1946 yılında Sudan’da doğan 77 yaşındaki yazar ve aktivist Dr. Fatih Ali Hasaneyn, Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in dava arkadaşı. Hasaneyn, 60’larda Bosna Davası’nın çekirdek kadrosunda yer almış, tıp eğitimi için de Sudanlı öğrencilerden oluşan bir kafileyle Yugoslavya’ya gitmiş. Hasaneyn, o dönemde Yugoslavya Topluluğu temsilcisi olan Aliya İzzetbegoviç ile tanışmış ve dostu Aliya ile birlikte Yugoslavya İslami Hareketi’ni kurmuş. Aliya’nın 1965’ten itibaren yanında yetişen dava arkadaşı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde müsteşarı Sudanlı dostu, onunla olan hatıralarını da aynı zamanda “Drina Köprüsü” isimli bir kitapta bir araya getirmiş. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dostu olan Hasaneyn, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasete başladığı ilk yıllardan itibaren iletişim halinde. Türkiye ile ilişkisi uzun yıllara dayanan Hasaneyn Avrupa, Balkan ve Afrika ülkelerinde çalışmalarda bulunmuş. Geçtiğimiz hafta Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneği ile Ketebe Yayınevi ortaklığında Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç’in vefatının 20. sene-i devriyesi vesilesiyle düzenlenen anma programında Dr. Fatih Ali Hasaneyn de konuşmacı olarak yer aldı. Biz de program sonrasında İstanbul’daki evinde bir araya geldik.
1965 senesinde kazandığınız burs ile Yugoslavya’ya okumak için gittiniz. Neden Yugoslavya, özel bir sebebi var mıydı?
Akrabalarımdan biri Yugoslavya’da okuyordu. Sudan’a geldiğinde bize Yugoslavya’dan fotoğraflar getirirdi. O getirdiği fotoğraflarda Yugoslavya’da camiler olduğunu, İslami kültürden çok derin izler olduğunu gördüğüm için kafamda şimşek çakmıştı. “Okumak için yurt dışına gidersem kesinlikle bu ülkeye gideceğim” dedim. Önüme fırsat çıktığında da hiç düşünmeden Yugoslavya’ya gitmeye karar verdim. Sonra tıp okumak için Yugoslavya’ya gittim. Kısa zaman içerisinde de Bosna Hersek’i ve diğer şehirleri gezdim. O dönem Yugoslavya’da Müslümanların başı sayılan Süleyman Kemura vardı. Ben de birkaç kez yanına giderek kendisini ziyaret ettim. Kemura’ya Müslümanlara zulüm edildiğini ve ikinci sınıf muamelesi gördüklerini söyledim. Müslümanların neden insan haklarını kendi lehine kullanamadıklarını, baskı altında, zulüm altında olduklarını sordum. Beni sonuna kadar dinledi. Rejime bağlı insanların taktiklerinin böyle olduğunu söyledi. Bu konuşmadan sonra Süleyman Kemura, “Bu hayatta olduğum sürece bana tekrardan sen buraya gelme” dedi. Ben de Aliya İzzetbegoviç’in yanına gittim ve olanları anlattım. Aliya İzzetbegoviç’te Süleyman Kemura’yı dinlememi söyledi. Ben de eski Yugoslavya’ya gittim.
Hem Aliya İzzetbegoviç hem de Süleyman Kemura sizce neden size böyle bir şey söyledi?
O bölgede bulunan Sırp krallığı 1918 yılında kurulmuştu. O zamanlar Aliya İzzetbegoviç 5-10 yaşlarında küçük bir çocuktu. II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde 1940’da Yugoslavya’yla Almanya arasında bir savaş başladı. Bosnalılar ve Yugoslavyalılar savaşıyordu. Sonrasında tüm Müslümanlar savaştı aynı şekilde. Gençlik Mladi Muslimani adlı teşkilatı kurdu Aliya İzzetbegoviç. 25 yaşlarındaydı sanırım. Halk partisi o zaman iktidardaydı. Sırbistan ve Hırvatistan arasında kuruluydu. Tito başkanıydı. Rusya’yla iş birliği yapıyordu. O yüzden Sırplar Müslümanlardan nefret ediyordu, komünistler de aynı şekilde. Oradaki Sırplar da komünistler de Müslümanlardan fazlaydı. Öldürtüyorlardı gördükleri yerde.
