Güneydoğu Anadolu Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (GATHİB) tarafından Ticaret Bakanlığı desteğiyle bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Doku Kumaş Tasarım Yarışması’’nda ödüller sahiplerini buldu. Ödül alan gençler bu yıl iklim ve çevre sorunlarına eserleriyle dikkat çekti.
Göçler, eriyen buzullar, denizlerin kirliliği, küresel ısınma… Dünya olağanüstü bir zorluktan geçiyor. Bir gün depremle uyanıyoruz, bir gün sel, bir gün yangın… Dünyanın en görkemli sektörlerinden biri olan moda ve tekstil ise belki de çevreye en fazla zarar veren sektörlerin başında geliyor. Sektörde doğaya zarar veren hammadde üretimi, üretim süreçleri, su tüketimi, kimyasal maddeler, atık yönetimi ve ambalajlar gibi daha saymakla bitmeyecek kadar çok madde var ne yazık ki.
Genç tasarımcıları Türk tekstil sektörüne kazandırmak için Güneydoğu Anadolu Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (GATHİB) tarafından Ticaret Bakanlığı desteğiyle bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Doku Kumaş Tasarım Yarışması’’na bu yıl gençlerin dünyanın en kritik sorunlarından yola çıkarak hazırladığı çevreci tasarımlar damga vurdu. Gençler dünyanın sorunlarına dikkat çekmek ve daha güzel bir gelecek için kumaşları ilmek ilmek dokudu. Toplam 1 milyon 450 bin TL ödüllü yarışmanın kazananları geçtiğimiz hafta Gaziantep’te gerçekleştirilen törenle açıklandı. Önceki yıllarda olduğu gibi dokuma, örme ve baskı olmak üzere 3 ayrı kategoride düzenlenen yarışmaya 29 tasarımcı katıldı. 116 tasarımın finalde yarıştığı Doku Kumaş Tasarım Yarışması’nda Sürdürülebilirlik Özel Ödülü de yer aldı. Dokuma’da Efekan Türker, Örme’de Çağla Çokgezen; Baskı’da Tuğba Kar birinci olarak 225 bin TL’lik para ödülü almaya hak kazanırken, İkincilere 150 bin ve üçüncülere de 75 bin para ödülü verildi. Yarışmada 100 bin tutarındaki “Sürdürülebilirlik Özel Ödülü’’ ise Selin Bulut’un oldu. Her kategorinin birincileri Ticaret Bakanlığı tarafından yapılacak olan değerlendirme sonunda uygun görülmeleri halinde 1 yıl süre ile uluslararası düzeyde kabul görmüş yurt dışındaki tasarım okullarında eğitim görme imkânına sahip olacak. Bunların haricinde kategorilerinde ilk 5’e giren yarışmacılar, yurt dışındaki bir Tekstil ve Moda Fuarı’nı ziyaret edecek. Yeni Şafak Pazar olarak; Dokuma Kategorisi birincisi Efekan Türker ve beşinci olan Dilek Selçuk, Örme Kategorisi birincisi Çağla Çokgezen ve ikinci olan Edanur İmanlı ve Sürdürülebilirlik Özel Ödülü’nü kazanan Selin Bulut ile konuştuk.
