İlk günden bu yana bir parçası olduğum Yeni Şafak’ın birçok dostum, arkadaşım gibi benim hayatımda da çok müstesna bir yeri var. Dünyada bir gazete için çeyrek asır çok uzun bir süre sayılmayabilir ama bizim ülkemizde çıkan bir gazete için gerçekten uzun bir zaman... Bu zaman zarfında atlatılan badireleri de hesaba katarsak, bu gazeteyle nereden nereye gelindiği ve neyin başarıldığı daha iyi anlaşılacaktır.
Yeni Şafak’ın 1994’te çıkan ilk nüshası, benim köşe yazarlığımın da başlangıcı… 2000 yılında Gerçek Hayat’ı çıkarmak üzere verdiğim çok uzun olmayan bir ara dışında başından beri yazmaya devam ettim. Hayatımın neredeyse yarısı boyunca… Çeyrek asra yakın bir süre… Haftada altı gün, dört gün, üç gün ve nihayet uzun zamandır şimdi olduğu gibi iki gün, her Pazartesi ve Perşembe… Yüzlerce yazı ediyor. Bazıları sonradan kitap oldu, bazıları olmayı bekliyor, kimileri de gazetelerin tabiatına uygun olarak unutulup gidecek.
Eski Zaman’ı elimizden alan sinsi operasyonun ardından küçük küçük işlerle büyük şehirde ayakta kalmaya çalışan hevesi kursağında kalmış gençlerdik. Bir gazete çıksa da içinde kendimize bir yer edinsek diye umutla beklediğimiz geçmek bilmez yılların ardından Yeni Şafak’ın müjdesi geldi. Oradan buradan akıp geldi o günü bekleyen birçok insan. Heyecanla herkes bir ucundan tuttu, gazete kısa zamanda şekle kıvama sokuldu, besmele çekildi. Ve nihayet bir gün vakit tamam oldu, gazete vitrine kondu.
İnsan hayatında çok ilginç yol ayrımları var, izahı kaderle, kısmetle, nasiple açıklanabilir ancak. Yeni Şafak’la bu uzun yol arkadaşlığım aslında başlamadan bitebilirdi. Gazetenin çıkışının bir gün öncesiydi. Gazetenin ilk nüshası için emektar daktilomla yazdığım yazıyı faksa yerleştirip (o zaman için başka seçenek yok, çünkü internet henüz yok) İstanbul’daki merkeze göndermeye hazırlanırken, yola birlikte çıktığım arkadaşlarımdan birinin alınan idari bir karar sebebiyle gazetede olmayacağını öğrendim. Böyle bir karar verilmişti ve bu karar bana göre hakkaniyetli değildi. İstanbul’u arayıp bu şartlarda yazı göndermeyeceğimi söyledim. Yazıyı çantama geri koyup, kendimce konuyu kapattım. Saatler sonra o arkadaşımın konuyu öğrendiğinde benden habersiz yazıyı çantamdan aldığını ve İstanbul’a faksladığını öğrendim. Yazı gazetede çıktı ve artık o noktadan geriye dönüş yoktu. Bu macera o günden bugüne kadar devam etti, ediyor.
Yıllar içinde Yeni Şafak’tan birçok insan gelip geçti. Türkiye’yi vuran dalgalar gazeteyi de vurdu. Ekonomik krizler atlatıldı. Baskı dönemlerinde buna başka zorluklar da eklendi. 28 Şubat’ta oluşturulan linç kampanyaları yüzünden işsiz kalan gazetecilere Yeni Şafak kapılarını açtı. Farklı yayın yönetmenleriyle şeklinde, muhtevasında, tarzında küçük de olsa değişimler yaşandı. Küçük tirajlar zamanla büyüdü, yapısal olarak da kurumsallaşma yolunda büyük adımlar atıldı. Yeni Şafak sadece ülkemizin çok değerli kalemlerine köşelerini açmadı, kendi bünyesinde birçok gazeteci ve yazar da yetiştirdi. Bunların bir kısmı benim gibi bugün hâlâ bu kadronun içinde… Bir kısmı başka mecralarda başarıyla çalışmalarını sürdürüyor. Akif Emre, Nusret Özcan, Hamit Can, Kürşat Bumin, Mustafa Cambaz gibi aramızdan ayrılanlar, ebediyete uğurladığımız nice dostlarımız da oldu. Allah mekânlarını cennet etsin.
İlk günden bu yana bir parçası olduğum Yeni Şafak’ın birçok dostum, arkadaşım gibi benim hayatımda da çok müstesna bir yeri var. Dünyada bir gazete için çeyrek asır çok uzun bir süre sayılmayabilir ama bizim ülkemizde çıkan bir gazete için gerçekten uzun bir zaman… Bu zaman zarfında atlatılan badireleri de hesaba katarsak, bu gazeteyle nereden nereye gelindiği ve neyin başarıldığı daha iyi anlaşılacaktır.
Yeni Şafak’a hayırlı ve uzun ömürler temenni ediyor, geleceğe yürüyüşünde bu gazetenin bir parçası olan her arkadaşıma başarılar diliyorum.