Biz okumak için buraya geldiğimizde de bize dediler ki siz kimsiniz, Sudanlı olduğumuzu ve orada ev tuttuğumuzu söyledim. Bize kızdılar. Sizin nereniz Sudanlı, siz Türksünüz ve buraya sefere geldiniz. Siz namaz kılıyorsunuz, Türkler namaz kılar dediler. Türkleri seviyoruz elbette ama biz Türk değiliz dedik. Onlara göre Türkler tek bir millet yani Müslümanlar.
Savaştan bahsetmişken şu an tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından Gazze’de bir soykırım ve katliam yaşanıyor. Neler söylemek isterseniz?
Gazze sadece İsrail ile savaşmıyor. Gazze Amerika’yla ve Avrupa’yla savaşıyor. Bu savaş Amerika’nın üstündeki örtüyü çıkartmış oldu ve anladık ki Amerika adalete, özgürlüğe ve insan haklarına inanmıyor. Bunun en büyük göstergesi de Amerika hayat kurtaran ilaçların Gazze’ye girmesine engel olması. Bunun için elektrik üretimi için kullanılan petrolünde girmesine engel oldu. Zaten Joe Biden kendisini siyonist olarak tanıtıyor. Amerika Dışişleri Bakanı’nın kökeni İsrail olduğu için İsrail’e destek veriyor. İsrail’e Filistin’deki toprakları Birleşik Krallıklar verdi. Sahip olmayan hak etmeyene bir yer vermiş. Üzülerek söylüyorum bu ülkeler çok kötü bir eylem sergiledir Gazze’ye karşı. Rusya bile bu konuda adaletli bir şekilde duruş sergilemiyor. Bahsettiğim ülkelerin vatandaşları bile hükümetleri ile aynı kefede. Filistinliler çok basit imkanları ile büyük bir mücadele veriyorlar ve eninde sonunda Gazze bu savaşı kazanacak.
Yıllar boyunca merhum Aliya İzzetbegoviç’in yakınında bulundunuz. İzzetbegoviç de Boşnaklar’a yapılan soykırıma karşı verilen mücadelede önemli bir rol üstlendi. İzzetbegoviç’i sizden dinlemek isteriz...
Babamdan sonra o benim hocam. Yol arkadaşım, dava arkadaşım ve benim öğretmenimdi. Babamdan sonra en çok sevdiğim insandı. Peygamberimiz’e (sav) ithaf edilen bir hadiste her bir asırda İslam dünyasında İslam hareketlerini diriltecek, canlandıracak bir kişinin ki buna İslam inanışında, İslam terminolojisinde müceddid deniliyor. Bir müceddid geleceğinden bahsediyor. Geçen asırda böyle bir kişiden bahsedilirse ben bu müceddinin Aliya İzzetbegoviç olduğunu düşünüyorum. İnsanlara ait en güzel huylardan bahsedecek olursak bu huyların çok önemli bir kısmının İzzetbegoviç’te olduğunu görürsünüz. 25 yaşındayken Doğu ve Batı arasında İslam isimli bir kitap yazdı. Bu güzel vasıfları üzerinde taşıdığı huyların sıfatlarından sayacak olursam çok iyi bir yazar, iyi bir tarihçi, iyi bir filozof, iyi bir mümin ve çevresine bu güzel vasıflarıyla çok güzel örnek olan bir Müslüman’dan bahsediyorum size.
Yugoslavya, bir dönem komünistler tarafından yönetiliyordu. Siz de o dönemlerde Yugoslavya’daydınız. Nelere tanıklık ettiniz?
Tek parti komünist rejimi halk üzerinde mahalle baskısı diyebileceğimiz bir baskı kurmuştu. Gerek okullara yazılmakta gerek Müslüman Boşnakların ikinci, üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söyleyebilirim o dönemler. Yugoslavya’da otobüs durağında bir kalabalık görmüştüm o zamanlar ve herkes Türkiye’ye gidiyordu. Aynı zamanda giderken eşyalarını da satıyorlardı. Halbuki Kosova’ya mesafe çok uzaktı. Orada bir işaret vardı. V ile Kosova yazılırsa Sırplar’ın okuma şekliydi, A ile yazılırsa Müslümanların okuma şeklini gösteriyordu. İlk gittiğim şehir “Kosov the metrubisa”. Orada Alaudin Medresesi’ne gittim ve beni Jakovisa şehrine götürdüler. Orada beni birinin yanına götürdüler ve onun yanında Kostavice dilini öğrendim. Bir gün Kosova’da biriyle iyi bir diyalog kurdum. “Çocuklarımızı okula göndermek helal mı yoksa haram mıdır?” diye sordu bana. Ben de “Neden haram olsun?” dedim. O da “Okula giden herkes komünist oluyor ve ona dine inanmamak için Tanrı’nın olmadığını, hayatın madde olduğunu ve her şeyin boş olduğunu öğretirler” diyerek endişe duyduğunu söyledi. Ben de “Okula gitmeyen ne yapıyor o zaman?” dedim. Ev sahibi de “O da komünist oluyor” dedi. Bilen Komünist bilmeyen komünistten daha iyidir dedim ben de.