Tüm canlılar ilk haline döner
Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü öğrencisi Tuğba Kar ise Baskı Kategorisi’nde “Nested ‘Döngüsel İletişim” isimli projesiyle birincilik elde etti. Doğadan ilham alan biri olduğunu söyleyen Kar, “Doğanın bize sunduğu o eşsiz renk kategorisi, oluşum şekilleri, o estetik duruşu tasarımlarıma yön veriyor” diyor ve projesini şu sözlerle aktarıyor: “Doğanın işleyişinde daima bir ahenk vardır. Ekosistemin temel yapısı canlı ve cansız faktörlerin varlığı ve bunların sistem içerisinde belirli roller üstlenmeleri ile ortaya çıkar. Bu roller sonucunda doğaya uyum sağlamak için evrilme süreçlerini muazzam bir şekilde döngü haline getirirler. Örneğin bitkinin vücudunda olan bir besin, besin zinciri ile bir yılanın, bir tavşanın veya bir kartalın vücudunda hayat bulabilir. Hayat ise iyilikleri ile kötülükleri ile olumlu olumsuz barındırdığı tüm zıtlıkları ile iç içedir. Kuru-taze, ölü-diri doğada birbiri ile dönüşüm halinde süreklilik arz eder. Doğada hiçbir madde vardan yok olamaz yoktan var olamaz. Tüm canlılar öldüğünde toprağa dönüşerek her şey ilk haline döner”
Büyükada Rum Yetimhanesi’nden etkilendim
İstanbul Ticaret Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü son sınıf öğrencisiyken yarışmaya katılan Edanur İmanlı ise “Orphanage Spirit (yetimhane ruhu)” isimli projesiyle Örme Kategorisi ikincisi oldu. Geçtiğimiz yıl mezun olan İmanlı, Büyükada Rum Yetimhanesi’nden ilhamla eserini tasarlamış. Bir yıldan fazla süren bir süreç içerisinde eserini tasarladığını söyleyen İmanlı, “Uzun yıllardır dikkatimi çeken ve beni heyecanlandıran bir yapıydı” ifadelerini kullanıyor. İmanlı, “Bu yapının dünyadaki en büyük ahşap yapılarından biri olması, içerisinde eğitim gören kişilerin hâlâ tutku ile hatırlayıp bahsediyor olması beni harekete geçirerek bu yapıya kumaşlarla hayat verme isteğimi harekete geçirdi. Böylece uzun bir yolculuk başlamış oldu” şeklinde anlatıyor. Eserinde “Yok olmadan” mesajını vermek istediğini söyleyen İmanlı, “Bunu hayatımızın her alanında düşünebiliriz. Bu eşsiz yapı yok olmadan harekete geçilmeli, elimizdekileri yitirmeden değerlendirmeli ve daha iyiye nasıl ulaşabiliriz noktasına odaklanmamız gerektiği temel mesajlarım arasındaydı” diyor ve ekliyor: “Biz tasarımcılara bu noktada büyük bir iş düştüğünü düşünüyorum. Belki de dikkat çekmek istediğim Büyükada Rum Yetimhanesini geri kazandırıp, yok olma tehlikesinin ortadan kalkması için bir takım çalışmaların başlangıcı olabilir. Seçtiğim temada deprem felaketi ile bir şeyleri ertelememeyi, yaşadığımız her anın kıymetini bilmeyi, kötü bir etkiyi iyiye çevirmek için verilmesi gereken çabadan hiçbir zaman vazgeçilmemesi gerektiğini tüm benliğimle hissettim.”
Görmezden geldiğimiz deniz canlıları var
Dilek Selçuk, “Deep” isimli koleksiyonuyla Dokuma Kategorisi’nde beşinci oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Tasarımı Bölümü son sınıf öğrencisi olan Selçuk, her eserini tasarlarken birer deniz canlısından ilham aldığını söylüyor. “Her bir eser, denizin derinliklerinden seçtiğim canlıların adeta duymadığımız seslerini ifade ediyor” diyen Selçuk, “Deniz kirliliğiyle ilgili nasıl dikkat çekerim?” düşüncesi ile çıktığı yolda dokular ve rölyef etkileri kullanmaya karar verdiğini dile getiriyor. Selçuk, “İnsanlar dokundukları, hissettikleri şeyler ile bir bağ kurar. Ben de görmezden geldiğimiz denizi ve dibindeki canlıları ele alarak eserlerimde bolca dokuya ve rölyef etkiye yer verdim. Görmezden gelineni hissedilir kılmak mottosu ile eserlerimi oluşturdum” diyor ve ekliyor: “Deniz kirliliği günümüzün büyük problemlerinden biri. Dünyanın büyük bir kısmını kaplayan bu mavilikler, sadece içinde yaşayan canlılar için değil biz insanların yaşamları için de önemli yere sahiptir. “
Ağaç köklerinin altındaki hikâye
“Köklere Dönüş” isimli projesiyle Örme Kategorisi’nde birincilik elde eden Çağla Çokgezen, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Dokuma Bölümü’nde okuyor. Çokgezen, tasarladığı eserin temelinde çevre dostu bir yaklaşım olduğunu dile getiriyor. Çokgezen, yaklaşık altı ayda hazırladığı “Köklere dönüş” isimli projesini şu sözlerle anlatıyor: “Ağaç köklerinin yer altında birbiriyle bilgi ve besin aktarması, eko sistemin sağlığını korumak ve gelecek nesillere aktarması vardı. Buradaki bozulmanın çevreye verdiği zararla birlikte hidrolojik döngünün büyük bir zarar aldığı biliniyor. Ben de bambu iplikler ile su tüketiminizi aza indirmeye aynı zamanda geri dönüştürülmüş ipliklerle çevreci bir yaklaşımla tasarım yapmak istedim. Üç boyutlu bir kumaş üreterek köklerin hikayesini ve yerin altında bambaşka bir hikayesi olduğunu, bu efektif kumaşta vermek istedim. Bir diğer kumaşım da misina ile şeffaf bir görüntü elde ederek bambu ve dönüştürülmüş iplikleri göstererek kök dokusunu yakaladım. Kısacası kumaşlarımın her birinde teknik acıdan tasarım ve farklı teknikleri bir araya getirmeyi hedefledim.”Bu kumaş koleksiyonunda vermek istediği mesajın sadece bir kumaş üretmek olmadığını aynı zamanda bir felsefeyi de yansıttığını ifade eden Çokgezen, “Doğanın dayanışmasının ve dengesini yaşamımıza taşıyan kumaşlarla sürdürülebilir moda anlayışına sahip olmak var. Köklerin bu dayanışması doğaya saygının da bir göstergesiydi. Biz de belki kendi köklerimize dönerek üretim süreçlerinde bu bağlantının bir parçası olabiliriz diye düşündüm” şeklinde dile getiriyor.
