7 Ekim 2023 Aksa Tufanı, kor halindeki Filistin’in bağımsızlık mücadelesini bir kez daha dünyanın gündemine oturttu. O günlerde, Nihayet dergisi için kaleme aldığım üç farklı dosyada, işgalci güç İsrail’in ve ona destek veren Batılı devletlerin, sadece işgal altındaki Filistin'de değil; edebiyattan sanata, medyaya ve akademiye kadar her alanda Filistin’i tarihsizleştirme ve kelimelerden oluşan bir soykırıma tabii tutmak istediğini fark etmiş ve kaleme dökmüştüm. Bu sebeple Filistin’e yer veren her eser bu kültürel soykırım çabasına karşı verilmiş de bir cevap niteliği taşıyor.
İsrail’in bir yılı aşkın zamandır, işgal altındaki Filistin topraklarında, dünyanın gözü önünde işlediği, soykırım ve diğer insanlık suçları, 75 yıldır kesintiye uğramadan devam eden, işgal, ilhak ve katliam tarihine ilişkin merakı canlandırdı. Bu merak da özellikle Filistin tarihi ve işgale ilişkin edebi türe ilgiyi de artırmış durumda. Kurgu ve/veya kurgu dışı birçok eser hem dünyada hem de ülkemizde konunun meraklıları veya yeni başlayanlar için yeniden raflarda yerini bulmaya başladı. Bu yayınların en önemlilerinden biri, kendisi için “çizgi roman gazetecisi” tanımını belirleyen Amerikalı yazar ve çizer Joe Sacco’nun “Gazze’nin Dipnotları” adlı eseri. Gazetecilik mesleğini çizerlik kabiliyeti ile birleştiren Sacco, ele aldığı konuyu sahadan ve sözlü tarih çalışması sonucu da bir araya getirdiği özgün belge niteliğinde çalışmalarla ortaya koyuyor. Sacco, 7 Ekim sonrası verdiği bir röportajda, Gazze’de yaşananları soykırım olarak niteliyor ve başta ABD olmak üzere birçok Batılı devletin de suç ortağı olduğunu ekliyor. Bu konuda hiçbir şüphesi yok.
Joe Sacco’nun çalışmaları arasında Filistin’in ayrı bir yeri var. 1993 tarihli “Filistin” başlıklı karikatür gazeteciliği eseri, işgal altındaki Filistin topraklarında Birinci İntifada’nın en ateşli günlerini kişisel tanıklıklar, bireysel anlatımlar, gözlemler ile zenginleştirdiği çizimlerle bugün artık bir klasik. Sacco’nun “Gazze’nin Dipnotları” adlı diğer bir ustalık işi eseri ise bugün gözümüzün önünde gerçekleşen soykırımın köklerine ve onlarca yıldır devam eden sürekliliğe odaklanıyor. 1956 Süveyş Krizi döneminde Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından işgal edilmesiyle birlikte Han Yunus ve Refah’ta yaşanan iki katliamı odağına alan eser, bireysel hafızanın nasıl toplumsal hafızaya dönüştüğünü, geçmişin izlerinin nasıl şimdiki zamanı ve geleceği etkilediğine dair önemli ipuçları taşıyor. 1948’de gerçekleşen Nekbe’nin (Büyük Felaket) ardından yerlerinden yurtlarından olan Filistinlilerin, Mısır’ın Sina bölgesinin hemen kuzey ucunda, 41 kilometre uzunlukta, en fazla 12 kilometre genişlikteki daracık bir toprak parçasında hayatlarını, her an devam eden katliam, baskı ve zorbalık karşısında sürekli yeniden kurmak zorunda kalmalarının, yaşanılan derin travmaların, hayal kırıklıklarının, büyük öfkenin, tutulan yasın, yaşanılan hüznün ve bir şekilde hayata umutla tutunmanın hikayesinin anlatıldığı “Gazze’nin Dipnotları” bugün büyük bir yıkımla karşı karşıya olan bölgenin 75 yıldır içinde bulunduğu cendereyi göz önüne seriyor.
Joe Sacco, çizgi romanın önsözünde, Filistin işgalinin geniş kapsamlı kanlı tarihinde neden iki spesifik katliama eğildiği sorusunu, “Gazze’de birinin söylediği gibi “Olaylar devamlılık gösterir.” Filistinlilerin, bir diğeri gelmeden önce yaşadıkları bir trajediyi sindirmekle gibi bir şansları olmuyor. Gazze’deyken gençler benim 1956’daki olaylara dair araştırmamı şaşkınlıkla izliyorlardı. Şu anda saldırıya uğrar ve evleri yıkılırken tarihle uğraşmanın ne gibi bir faydası olabilirdi ki? Ama geçmiş ve şu an o kadar kolay birbirinden ayrılamaz. İkisi de vicdansız bir sürekliliğin, tarihsel bir bulanıklığın parçaları” sözleriyle cevaplıyor.
"Gazze’nin Dipnotları"nda siyah beyaz çizgilerle, bir gazetecinin refleksiyle yakalanmış, yaşayan bir Gazze bizi karşılıyor. 1900’lerin başında önemli kısmı çöl olan küçük bir yerleşim olan Gazze’nin Nekbe ile birlikte yerlerinden yurtlarından olan Filistinliler için önce derme çatma çadırlara, elde avuçta biriktirilenler ile tek göz odası olan bir katlı yapılara ve sonra aile üyelerinin sayısı arttıkça birkaç katlı ve çatısında yeni bir kat çıkmak için bırakılan demir filizlerinin gözüktüğü binalara dönüşümü; işgalci gücün çeşitli bahanelerle bu evleri yıkması ve sıfırdan hayata başlamaları sayfaların arasında bize aktarılıyor. Kitapta, Gazze’de işgalci gücün her an hissedilen terör ve baskısına karşı gündelik hayatın canlılığına, Filistinlilerin dünya tarafından terk edilmişliklerine rağmen umutlarını koruma ve direnme azimlerine rastlıyoruz. Sacco’nun kitabında en önemli dipnotlardan biri Gazze’de geçirdiği iki ay süresince gözüne çarpan her detayı sayfalara geçirmesi. Bu detaylar arasında en dikkati çekenler ise görüştüğü ya da karşılaştığı Filistinlilerin suretleri. Yıllardır süregiden işgal ve katliam rejiminin insanların yüzünde bıraktığı o derin izleri ve gözlerdeki yansımasını çok net bir biçimde hissedebiliyorsunuz. Ve insan merak etmeden duramıyor, 20 yıl öncesini anlatan eserde gözüken çocuklardan, hayat dolu caddelerden geriye bugün ne kaldı?
Kitabın sayfalarını her çevirdiğimizde, 1948’de başlayan soykırımın kesintisiz bir biçimde devam ettiği görülüyor. İnsanoğlu büyük olaylara dikkat kesilip, ara dönemlerde yaşananları göz ardı etmeye teşnedir. Halbuki Filistin’de her gün farklı biçimlerde yeni katliamlar ve yıkımlar meydana geliyor. Son bir yılda yaşadıklarımız arasında Sacco’nun odaklandığı 1956 yılında gerçekleşen iki katliama benzer birçok dehşet verici hadise meydana geliyor; Gazze’nin dipnotlarına her gün bir yenisi ekleniyor.