Pertev Şevket’in daha önce Latin harflerine aktarılmayan ve her ikisi de polisiye kategorisinde değerlendirilebilecek olan Kırmızı Köşkün Esrarı (1927) ve Yankesiciler Kraliçesi (1928) adlı romanlarını bugünün okuruna sundu.
18. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde baş gösteren Batılılaşma çabalarının sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan Türk romanı, kimilerince taklit yoluyla kimilerince kendine has koşullarda gelişimini sürdürürken özellikle Ahmet Mithat Efendi’nin marifetiyle popüler bir çizgide dikiş tutturmuştur. Tefrika romanlarını toplumun tepkilerini ölçerek kurguladığını bildiğimiz Mithat Efendi, Müşahedat gibi kurmacanın sınırlarını zorlayan örnekler kaleme alsa da genellikle halkın beğenisini de dikkate alarak Batılılaşmaya dair her türlü meseleyi romanlarına taşır ve ortaya çıkan metinler, Türk modernleşme tarihinin temsilleri olarak da okunabilir. Mithat Efendi’yle gelen bu tarz, Türk romanının ilerleyen safhalarında da büyük değişiklik göstermez. Neredeyse 1950’lere kadar estetik bir metin olmaktan ziyade modernleşme kapsamında toplumsal, siyasal ve kültürel sorunları tartışmaya imkân sağlayan Türk romanı, bu bağlamda birinci sınıf örneklerinin yanı sıra kurmaca bakımından büyük sıkıntılar ihtiva eden ikinci ve üçüncü sınıf örnekleriyle de farklı okumalara açık hale gelir. Buna göre pek çoğu eski harfli kalan popüler tarzda romanların bugünün okuruna kazandırılması, Türk edebiyatı ve Türk romanı tarihinin sağlam zemine oturtulması bakımından son derece elzemdir.
Hızla büyüyen yayın sektörü kıyıda kalmış popüler roman örneklerini günümüz okuruna ulaştırmada, her ne kadar yeterli ölçüye henüz ulaşamasa da, önemli derecede mesafe kat etti diyebiliriz. Telifi olmayan eski harfli metinlerin Latin harflerine aktarılması ve anlamı unutulan ya da açıklamaya ihtiyaç duyulan ifadelerin notlanmasıyla hazırlanan bu tür romanlar, bugünün okuruna büyük ölçüde keyif vermeyecek olsa da Türk romanının gelişim çizgisini izlemek noktasında büyük önem arz etmektedir.
Kafka Kitap da Babil Ekspres adlı bir diziyle bu gayeye iki eser kazandırdı. Pertev Şevket’in daha önce Latin harflerine aktarılmayan ve her ikisi de polisiye kategorisinde değerlendirilebilecek olan Kırmızı Köşkün Esrarı (1927) ve Yankesiciler Kraliçesi (1928) adlı romanlarını bugünün okuruna sundu. Mahir Ünsal Eriş tarafından Haftalık Yeni Mecmua’daki tefrikaların derlenmesiyle yayına hazırlanan romanlar, orijinal tam metin içermekte ve dipnotlar aracılığıyla günümüz okuruna hitap etmektedir.
PERTEV ŞEVKET KİMDİR?
Pek çoğumuzun ilk kez ismini duyduğu Pertev Şevket, Ahmet Hidayet Reel’in müstear adı. Darülfünun Edebiyat Şubesi’nden mezun olan Reel, bir süre Darüşşafaka’da edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra Millî Mücadele döneminde Ankara’ya gider ve İkdam’da gazetecilik faaliyetlerini sürdürür. 1924-26 yıllarında çeşitli Avrupa ülkelerinde büyükelçilik de yapan Reel, Mehmet Süleyman, Nuri Tevfik, Hadiye İclal gibi pek çok müstear isim de kullanmıştır.