Çevre duyarlılığı için dört farklı kumaş tasarladım
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Dokuma Ana Sanat Dalı öğrencisi olan Efekan Türker, “Natura ve İnsan” isimli projesiyle Dokuma Kategorisi’nde birinci oldu. Projesinde insan ve doğa ilişkisini konu aldığını söyleyen Türker, “Bu proje aslında sürdürülebilirlik konularını düşünürken bir uçak seyahatim sonucunda ortaya çıktı” diyor. Türker, projesini şu sözlerle anlatıyor: “Firmaların sürdürülebilirlik üzerine yaptığı projeleri, verdikleri süre ve vaatleri ( 10 yıl içerisinde yüzde 20 yüzde yüzde 10 karbon salınımını düşürmeleri veya geri dönüştürülmüş elyaf kullanımı gibi ) düşünürken peki ya sonra fikri ile çıkmış bir proje. Natura insanın doğa ile birlikte yaşaması gerektiğini onu tüketmeye veya istediği gibi bir kaynak olarak görmemesi gerektiğini anlatmaya çalıştım ve uçak seyahatimdeki camdan doğaya baktığımdaki tarlaları su yollarını daha doğrusu doğanın kumaşını doğanın renkleri ile tekrardan doğa ve insan bütünlüğü ile tasarlamak istedim.” Projesini tasarlarken “Sanıyor musunuz ki doğa ondan aldığınızı bir gün sizden geri almayacak” sözünden yola çıktığını dile getiren Türker, projesinde çevre duyarlılığı konusunda dört farklı kumaş tasarladığını sözlerine ekliyor.
Göçün etkisi yadsınamayacak kadar büyük
Baskı Kategorisinden “Göç/Exıle” isimli projesiyle üçüncü olan Fatma Gül Kabalar ise göçün güncel bir konu olduğunu ancak yeni bir konu olmadığını belirterek, binlerce yıllık cevapları olan bir mevzu olduğunu söylüyor. Kabalar, “Anadolu coğrafyasının uzanabildiğimiz hemen her döneminde, her yerinde gerçeği olmuştur. Toprağa, suya, göğe, hayvana ve insana baktığımızda ötekini, yani ötekiden yansıyan kendimizi görmüşüzdür. Yani her birimizin kimliğinin oluşumunda göçün etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür” ifadelerini kullanıyor. Kabalar, bu düşünceden hareketle kadın ve erkek giyiminde geçiş mevsiminde, kumaştaki desenlerimin kendini gösterebileceği şekilde düz kalıplara sahip giysilerde kullanılmak düşüncesiyle, yüzde 100 ecovero viskon kumaşa reaktif dijital baskı yaptığını anlatıyor ve sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Temanın fikri, bu 'içeridekini' 'dışarıya' taşımaktan görünür kılmaktan geçiyor. Sürekli sümen altı edilenleri, o sümeni ters yüz ederek göstermekten geçiyor. ‘Şu yemek kimin, bu müzik nerenin, bu renkler ve dokular kime ait ?' gibi soruların anlamsızlığından hareketle, kaotik, amorf, iç içe geçmiş ama küçük detaylarını koruyan kompozisyonlar çıkmaya başladı.”