Cemil Meriç’in “Kaderimi tayin eden bir başka kitap da İbrahim Ethem’in Terbiye-i İrade başlıklı eseridir. Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim” sözleriyle anlattığı İrade Terbiyesi, yıllar sonra yeniden neşredildi. Meriç’in Bu Ülke kitabında bahsi geçen eser, Türk yayıncılığı tarafından uzun yıllar Jules Payot’ya ait İrade Terbiyesi ile karıştırılmış ve Payot’nun eseri “Cemil Meriç’in tavsiyesi” mottosuyla tekrar tekrar basılmış. Ketebe Yayınları etiketiyle yeniden okuyucuya sunulan Dr. Ethem Bakar’a ait İrade Terbiyesi, hem bu vahim hataya dikkat çekiyor hem de kitabın müellifinin hüviyetini ilk kez gün yüzüne çıkarıyor. İrade Terbiyesi, Ketebe Yayınları’ndan aynı anda hem özgün hem de sadeleştirilmiş metni ile okuyucuya sunuluyor. Sadeleştirilmiş metni hazırlayan Dr. Ömer Faruk Can, neşredilen bu çalışmanın hikâyesinin kardeşi Fatma Zehra Can ile başladığını anlatıyor. Hattat Fatma Zehra Can, ülkece salgına yakalandığımız günlerde Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in Gençlerle Başbaşa kitabını okurken, Başgil’in kitabında Jules Payot’nun İrade Terbiyesi’nden övgüyle bahsedip “Bu kitap elime 18’li yaşlarımdayken geçmeliydi” sözlerinden çok etkilenmiş. 18’li yaşlarını geçmiş olmanın verdiği geç kalmışlık hissiyle Payot’nun eserini edinmiş. İnternette yazar ve İrade Terbiyesi hakkında küçük bir araştırma yaparken kitabın yazarıyla ilgili bir karışıklık olduğunu görmüş. Okuduğu kaynaklardaki “Dr. Ethem’in Terbiye-i İrade’si Payot’nun birebir tercümesi mi yoksa başlı başına bir telif eser mi” tartışmaları ve Cemil Meriç’in aslında Payot’nun değil, Dr. Ethem’in yazdığı kitabı tavsiye ettiğinin belirtilmesi gibi hususlar dikkatini çekmiş. Ayrıca yaptığı araştırmada eserin daha evvel çalışılmadığını da teyit edince Tulû Uysal’la birlikte eser üzerine çalışmaya başlamışlar. Dili oldukça ağır; psikoloji ve felsefe yönü baskın bu metnin her kesimden, her yaştan okuyucuya ulaşabilmesi adına eserin sadeleştirilmesi söz konusu olunca da projeye Ömer Faruk Can dahil olmuş. Böylece çalışma hem özgün hem de sadeleştirilmiş metin olmak üzere iki ayrı kitap halinde okurla buluşmuş. İrade Terbiyesi veya özgün adıyla Terbiye-i İrade kitabını sadeleştirerek yayıma hazırlayan Dr. Ömer Faruk Can ile konuştuk.
Dr. Ethem’in ilk maksadı Payot’nun eserini çevirmek iken tercüme ile yetinmeyip niçin telif bir eser ortaya koyma ihtiyacı duymuş?
Dr. Ethem, eserinin girişinde ilkin Payot’nun İrade Terbiyesi’ni çevirmeyi düşündüğünü, ancak sonra bundan vazgeçtiğini söylüyor. Bunun en önemli sebebi, Payot’dan sonra irade terbiyesine dair yeni eserlerin ortaya konulmuş olması. Gün geçtikçe büyüyen bir literatür var. Dolayısıyla Payot’nun kitabı bazı hususlarda artık demode kalmaya yahut aşılmaya başlıyor. Ethem, bu yeni bilgileri de aktarmak istiyor. Yani Batı’da bu konuda biriken müktesebatı bir bütün olarak Doğu’ya nakledeyim, bunu yaparken de mevcut yöntemleri sentezleyip yeni bir usûl ortaya koyayım diyor. Bir diğer sebep ise muhatap kitleyle alakalı; Payot üniversite gençliğine hitaben yazıyor. Aslında Ethem’in de öncelikli muhatapları gençler; ancak bunun yanı sıra o bütün insanlara hitap etme arzusunda. Öte yandan Dr. Ethem meslekî kariyerinin ilk yıllarını irade terbiyesine hasretmiş biri. Bundan ötürü bu konuda kendi fikirlerini yazıya geçirmek ve böylece kaybolmasını engellemek arzusunda. Son olarak ise o, kitabının sırf Osmanlı değil, bütün ilim âleminde irade terbiyesinin geldiği güncel noktayı gösterecek bir mahiyette olmasını arzuluyor ve bütün bu sebeplerden ötürü tercümeden vazgeçip telife yöneliyor.
Mevcut literatürde “Doktor Ethem” imzası ile geçen Terbiye-i İrade kitabının Dr. Ethem Bakar’a ait olduğunu nasıl tespit ettiniz?
