstanbul’un görünümleriyle bağlantılı olarak kullanılmış ve bu görünümler önce Avrupalı kamunun beğenisine sunulmuş. Sergide, Barker panoramasının ve Londra’da sergilenen resmin orijinal baskılarının yanı sıra, Barker’ın günlüğünden resmin yapılışına ışık tutan notlar ve ressamın yorumlarıyla birlikte resimdeki çeşitli ayrıntılara odaklanan 3D bir animasyon da sanatseverlerle buluşuyor.
Serginin ikinci bölümünü, 19. yüzyıl görsel dünyasına damga vuran panoramik fotoğraflar oluşturuyor. Son bölümü ise farklı formatlarda dolaşımda olan imgeler arasındaki geçişlere ve bunların çeşitli görsel temsil biçimlerinde devam eden bağlantılarına odaklanıyor. İstanbul’u Galata Kulesi’nden bakışla tasvir eden bu benzersiz eserden ilhamla oluşturulan sergiye, 360 derecelik tarihi şehir manzarasını merkezine alan interaktif bir dijital deneyim alanı da eşlik ediyor.
Barker’dan Robertson’a panoramik bir seçki
Seutter, Merian, Feraud, Barker, Gudenus, Schranz, Melling, Dunn, Robertson gibi İstanbul’a panoramik bakan sanatçıların çalışmalarından bir seçkiyi bir araya getiren sergi, yangın felaketlerinden sanayileşmeye, panoramaların İstanbul tarihinin farklı unsurlarını belgelemekte nasıl kullanıldığını, üretildikleri döneme atıfta bulunan örneklerle gözler önüne seriyor. Sergiye kent, mimarlık, sanat, fotoğraf ve modern tüketim tarihlerini panoramik imgeler çerçevesinden yeniden okumayı amaçlayan makaleler içeren kapsamlı bir katalog eşlik ediyor. Kitapta, Erkki Huhtamo, Çiğdem Kafescioğlu, A. Hilal Uğurlu, Namık Günay Erkal, M. Baha Tanman, Ahmet A. Ersoy, K. Mehmet Kentel ve Tarkan Okçuoğlu’nun panoramik mecra ve İstanbul’un bu mecra içindeki yerini tarihsel çerçevede ele alan makaleleri yer alıyor. İstanbul’un panoramik temsilin küresel tarihindeki yerine dair kapsamlı bir bakış sunan “Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi”, 24 Mart 2024 tarihine kadar Pera Müzesi’nin 3. katında ziyarete açık olacak.
Şehri “Tam Yerinden” görme fırsatı
Yunanca “pan” ve “horama” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan panorama “tüm-manzara” anlamına geliyor. Panorama kelimesi gezici portre ressamı Robert Barker tarafından 1700’lerin sonunda icat edildi. Barker’ın panoraması, bir rotundanın duvarlarında sergilenen ve yapının ortasına inşa edilen bir kule-platformdan izlenen dev bir resim ve bu resmin halka açık gösterisi ve bunu ifade etmek için uydurulan bir kelimeyi kapsıyordu. Robert ve kendisi gibi ressam oğlu Henry Aston Barker, Londra’da İstanbul panoramalarının reklamını yaparken izleyicilerine “Şehri sanki tam yerindeymiş gibi görme fırsatı” sunduklarını vurguluyor; çizdikleri İstanbul panoramasının Galata Kulesi’nden, yani “tam yerinden” çizildiğinin altını çiziyorlardı. Mekânda fiziksel varlıklarıyla bulunduklarını ve kişisel gözlemlerini resmettiklerini vurgulayan, dolayısıyla da şehir portrelerinin gerçekçiliğinin altını çizen çok sayıda gezgin ve ressamın sözlerinin yankısı olan bu ifade, Pera Müzesi’ndeki serginin başlığına da ilham oldu.