Filmlerin türleri değişse bile aile temasından vazgeçmeyen İrlandalı yönetmen Jim Sheridan, 3. Esenler Film Günleri için İstanbul’da. Ünlü yönetmenle aileyi merkeze alan filmlerini ve dijitale yenik düşen sinemayı konuştuk. Günümüz filmlerinin büyük bir kısmının bireyselliği kutsamasına eleştiri getiren ünlü yönetmen, “Özellikle Amerika’da ailenin karşısına oturtulan bireysellik ayrımından hoşlanmıyorum” dedi.
Oscar ve Altın Ayı ödüllü filmlerin yönetmeni Jim Sheridan, 3. Esenler Film Günleri için İstanbul’a geldi. Aileyi ön plana çıkaran filmleriyle tanınan İrlandalı yönetmenle, aile kavramına değer vermesini, 20 yıl sonra geldiği İstanbul deneyimini ve sinemanın dijitale yenilme sebeplerini konuştuk. Esenleri şahsına münhasır bir yer olarak tanımlayan 73 yaşındaki yönetmen, Taksim’de yaşayamayacağı bir deneyimi burada yaşadığını ifade etti. Film günlerinin temasının ‘çocuk’ olmasından dolayı çok mutlu olduğunu söyleyen ünlü yönetmen, kendi filmlerinde de çocuk teması bulunduğunu ve çocuklarla çalışmayı sevdiğini belirtti.
BİREYSELLİK KADAR ÖNEMLİ
Filmlerin türleri değişse bile aile temasından şaşmayan usta yönetmen, bunun sebebini kendi aile bağlarından örnekle anlattı. Sheridan, “12 yaşındayken ailem küçük bir otel açtı ve biz bir yerden sonra kendi ailemizle değil başka insanlarla da ilgilenmeye başladık. O yüzden benim filmlerim o çekirdek aileyi tekrar bir araya getirmek üzere. Buna özellikle önem veriyorum” dedi. Günümüz filmlerinin büyük bir kısmının bireyselliğin kutsanması üzerine kurulmasına da eleştiri getiren ünlü yönetmen, “Ben ailenin de bireysellik kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle Amerika’da ailenin karşısına oturtulan bireysellik ayrımından hoşlanmıyorum. İkisi birbirine zıt şeyler değil” ifadelerini kullandı.
İRLANDA’DA BÜYÜMEK
Film günlerinde özel gösterimi yapılan “İn Amerika” filmi, erkek evlatlarını kaybettikten sonra iki kızlarıyla birlikte İrlanda’dan Amerika’ya gelen bir aileyi konu ediniyor. Kişisel hayatından esintiler taşıyan 2022 yapımı bu filmi, 10 yaşındayken beyin tümoründen ölen kardeşi Frankie’ye ithaf ettiğini biliyoruz. Yeni projesiyle ilgili de bilgi veren Sheridan, İrlanda’da büyümekle ilgili bir film yaptığını sözlerine ekliyor.
İNSAN HİKAYESİ ANLATMALI
Hem kendi gerçekliği hem de toplumsal gerçekliği ele alan filmler üreten yönetmen, “Babam İçin”, “The Boksör” gibi filmlerinde İrlanda’da doğan ayrılıkçı örgüt IRA’ya yer verme sebebini soruyoruz. Filmlerinin barışla ilgili olduğunun altını çizen Sheridan, “Yakın zamanda İspanya’daydım, orada da bu tip sorular oldu, ama filmler propaganda yapmamalı, insan hikâyeleri anlatmalı ve sofistike bir şekilde yaklaşmalılar. Bu tip konulara şiddet içermeyen bir şekilde yaklaşmalılar” dedi.
Seyirci sinemaya inancını kaybetti
“Sinemanın dijitale yenildiğini söyleyebiliriz. Çünkü para artık onlarda. Dizilerin yapım değerleri çok yükseldi. Evdeki ekranların boyutları genişledi. Sinemanın saniyede 24 karesi var. Her 24 kare bir kadraj aslında. Projeksiyonun önünden film geçerken, makarada on dakika boyunca karanlık var aslında. Eski film izleme deneyimi başkaydı, bu karanlık, ışıkla perdeye yansıyordu. Dijital tamamen piksellerden ibaret. Ekranın öyle sinematik bir deneyim olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü ekranı kendimiz değiştirebiliyoruz. Seyirci ekranı değiştirebildiğini fark ettiği zaman sinemaya olan inancını kaybetti. Sinema dediğin şey bir inanç sistemini seyirciye yansıtmaktır. Seyirci eğer bu inancı paylaşmıyorsa, filmi de reddediyor. Neler yapılabilir sinemayı kurtarmak için, doğrusu bilmiyorum.”