İzmir’de binaları yıkan ve can kayıplarına neden olan deprem fizyolojik, duygusal, davranışsal sorunlara neden oluyor. Deprem travmasını atlatmak için en kısa sürede rutin işlere ve günlük yaşama dönmenin önemine değinen uzmanlar, olay anını zihninizde sık sık canlandırıyor, tedirginlik, yorgunluk, iştahsızlık, keyifsizlik hissediyorsanız profesyonel destek almanızı öneriyor. Peki, deprem travması nasıl aşılır?
Bulut, deprem gibi doğal afetlerin insanlarda “tehlike” sinyalleri oluşturarak birçok farklı duygusal ve davranışsal belirtiyi tetikleyebileceğini söyleyerek, bu belirtiler arasında kaygı ve korkunun beraberinde getirdiği tedirginlik, huzursuzluk, gerginlik, kolayca öfkelenme, karar alma ve odaklanma güçlükleri, yorgunluk ve uyku/iştah düzensizliklerinin sayılabileceğini şu şekilde anlattı:
Belirsizlik kaygıya neden oluyor
Mutlaka profesyonel destek alınmalı
Bulut, depremden sonraki ilk haftalarda normal günlük yaşama dönmekte zorlanılıyor, gün içerisinde sık sık olay anı zihinde yeniden canlandırılıyor, yorgunluk, tedirginlik, uyku ve iştah düzensizlikleri azalmak yerine artarak devam ediyorsa, bunlara keyifsizlik, hissizlik ya da baş ağrısı ve karın ağrısı gibi bedensel belirtiler eklendiyse, mutlaka profesyonel destek alınmasını önerdi.
- “Travmatik olay sonrasında yaşanan kaygıların çoğu zaman içerisinde hafifler. Kaygıların azalmasını ve çocukların bu olağandışı durumla baş etmesini kolaylaştırmanın yolları arasında; çocukların istedikleri zaman yaşadıkları olayı ve duyguları ifade etmesine olanak sağlayan güvenli ortamlar sağlanması, depremle ilgili konuşma ve haberlere makul ölçüde maruz kalması, yetişkinlerin olayı aktarırken paniğe kapılmadan çözüm odaklı rol model oluşturmaları önerilmektedir. Bu sırada çocukların dile getirdiği kaygıları dinlemek, yok saymamak ve anlamaya çalışmak çok önemlidir. Dile getirdikleri korkularının üzerine yavaş yavaş giderek (örneğin kapalı alana girerken önce kısa süreli kalmak, sonra süreyi uzatmak gibi) alıştırılmalarına destek olmak gerekmektedir.”
Felaket beklentisi içine girilmemeli
Doç. Dr. Özden Bademci ise deprem sonrasında doğal olarak yaşanan şok, korku, kaygı ya da hissizlik gibi duyguların yaşanan olağanüstü koşullara verilen olağan tepkiler olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Zorlayıcı deneyimlerin her zaman travmatize edici olmayabileceğini belirten Bademci, “Travma başımıza gelen durum değildir. Travma başımıza gelen şeye karşı bizim içimizde olandır. Yaşanan olumsuz olay kişinin tepkilerini sınırlıyorsa, onu kendisinden koparıyorsa, potansiyeline, içsel kaynaklarına erişmesini ve kaynaklarını kullanmasını engelliyorsa o zaman travmadan söz edebiliriz” dedi.
Stres altında kişinin korku, panik tepkileri verebileceğini, durumu inkâr edebileceğini ya da duygularıyla bağlarını kopararak hissizleşebileceğini belirten Bademci, kişinin daha çok olumsuz haberlere yönelerek dikkatini sadece olumsuzluklara verebileceğine, felaket beklentisi içine girebileceğine dikkat çekti. Böyle zamanlarda durumun geçici olduğunu düşünmeye çalışmak ve pozitif düşünme çabası içinde olmanın yeterli olmayacağını belirten Bademci, şöyle devam etti:
- “Müdahalenin duygusal beyine yönelik olması gerekir ki, bu da sadece beden odaklı terapötik müdahalelerle mümkündür. Günümüzde pek çok insanın yoga ya da meditasyona yönelmeleri bu yüzdendir. Deprem sonrası psikolojik müdahalenin zihin-beden bütünlüğü içeren müdahaleler olması; uzun süre haber takibi yapılmaması ve ancak güvenilir kaynaklardan ve sınırlı sürelerle haber takibi yapılması gerekir. Uzun süre haber takibi yapmak bedenimizi hissizleştirir. Stresi, kaygıyı arttırır. Kişiyi içinde bulunduğu andan koparır. Anda olamamak bir travma belirtisidir. Kaygı, stres ve belirsizlikle başa çıkmada, kişinin ‘şimdi ve burada’ olmaya ihtiyacı vardır. Kişi bunu ancak bedeninin verdiği tepkilerin farkında olarak yapabilir.”
Çocuklarla oyun çok önemli
Deprem sonrası çocukların içe dönebileceği gibi tam tersi davranabileceğini de vurgulayan Bademci, çocukların oyun yoluyla kendilerini ifade etmelerinin önemine dikkat çekerek şöyle devam etti:
Çocuklarla oyun temelli iletişim kurulması, onların hareketine ortam sağlayan oyunlar oynanması, bu oyunlarda çocukların bedensel duyumsamalarını bilinçli bir şekilde fark etmelerini sağlamak çok önemlidir. Çalışmaların oyunlaştırılarak eğlenceli hale getirilmesi yaşanan olumsuz anıların tetiklenmesini de engeller. Oyun çocukların doğal dilidir. Çocuklar eğlenerek yavaş yavaş bedensel duyumsamalarının farkına vardırılmaya çalışılır. Çocuğun tekrar bedenini hissetmeye başlaması onda kontrol hissini tekrar uyandırır. Çocuk kendi kendini düzenleyebilir hale gelir; korkuyla âdeta kilitlenen enerjisinin dışarı vurumu oyun aracılığıyla yeniden sağlanmış olur.”