Eseri sadeleştirirken bir taraftan da müellifin hüviyeti meselesi kafamı kurcalayıp duruyordu. Zira kitapta müellif sadece “Doktor Ethem” olarak geçiyordu. Bunun dışında elimde yalnızca, eserin birinci ve ikinci baskısında yer alan “Osmanlı Selanik Hastahanesi Tabibi”, “Paris Hastahaneleri Cemiyet-i Tıbbiyesi Azasından” ve “Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye Muallim-i Sabıkı” bilgileri vardı. Bu bilgilerden yola çıktım. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde neşredilmiş mecmuaları, salnâmeleri yani yıllıkları, kitapları ve gazeteleri taradım. “Doktor Ethem”leri listelemeye başladım. Pek çok Dr. Ethem vardı; Ethem Vassaf, Ethem Akif, Ethem Bakar, Ethem Murad, Ethem Necdet, İzmir’de bir başka Ethem vs. Araştırmalarım esnasında bir müzayedede Dr. Ethem antetli bir reçeteye rastladım; 1928 tarihliydi. Doktoru tavsif eden bilgiler, kitapta yazan, az önce söylediğim bilgilerle aynıydı. Dolayısıyla bu doktorun kitabın müellifi Dr. Ethem olduğu kanaati hasıl oldu. Reçetedeki diğer bilgiler de çok kıymetliydi; Şişli’de Sebuhyan Apartmanı’nda muayenehanesi olduğunu buradan öğrendim. Ayrıca yine bu reçetede doktorun, verem hastalığını “pnömotoraks” ile kesin tedavi ettiğine dair bir ibare vardı. Bu ibare hayati bir rol oynadı Dr. Ethem’in hüviyetini belirlemede. Zira daha önce literatür taraması yaparken Sıhhat Almanakı adlı eserde Ethem adında bir doktorun “Verem ve Pünömotoraks” başlıklı yazısına rastlamış, ama buradan bir neticeye varamamıştım. Reçeteden elde ettiğim yeni bilgilerle bu Ethem’in aradığım kişi olduğuna dair kanaatlerim iyice pekişti. Bu eserde Dr. Ethem’e ait bir de fotoğraf vardı. Fakat yine de nihai bir karara varmak için henüz erkendi. Zira bu eser 1933’te basılmıştı ve soyadı kanunu iki yıl sonra yürürlüğe girecekti. Dolayısıyla hangi soyadını aldığını bulmak ve hüviyetini açıkça ortaya koymak için başka izler gerekiyordu. Gazeteleri taramaya devam ettim; bulduğum Ethem’lerin izini sürdüm. Bir gazetede Dr. Ethem Bakar’ın ölüm ilanına rastladım. Şişli’deki evinde vefat etmişti ve ertesi gün Üsküdar’da defnedilecekti. İlanda İstanbul Tıp Fakültesi’nin eski hocalarından olduğu yazıyordu. Malum Mekteb-i Tıbbiye daha sonra bu ismi almıştı. İlanda zikredilen öldüğü apartman, aradığım Ethem’in Şişli’deki muayenehanesine çok yakındı. Bu bilgilerden sonra artık Ethem Bakar’a yoğunlaştım. Üsküdar’da nereye defnedildiğini bulmaya çalıştım. Bülbülderesi’ne gömüldüğünü öğrendim. Sağ olsun, mezarlık görevlilerinin yardımıyla mezarı buldum. Mezara dört kişi gömülmüştü. İlki Ethem Bakar’ın 1930’da ölen oğlu Hikmet Ethem’di. Sonra sırasıyla kendisi, karısı ve kızı gömülmüştü. Mezarda dikkati çeken bir başka şey ise oğlu Hikmet’in fotoğrafının bulunmasıydı. Bu fotoğraf, Sıhhat Almanakı’nda gördüğüm fotoğrafla inanılmaz bir benzerlik içindeydi. Yapbozun parçaları neredeyse tamamlanmıştı. Bu sırada literatürü tekrar tararken elde ettiğim yeni bilgiler sayesinde kitabın müellifinin Dr. Ethem Bakar olduğuna dair şüpheler ortadan kalkmış oldu.
Dr. Ethem’in kaleme aldığı İrade Terbiyesi bize neler söylüyor?
Bu kitap bize kişinin iradesini terbiye yolculuğuna dair kapsamlı bir yol haritası sunuyor. Baştan söylemek gerekirse bu kesinlikle bir “kişisel gelişim” kitabı değil. Dolayısıyla havalarda uçmuyor, ayakları yere basan tavsiyeler veriyor. Bunun öncesinde ise meseleyi ilmî zeminde inceleyip psikolojik, felsefi ve tıbbi değerlendirmeler yapıyor. Ama eser bir felsefe eseri değil. Yahut tamamen teorik bir eser de değil. İradesini terbiye etmek isteyenlerin karşılaşabileceği sorunlar ve bunları aşma yolları anlatılıyor. Eser, ahlakın değişmeyeceğini dolayısıyla iradenin terbiye edilmesinin mümkün olmadığını iddia eden teorilere karşı çıkıyor. Keza insanın iradesine tam anlamıyla hâkim olduğunu savunan özgür irade teorisini de reddediyor. Kitapta insanın fiillerinin iç ve dış sayısız pek çok sebebin bir sonucu olarak meydana geldiği anlatılıyor. Bu sebeplerden bazılarına nüfuz edemesek de etki edebileceğimiz birçok sebebin bulunduğu, dolayısıyla iradenin de bu nokta-i nazardan terbiye edilebileceği örneklerle belirtiliyor. Çeşitli yollar, alternatifler zikrediliyor.