İzzetbegoviç ile Yugoslavya’daki İslami çalışmaları tek çatı altında toplamak için uğraştınız. Süreç nasıl gelişti?
İslam Grubu adında bir dernek kurduk. Tito’nun yeni komünizm rejimi vardı. Komünizme göre her şey devlete aitti, şahsi hiçbir şey olamazdı. Özellikle Tito rejimi Bosna’daki İslam izlerini silmeye, bastırmaya çalışıyordu. İslami kitapları yasaklıyordu, Arapça, İngilizce ve Boşnakça kitaplara asla izin verilmiyordu. Biz de çok önemli kitapları Arapçadan Boşnakçaya tercüme ettik. 65 yılında ilk defa Gazi Hüsrev Bey Camii’ne gittim cuma namazı kılmaya. Cami baştan sona doluydu, ve hepsi de gençlerdi. Normalde en gençleri 65 yaşında oluyor. O zaman dedim ki bu kitaplar yayıldıktan sonra yeni bir gelişimin öncüsü olacaklar. Kitapları yazmaya devam ettik, bastırdık da sonunda. Büyük bir devrimdi bu. İslam’a hizmet için harekete geçmiştik. Bir gün, Ramazan bayramıydı, toplanmışız kutlamak için, tatlılar çikolatalar, meyve suları. Kur-an okuduk, ilahiler söyledik. Kurban bayramı geldiğinde yüksek sesle söylemeye başladık bunları. Büyük bir koyun getirdik, kurbanı kestik. Müslümanlar da vardı gayrimüslimler de.
Pazartesi günü okula gittik, dersteydim, sınıfa biri girdi kapıyı tıklatarak. Hocayla konuştu sonra çıktı. İsmini söylediğim kişi dışarı çıksın dedi hoca. Hasaneyn! Çıktım. Upuzun bir adam karşıladı beni, irice bir adam. Emniyet müdürünün yabancıları çağırdığını söyledi. Dedim ki ben tıp öğrencisiyim, dersteyim, gelmesem olur mu, emniyetle asayişle işim yok ki. Sonra ceketini açtı, tabancasını gösterdi, kelepçesini vs. Emniyet mensubu olduğunu gördüm, karşı çıkarsam bana pahalıya patlar. Seni uyarıyorum dedi, yoksa sana ve arkadaşlarına yaptırım uygulamak zorunda kalırım. Emniyet amirliğine gittik, içeri girdik. Emniyet müdürünün yanına gittik, iki metre bir adam. Biz bir gün önce İslam Grubu olarak bildiri basmıştık. Sudan komünist rejimiyle ilgili bir açıklama metni. Sudan’la ilgili bir şey yani. Okuyan kişi komünist değilse Sovyet Rusya’dan bahsettiğimizi anlar. Yanımızda yoktu o bildiriden. Askeri diktaya karşıydık, her türlü diktaya karşıydık. Çünkü Müslümandık. Bana dedi ki konuş. İstiyor ki siyaset yapayım. Bazı fotoğraflar gösterdi. Durdum, bir süre sonra, dedim ki ben siyasetten anlamam. Gösteri, sağ-sol falan bilmem, biz öğrenciyiz. Okuyoruz burada, bazen de geziyoruz o kadar. Sudan, Ürdün, Filistin, Irak, Suriye gibi pek çok ülkeden gelmiş öğrencileriz. Hatta sordum, “Bakın benden başka Hasaneyn var mı burda?” Yabancı öğrencileriz, beraber oturmak, takılmak istiyoruz. Yugoslavya siyasetiyle, kanunuyla bir ilgimiz yok dedik. Dedi ki siz Müslümansınız yalan söylemezsiniz. Niye yalan söylüyorsunuz? Neyse. Bırakacaklar beni. Kapıya yöneldim, bir adam omzumdan tuttu havaya kaldırdı, “Fatih, Yugoslavya’da olan biten her şeyi biliyoruz.” Hâlâ yukardayım. Sonra attı yere beni. Akşam saat 5’e kadar beni tuttular orda. Nereye gidebilirdim, kime şikayet edebilirdim? Oradan sonra da bizi gözetlemeye devam ettiler.