Hem kahvehane hem Türkiye tarihi

Sevda Dursun
04:0018/12/2023, Pazartesi
G: 18/12/2023, Pazartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Ahmet Uysal, 1980 sonrası kahvehane geleneğini “Ben de Çay Parası Ödüyorum” kitabıyla kayda aldı. Kitabın Fatih’teki tanıtım toplantısı bu mekânların müdavimlerinin buluşmasına vesile oldu. 80’lere kadar edebiyat kahveleri denilince akla Küllük ve Marmara geliyordu. Gelenek bitmiş gibiydi ama Mustafa Kutlu’nun deyimiyle Erenler’de başka bir maya tutmuştu.

1980 sonrası kahve geleneği hakkında yazılan “Ben de Çay Parası Ödüyorum” kitabının tanıtımı Fatih Belediyesi Kültür Merkezi’nde yapıldı. Ötüken Neşriyat’tan çıkan yaklaşık 500 sayfalık kitap, 1980 darbesi sonrasında başlayıp bugüne kadar devam eden kahvehane kültürünü ve onların müdavimlerinin hikayesini konu alıyor. 80’lere kadar edebiyat kahveleri deyince ilk akla gelen Küllük ve Marmara Kıraathanesi’nin ardından, Erenler, Türkiye İlim Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM), Yazarlar Birliği, Türk Ocağı ve Antik Kafe’de devam eden bu gelenek, günümüze kadar ulaşıyor.

Tanıtım toplantısının yapıldığı salonda bu kahvehanelerin müdavimlerinden birçok isim vardı. Uzun yıllar görüşemeyen dostlar birbirine sıkıca sarılırken, yer yer duygusal anlar yaşandı. Gözler kâh gidenleri aradı kâh büyüyenlere, yaşlananlara, halkaya yeni dahil olanlara hayretle baktı. Marmara ve Küllük’ten sonra bu gelenek bitmiş gibi düşünülse de, Mustafa Kutlu’nun söylediği gibi Erenler’de başka bir maya tutmuştu.

DARBEDEN SONRA BAŞLAYAN HİKAYE

Kitabın yazarı Nevşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Uysal, Türkiye’nin kültürel ve toplumsal hayatında 1980’lerde Erenler Kıraathanesi’nde çok istisnai bir edebiyat kahvesinin başladığını söyleyerek şunları aktardı: “Darbe öncesi ayrışan dünya görüşleri, darbe sonrasında o kahvehanede buluşmuş. Farklı dünya görüşlerinden okuma yazmayı, fikri, hakikati ve arayışı önemseyen insanlar orada toplanmış. Bizim hikayemiz, 1981 yılında, darbe sonrası Erenler’in açılmasıyla başlıyor.”

Kitapta bu gelenek 4 döneme ayrılıyor. Birincisi 1980-90 arası Erenler Kıraathanesi, ikincisi 1990-2000 yılları arası İLESAM dönemi. 28 Şubat’tan İLESAM da nasibini alıp kapanınca, bu geleneğin orada bitti algısı oluştu çoğu kişide. Halbuki oradan ayrılan gruplar Yazarlar Birliği ve Türk Ocağı’nda buluşmaya devam etti. Kitapta 3. dönem olarak buralar anlatılıyor. 4. dönem buluşmaların yeri ise 2011 yılından sonra Süleymaniye’deki Antik Kafe oldu.

İLESAM’DA ROBERT DE NİRO

Kitapta tarihsel bakış adı altında ele alınan kahvede, Türkiye’nin sosyal, kültürel ve politik değişimi anlatılıyor. Bu süreçte öğrencilik yıllarında kahveye devam edenler, daha sonra iş hayatına atılıyor ve ülkenin kültürel ve siyasi hayatında çok önemli aktörler oluyor. Kahvedeki gündelik hayatın anlatıldığı bölümde ise “Kahvedekiler” başlığı altında kahveye ruh katanlar ele alınıyor. Hilmi Oflaz’dan Mehmet Niyazi’ye, Nusret Özcan’dan Mustafa Kutlu’ya kimler yok ki... Kahveye gelen popüler yüzlerden “Robert De Niro” bile unutulmamış. Hayatta olanlardan 100 kişiyle yapılan röportajlar, anıları kayda almak bakımından da önemli.

Ekrem Ayyıldız

KIRK YILLIK TARİH KAHVEDE YAZILDI

Kitabın yazımından tanıtımına kadar her aşamada kahve müdavimleri aktif olarak var. Bir ekip çalışması olan kitabın editörlerinden biri geçen yıl kaybettiğimiz Mevlana İdris Zengin, diğeri ise Ekrem Ayyıldız. Kitabın önemini anlatan Ayyıldız, “Edebiyat mahfilleri dediğimiz mekanların 1980’e kadar olanları üzerine çalışmalar yapılmıştı. Erenler sonrasının hikayesi yazılmamıştı. Bu kitap o zincire eklenen bir çalışma oldu” ifadelerini kullandı.

Proje ilk ortaya çıktığı andan itibaren her aşamada katkı sunan Alper Kanca ise, “İyi okullara gittim, iyi eğitimler aldım ama kahvede dinlediğim kadar iyi hikâyeleri hiçbir yerde dinlemedim. Türkiye’nin son 40 yıllık tarihine, kahvenin, kahvede yapılan tartışmaların, yazıların, dergilerin, kahvedeki arkadaşların katkıda bulundukları kültürel faaliyetlerin etkisi var. Bu geleneği hâlâ devam ettirerek, aslında Türkiye’nin tarihine de biraz ışık tutmak istiyoruz” dedi.

Çay parası muhabbeti

Kitabın isminin “Ben de Çay Parası Ödüyorum” olmasının sebebini yazarı Ahmet Uysal şu ifadelerle anlatıyor: “Kahvede çok konuşanlar olduğu gibi az konuşanlar da vardı. ‘Ben de çay parası ödüyorum arkadaş, biraz ben de konuşayım’ sözü bu mekânlarda meşhurdur. ‘Benim de söz hakkım var’ anlamında kullanılan bu cümle, söz hakkını, eşitliği ve fikir özgürlüğünü temsil ediyor bir yerde.”



#Aktüel
#Toplum
#Hayat