Ethem, eserini iki kitap halinde düzenlenmiş. İlk kitap teorik, ikinci kitap ise pratik yani uygulama ağırlıklı. İlk kitapta iradenin ne olduğu, irade terbiyesinin mümkün olup olmadığı, buna dair teoriler, iradenin ruhsal unsurları, psikolojisi ve nefse hâkimiyetin imkânı gibi konulara değiniyor. İkinci kitapta ise iradenin güçlendirilmesi için gerekli vasıtaları açıklıyor. İkinci kitap üç ana bölüme ayrılmış. Burada fikirler, duygular ve fiillerin birbiriyle sıkı münasebetine değiniliyor ve psikolojinin rehberliğinde iradenin nasıl terbiye edilebileceği etraflıca ele alınıyor. İnsanı kötüye sevk eden fikir ve duygularla nasıl mücadele edileceğine dair yollar gösteriliyor. Eserde en çok Payot’dan yararlanılmış. Ethem, yazara hak ettiği değeri de vermiş. Bununla birlikte onda olmayan birçok bahsi de eserine ilave etmiş. Çok daha sistematik ve kapsamlı bir eser ortaya koymuş. Ciddi emek sarf ettiği ortada. Dolayısıyla Payot’yu birçok hususta aşmış. Ayrıca eserini edebi zevki olduğunu gösterecek bir surette kaleme almış.
nEser günümüzden yaklaşık 100-115 yıl önce basılmış. Eser bugünün sıradan bir okuruna, bir lise veya üniversite öğrencisine hitap ediyor mu?
Her ne kadar yüz küsur yıl önce yazılmış olsa da, aradan geçen zaman zarfında dünya son derece büyük savaşlar ve değişimler yaşasa da insanın insan olmak vasfı hâlâ aynı. Hırsları, amaçları, hedefleri, endişeleri, umutları, sevgileri ve öfkeleriyle insanlar iradelerini terbiyeye hâlen ve belki daha da fazla muhtaç. Zira çeldiriciler günümüzde çok daha fazla ve insanı daha fazla meşgul etmekte. Bununla birlikte, tabii eserin yazıldığı dünyayı da göz önünde bulundurmamız ve eseri buna göre okumamız lazım. Eleştirel okumadan bahsediyorum. Sadece bu eseri de değil, elimize aldığımız, beşer kaleminden çıkan her eseri, bu ister Cemil Meriç’in, ister bir üniversite hocasının, isterse bir diğer entelektüelin vs. tavsiyesi olsun, eleştirel okumayı özümsemeli ve her okuduğumuzu bu imbikten geçirmeliyiz. Ayrıca tabir caizse eserden önce müessirin, yani yazarının düşünce dünyası ve zihnî yapısını da bilmemiz bize çok fayda sağlar. Herkes kendi zamanının çocuğudur. Bu noktadan esere baktığımızda, Dr. Ethem’in devrin popüler cereyanlarından etkilendiğini görüyoruz. Pozitivist, maddeci ve ilerlemeci anlayışa sahip. Terakki ve tekâmül kavramları onun düşünce dünyasını şekillendiren kavramlar. Bu tabii o dönem münevverinin genel yaklaşımı. Bu anlayışın günümüzde, Batı’da da artık pek revaç bulmadığını söylememiz lazım. Bunun yanında Ethem’in yönü tamamen Batı’ya dönük diyebiliriz. Ondaki medeniyet idraki Batı merkezli. Ona göre güzellikler Batı’da birikmiş, Doğu ise bundan mahrum kalmış. Zaten bundan dolayı kitabın girişinde “Batı’nın irfan hazinesi”ni Doğu’ya aktarma misyonu edindiğini ilan ediyor. Kitaba bolca yerleştirdiği vecizelerde yahut diğer kısımlarında bu anlayışı açıkça görüyoruz. Referanslarını neredeyse hep Batı’dan almış, Doğu’yu tabir caizse yok saymış yahut görmezden gelmiş. Fakat her halükârda kıymetli bir eser ortaya koymuş. Eser, işte bu problemli bakış açısı da nazar-ı dikkate alınarak okunmalı.
”Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’den 1901’de mezun olan Dr. Ethem, Fransa’ya giderek dahiliye ihtisası yapıyor. Jules Payot’nun İrade Terbiyesi ile kuvvetle muhtemel ilk kez bu esnada karşılaşıyor. Meslekî kariyerine baktığımızda Ethem’in ilk yıllarda irade terbiyesi konularına, sonraki yıllarda ise verem hastalığına kendisini hasrettiğini görüyoruz. Veremin tedavisine dair pek çok ilmî çalışma ve seyahat yapmış.”