İmge ve dava şairi Ömer Erinç

04:0015/10/2024, Salı
G: 15/10/2024, Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Şiirlerini müstearla okurla buluşturan Duran Boz, Ömer Erinç adıyla Sevdanın Hükmü Baki Defteri’ni yayımladı. Modern şiirin imkânlarını özgürce kullanan Erinç, imgelerle örülü kapalı anlatımını Cahit Zarifoğlu’ndan, gelenekle ilişkisini Sezai Karakoç’tan, politik duruşunu ise Nuri Pakdil’den alıyor.

Erdem Dönmez

Ömer Erinç, Duran Boz’un müstear ismi. Bir kültür şehri olan Kahramanmaraş’ın bugün de aynı misyonu sürdürmesinde büyük pay sahibi olan Boz, şiirlerini genellikle müstear isimlerle yayımlar. Nisan 1985’te Maraş’ta yayın hayatına başlayan İkindiyazıları dergisinde şiirleriyle görünürlük kazanan Boz, burada kendi isminden ziyade Ömer Erinç ve Ömer Erdem müstearlarını kullanır.1 İlk kitabı 1991’de yayımlanan Erinç’in 1980-2006 arasında kaleme aldığı şiirleri Sevdanın Hükmü Baki Defteri adı altında bir araya getirildi. 1980 sonrası Türk şiirinin karakteristik özelliklerini yansıtan bu şiirlerde kendisini sürekli yenileyen bir anlayış hâkim. Bu durumun şairin gençlik yıllarından itibaren dergicilik faaliyetlerinden hiç uzaklaşmamasından, pek çok derginin hem mutfağında hem de yazar kadrosunda bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir.


Sevdanın Hükmü Bakı Defterı Ömer Erınç Toplu Şıırler (1980-2006) Hece Yayınları Eylül 2024 248 Sayfa

GELENEĞE YASLANAN SÖYLEM

Modern şiirin imkânlarını özgürce kullanan Ömer Erinç, imgelerle örülü kapalı anlatımını Cahit Zarifoğlu’ndan, gelenekle ilişkisini Sezai Karakoç’tan, politik duruşunu ise Nuri Pakdil’den alıyor. Bu bağlamda 1980 sonrası Türk şiirinde söz konusu çizgiye yerleştirilebilecek olan Arif Ay, Hüseyin Atlansoy, Osman Sarı, İhsan Deniz gibi şairler arasında ismini zikretmek mümkün. Ömer Erinç’in özellikle geleneksel imajları modern bir dille yeniden ürettiği dizeler dikkat çekici yoğunlukta. Klasik şiirin büyüsünü modern edebiyata taşıyan bu tarz söylem, onun hem modern hayat karşısında duruşunu keskinleştiriyor hem de poetik tutumunun genel çerçevesini ortaya koyuyor. Sadece klasik şiirden değil, Kur’an-ı Kerim’den ve peygamberler tarihinden de esinlenerek kaleme aldığı pek çok şiir mevcut. “su söyler/insanın yanılgısını/toprak konuşur/dağ yankılanır/kahrından uçar kayalar/aşk kotarılmadan/hüzün paylaşılır aramızda” (“Bir Gün Toplanır”, s. 34) dizelerinde Asr suresini, “testilerde ömrün çözeltisi/kuşlar/kahırlara kanat çatar/bir gök yarışıyla/alevler akıtarak gözlerinden” (“Çözelti”, s. 19) dizelerinde Fil suresini, “güvercin uçuşlarından/iz taşıyan mektuplarla/çocuk/odanın bir köşesinde/küçük küçük/açılan kitaptır” (“Güvercin Uçuşlarında”, s. 38) dizelerindeyse Alak suresinin etkisini görmek mümkün. Ayrıca Habil-Kabil meselinden başlayarak Hz. Nuh, Haz. Davut, Hz. Eyüp ve Haz. Yusuf kıssaları da tahkiyeli dile dönüşmeden imgesel düzlemde şiirlerde sıklıkla işleniyor; “Karanfil Yoğuran Irmaklar”da Yusuf peygamber kıssası modern bir biçimle yeni bir söyleme dönüşüyor.

KENT VE ZAMAN

Şiirlerde sıklıkla kent karşıtı bir duruş dikkat çekiyor. Bilhassa Karakoç’tan ödünçlenen “balkon” imgesi, kent karşıtı şiirlerin pek çoğunda, aynı duyarlılıkla işleniyor. Kent, sıklıkla ölümü anıştırıyor. Kente bağlı olarak modern hayatın getirdiği yapaylık, ekonomi ve teknolojiye alternatif olarak tabiat vurgusu öne çıkıyor ve tabiat, romantik bir kaçış mekânı olmaktan ziyade modern hayatla başa çıkmanın en keskin yolu olarak işlev görüyor. İnsandan tabiata, tabiattan insana sıklıkla yapılan aktarmalarla insan doğasının özü ve saflığı açığa çıkarılıyor. Tabiat ayrıca, sunduğu tefekkür imkânı vesilesiyle, ilk emre uygun bir yolla kâinatı okumanın yollarını açıyor. Kitabın son dizeleri, tabiat ve kent arasındaki karşıtlığın şairin esaslı meselelerinden biri olduğunu gösteriyor: “olmazlarımı olur kılan dünya/ateşe batmış günahların vesikası/mutsuz ama kendinden emin/evler dolusu tüketim/kareleri boyunca bir reklam filminin/merhaba iflas/merhaba kardeşim toprak” (“Yağmur Toplayan Irmaklar”, s. 248).