KIRMIZI KÖŞKÜN ESRARI
Pertev Şevket’in bilinen ilk romanı olan Kırmızı Köşkün Esrarı, Mahir Ünsal Eriş’in belirttiğine göre önce A. Lormeau adlı var olmayan bir Fransız yazardan tercüme şeklinde okura sunulsa da eserin içerik itibariyle bir Türk yazarın kaleminden çıktığı çabucak anlaşılır. Bu durum ilgili dönemde polisiye türünde yerli örneklerden çok çevirilerin tercih edildiğine işaret eder. Oldukça hareketli bir kurguya sahip olan Kırmızı Köşkün Esrarı, okuru sürekli şaşırtan dinamik bir kurgu yapısı içerir. Sherlock Holmes’un romana girmesi, muammanın romanın sonuna kadar çözümü beklemesi, arabayla kovalama sahneleri gibi erken dönem Türk polisiyesinde fazla görünmeyen aksiyonların sağladığı gerilim kurguya hareket katan unsurlar olarak sıralanabilir. Polisiye türünün en temel özelliği, aklın üstünlüğünü her şeyin önüne koymasıdır. Bu durum romanda da “Periye inanacak devirde değiliz!” (s. 67) ifadesinde görüldüğü gibi romanın belkemiğini oluşturur; ancak uygulamada aklı göz ardı eden pek çok tesadüf de muammanın kurulumu ve çözümü için kurguya fırsat sağlar. Romanda bilinmezler öyle üst üste sıralanır ki çözüme ulaşmakta talihin yardımı zorunlu hale gelir. Bu da polisiye kurgu açısından kusur olarak değerlendirilebilir. Sherlock Holmes ve Arsen Lupen arasındaki mücadeleden mülhem olarak dönemin Cingöz Recai gibi örneklerinde görülen kibar hırsız karakter, Kırmızı Köşkün Esrarı’nda İngiliz Rıdvan olarak karşımıza çıkar. Bu tür karakterler, döneminde milliyetçi vurguyu sağlamak amacıyla abartılı kişiler olarak kurgulanır. Romanda da İngiliz Rıdvan, polis karşısında üstünlük sağlasa da herhangi bir şekilde suçlu konumuna indirgenmez. Sadece aklını kullanarak her zaman üstün gelen Rıdvan, aynı zamanda pozitivist bakış tarzının benimsenmesine destek olacak sevimli bir örnek olarak öne çıkar.
YANKESİCİLER KRALİÇESİ
Popüler romanlar, ekonomik beklentilerin ön planda olduğu metinlerdir. Dolayısıyla kitabın biçiminden içeriğin kurgulanmasına kadar her aşamada sıradan okurun ilgisini çekmek hedeflenir. Kitap kapakları da bu bağlamda önem kazanır. Mahir Ünsal Eriş, romanı yayına hazırlarken bu durumu göz önüne alarak ilk sayfaya romanın orijinal kapağını koyar. Açık kıyafetli bu kadın, romana adını veren Yankesiciler Kraliçesi’ni temsil eder ve “kraliçe” ile cezbedilen dikkat, kapak görseliyle de pekişmiş olur. Türk romanının başlangıcından itibaren kadının yenileşmesinde son derece tedirgin olduğunu biliyoruz. Kitabın yayımlandığı 1928’de de aynı durumun sürdüğü dikkate alınırsa Pertev Şevket’in oldukça iddialı bir çıkış gerçekleştirdiği söylenebilir. Yine oldukça hareketli bir kurguya sahip olan Yankesiciler Kraliçesi’nde diyaloglarla anlatıcının metin üzerindeki hakimiyeti kırılırken okuyucu daha çok üst üste yığılan muammaları çözmeye yönlendirilir. Bedia önderliğindeki çete, aklı ve tekniği oldukça iyi kullanırken zaman zaman mantığı zorlayan kılık değiştirmeler, romanın inandırıcılığına gölge düşürür. Çeteyi çökertmeye çalışan polisin girişimleri başarısızlıkla sonuçlanırken genç mühendis Müşfik Sacit’in akıl yürütmeleri çetenin sıkıştırılmasında daha etkili olur. Cinayetten ziyade hırsızlık suçunun ön planda olduğu romanın ikinci bölümü, birincisinden tamamen farklı bir içerik yüklenir. Tefrika romanlarda sıklıkla görülen bu kurguyu uzatma durumu, romanın sonuna doğru ilk bölümle kesişse de ortaya etkili bir ilişkilendirme koyulamaz. Tüm kurgusal boşluklarına rağmen Yankesiciler Kraliçesi, kadın karakterin üstlendiği misyon bağlamında döneminin iddialı romanlarından biri olarak değerlendirilebilir.