Filistin müziğini dünyaya tanıtan ud üçlüsü Le Trio Joubran, 24 Kasım Cuma akşamı Maslak TIM Show Center’da Epifoni organizasyonuyla müzikseverlerin karşısına çıkacak. Ud ve Arap lavtasının en büyük virtüözlerinden olarak gösterilen Jourban kardeşler enstrümanlarını kendi ruhlarının sesi ve bedenlerinin çarpan kalbi olarak ifade ediyor. Ülkelerindeki savaştan bir hayli tedirgin olan grup tüm insanlık gibi olanı biteni anlamaya çalışıyor. Savaştan müziklerine en bilinmeyenlerini “Le Trio Joubran” ile Yeni Şafak Pazar Eki’ne özel konuştuk.
* Müziğinizin temelini oluşturan Filistin kültürü ile başlamak istiyorum. Takip ettiğimiz kadarıyla Filistin’deki durum her geçen gün daha zorlaşıyor. Filistin şu anda nasıl?
Ne yazık ki Filistin başka bir tarihi an yaşıyor, dünya Nakba tarihinin daha acımasız ve silahlı saldırgan politikalarla tekrarlanmasını izlerken, Filistinliler hayatlarının en zor dönemlerini yaşıyorlar. Siyonist hükümeti, daha fazla toprağı işgal etmek için ilk saldırı olarak yerleşimcileri istismar ediyor, ardından ağır silahlı askerler tarafından desteklenerek Filistin toprağına yerleşiyor. Filistinliler evlerini, tarihi zeytin ağaçlarını, topraklarını kaybediyor ve Filistinliler uluslararası alanda haksız yere suçlanıyor. Bu vahim durum aslında bizim müziğimizin güçlü bağını oluşturuyor, çünkü Filistin bizim gerçeğimiz ve müziğimiz içimizin, inançlarımızın ve ahlakımızın yansımasıdır. Sahneye çıktığımızda veya evde beste yaptığımızda, bu görüntüler, gözlerimizi kapattıktan sonra gözümüzden önünden geçenlerin parçasıdır.
* Filistinli olmak dünyada zor mu? Mesela isteğiniz halde konser veremediğiniz ülke var mı?
Sadece müzisyen olarak müziğimize, işimize ve insan olarak misyonumuza karşı bir görev olarak dünyanın her yerinde konser verebilmeyi istiyorum, ancak elbette diğer lobi Filistin kültürünü ve gerçekliğin sözünü yaymaya karşı çıktığı için, her yerde konser verebilmekte zorluk çektiğimizi görüyoruz. Gerçeği saklamak isteyenler için tehdit oluşturuyoruz, çünkü kariyerimiz ve müziğimiz aracılığıyla Filistin’in var olduğuna ve Filistinlilerin yaşama ve topraklarını savunma hakkına sahip olduğunun canlı kanıtını gösteriyoruz. Ülke isimlerinden bahsetmeye gerek yok sanırım, hangi ülkelerin Filistin’in yanında yer aldıklarını ve hangi ülkelerin Filistin’e haksız yere karşı çıktıklarını hepimiz biliyoruz, çünkü sonuçta Filistin’in uğruna savaşılacak insanlık davası olduğu açıktır ve bütün ülkeler Filistin’in yanında olduklarını göstermek istiyorlar, ama medyanın perde arkasındaki gerçek başka.
* En son Paris’te yaşıyordunuz. Orada yaşamaya devam ediyor musunuz ve neden Paris? Dünya farklı ülkelerden nasıl görünüyor?
Kariyerimize aslında Paris’te yaşayarak başladık, çünkü kültürel ortam ve resmi yapı, müzisyenin üretmesine, performans sergilemesine ve müziğin (Fransız toplumuna ve müzik piyasasına girebilirse) büyümesine izin veriyor. Geniş bir dinleyici kitlesine ulaşılabilmek ve Fransız kültürel ortamının bir parçası olabilmek için Fransa’nın her şehrinde ve her köyünde 700’den fazla konser verdik. Bugün her birimizin ailesi var ve Fransa hâlâ etkinliklerimizin ve üretimlerimizin çoğunu gerçekleştirdiğimiz piramidin merkezidir. Elbette Filistinli olmaktan gurur duyuyorum, dünya evrenin her açısından aynı görünüyor.
* Ud ile Doğaçlama yapıyorsunuz bir nevi caz diyebilir miyiz? Doğaçlama yaptığınız için soruyorum?
Aslında doğaçlamayı çok yapıyoruz, ama farklı bir yönden bakıyoruz. Doğu müziğindeki doğaçlama en başından beri var ve doğaçlama da makam kurallarına dayanıyor, müziğin kökeni olan dualardan geliyor ve bu cazdan çok önce buradaydı, söz konusu doğaçlama olduğunda, cazın yaklaşımda biraz oryantalizm olduğunu görüyorum.
* Konya ve İstanbul’da konserler verdiniz. Türkiye’de sizi en çok ne etkiledi?
Türkiye’de çalmaktan her zaman etkilendik ve zevk aldık, çünkü hem müziksel hem kültürel olarak birbirimize bağlıyız. Hayranlarımızın müziğimize aşık olduğunu görmek etkileyici ve her gelişimizde dinleyicilerimizin arttığını ve bizi sabırsızlıkla beklediğini görüyoruz. Türk halkımızla daha büyük bir bağ kurmak istiyoruz.
* Ud çalmak kadar işin mutfağına da hakimsiniz. Ud yapmak kulaklara dayanıyor sizde. En basit haliyle ud bize ne anlatmak istiyor?
En önemlisi yüreğinizi ve içinizi takip etmektir, eğer ud veya başka müzik aleti ile içinizi, hissinizi ve acınızı ifade etmek için elinizden gelenin en iyisini yapıyorsanız, o zaman müziğin ve müziği yapmanın en basit formlarında dinleyicilerin yüreklerine ulaşmayı başarmak için doğru yoldasınızdır.
* İnternette sizin müziğiniz için "kişinin iç hesaplaşma mekanizmasını devreye sokuyorlar" deniyor. Ne düşünüyorsunuz?
Biz sadece müziğimizin duygusal, hayali olduğuna inanıyoruz, insanların dinlerken hikayelerini ve acılarını onunla ilişkilendirmelerini sağlıyor, insanların gülümsemelerine ya da ağlamalarına izin veriyor ya da onlara düşünmek ve kendi içleriyle yeniden bağlantı kurmak için alan sağlıyor. Müziğimiz acı verici gerçeklikten geliyor, müziğimiz derin bir aile bağından geliyor, müziğimiz insanlığımızın çizgilerini kağıda yeniden dökmek için geliyor. Bu takipçilerimize aktarılmışsa, çok gurur duyuyoruz.
* Son olarak konseriniz de bizi neler bekliyor?
Triou Joubran, halkımızın her zaman canlı izlemek için sabırsızlandığı ve canlı çalmaktan her zaman keyif aldığımız, her seferinde farklı bir boyut kazandırdığımız ve özgün renklerini halkla birlikte genişlettiğimiz “Best Of” müziklerinden bazılarını içeren yeni albümleri The Long March’ı ağırlıklı olarak seslendirecek.