Şiirlerde yine modern kent hayatının tenkidi, zaman teması üzerinden de sürdürülüyor. “yay”, “yaprak” gibi farklı anıştırma ve imgelerle sınırlılığı ve geçiciliği vurgulanan zaman, “evvelden ahire” ifadesiyle genişliyor, modern çizgisellikten ziyade geleneksel döngüsellik biçiminde algılanıyor. “sen zamanı çaldırdın” (“Sürgün”, s. 40) dizesinde görüldüğü gibi zamanı elinden alınarak kendiliğinden uzaklaşan insanın modern hayat içerisinde kaybolmuşluğu ve başıboşluğu vurgulanıyor. Ömer Erinç, modern zaman ve mekân tarzına karşı ideolojik bir duruşla da tepki veriyor. Bu bağlamda Nuri Pakdil çizgisini benimseyen şair, “mülkiyet”, “siyasa”, “emek” gibi Pakdil’den ödünçlediği imajlarla, zaman zaman yinelenen “eylem” vurgusuyla ve özellikle Kudüs üzerine geliştirilen duyarlılıkla söz konusu duruşun kaynağına işaret ediyor. Ancak bu ideolojik yönelimde angaje bir dile düşmekten de uzak duruyor.


KELİME KADROSU

Ömer Erinç, oldukça hareketli bir dokuya sahip olan şiirlerinde bazı imajları sıklıkla tercih ediyor. Deve, çöl, zeytin, şebboy, yağmur, ırmak, kent, balkon bunlar arasında sıralanabilir. Özellikle su metaforunun geniş bir çağrışım alanı bulduğuna dikkat çekmek gerekir. Ayrıca şiirlere mavi rengin de hâkim olduğu görülüyor. Mavi yalnızlık, sonsuz mavi, mavi şövalye, sümbül mavisi, mavi ruh, mavi göz gibi tamlamalarla kullanılan mavi ve tonları; yeniliği, aydınlığı, umudu, saflığı ve sonsuzluğu imliyor. Şiirlerde gündelik hayatta artık karşılık bulmayan, arkaik ya da yerel ağızlarda kalan kelime kadrosu da hareketli bir söyleyiş imkânı sağlıyor. Savatlı, eşkin, palamar, dulda, çıngı, savan, çavlan, kağşamak, karangu, suvarmak, çerağ, çıvgın, turaç gibi kelimelerle şairin kendine ait bir dil dünyası kurguladığı söylenebilir.


ÖZ-BİÇİM DENGESİ

Ömer Erinç’in şiirlerinde yoğun biçimde uygulanan eksiltili dize yapısı, anlamı muğlaklaştıran en temel etken olarak değerlendirilebilir. Ayrıca dilin deforme edildiği dizelerle de anlamın çoğaltıldığını söylemek mümkün. Özellikle cümle düzeyinde gerçekleşen deformasyon, kısa ve vurucu şiir cümlelerinin oluşmasını sağlıyor. Erinç, şiirin ses değerini de ihmal etmeyerek zaman zaman ses yinelemelerini de biçimsel bir oyuna dönüştürüyor. Bilhassa şiirin açılımında çıpa vazifesi gören bu tür dizeler, biçim ve öz arasındaki dengeye işaret ediyor. Erinç, son dönem şiirlerinin bazılarını doğrudan ses tekrarları üzerinden kuruyor. Modern söyleyişin daha da belirginleştiği bu tür örneklerle basit gibi görünen ancak yüksek etkiye sahip dizeler ortaya çıkıyor. “hayat/iki damla su” (“Gül Beyaz”, s. 211) ve “dil çürür konuşmazsa gövde” (“Üryan”, s. 231) gibi sehl-i mümteni denebilecek dizeler son dönem şiirlerde dikkat çekiyor. Genel olarak şiirlerin ses örgüsü vasıtasıyla tempoyu hiç düşürmeyen Erinç, yer yer Kur’an-ı Kerim’i hatırlatan bir üslup tercih ediyor. “alın teri tezgâhlarınca bilenir kas” (“Sergilenir Bir Daha”, s. 27), “sessizdir; anlam/köpüklene köpüklene aktığı yerde” (“Gelişine Övgü”, s. 174), “mavi bardağım/iğ sesi/boncuk sesi/seni dokurum/ey kalbim/ey kalbimin gamı” (“Senfoni”, s. 191) ve “yürür yaşamak tavrını anlatan mecazların ordusu” (“İnşirah”, s. 230) gibi dizelerde şairin poetik tavrının ipuçlarını yakalamak da mümkün.





#ömer erinç
#edebiyat
#aktüel