Jübile nedir?” diye sorulsa kaç kişi cevap verir acaba? Ne yazık ki bugünlerde jübile, sporcuların takımlarına veda ettiği son gün olarak biliniyor. Oysa jübile bundan yarım asır öncesine kadar ilim, sanat ve edebiyat otoriteleri için yapılan nezih toplantılardı.
Selçuk Karakılıç’ın önümüzdeki aylarda yayımlanacak yeni çalışması Jübile’de edebiyat ve sanatımızın sıra dışı kültür tarihi inceleniyor. Bu jübile hikayeleri arasında en dikkat çekeni ise hiç şüphesiz Necip Fazıl için yapılan “50. Muharrirlik ve 40. Mücadele Yılı Münasebetiyle Jübile”dir. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)’nin Cağaloğlu’ndaki merkezinde yapılan jübilede taktimi Necip Fazıl’ın önerisiyle dönemin gençlerinden Recep Tayip Erdoğan yapar. Kısakürek’in çok beğendiği bu sunumdan sonra ise Kısakürek ile Erdoğan’ın dostlukları başlar. Şimdi hikayenin başına dönelim: Edebiyatımızda ilk jübile, Halid Ziya Uşaklıgil için Agâh Sırrı Levend’in girişimleriyle yapılmış. Cumhuriyet’in ilk yıllarında inanılmaz bir jübile furyası başlamış, sanat ve edebiyat dünyasının otorite isimlerine özel törenler düzenlemiş. Kimler yoktur ki jübilesi yapılan ve alkışlananlar arasında.. Halid Ziya, Tarık Buğra, Ahmet Kabaklı, Fuat Köprülü, İbnülemin Mahmud Kemal, Yahya Kemal, Necip Fâzıl, Abdülhak Hâmid, Mustafa Şekip, Hüseyin Rahmi, Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmet Emin, Orhan Kemal, Âşık Veysel, Münir Nurettin Selçuk, Mesud Cemil, Muhsin Ertuğrul…
O günün hikayesini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan dinleyelim: “Kendisini şahsen de tanıma bahtiyarlığına eriştim, hatta ve hatta takdim fırsatını yakaladım. Üniversite yıllarımın en hareketli günlerinde üstada jübile yapacağız. İki genç olarak, bir tanesi de benim, Millî Türk Talebe Birliği’nin Cağaloğlu’ndaki merkezine gittik. Takdimi nasıl yapacağız? Diğer arkadaşım benden önce takdim yapıyor. Dört sayfa hazırlamış A-4 kâğıtları boyutunda. Üstadı öyle övdü, öyle övdü ki, üstad dayanamadı, şu anda burada söylemeyeceğim, o kendisine has üslubuyla orada bir ifade kullandı ve orada iş kesildi. Ondan sonra sıra bana geldi. Bende avuç içi kadar bir kâğıt vardı, ben de takdimi yaptım. Ve üstad ‘Benim takdimimi bu genç yapsın’ dedi ve o gece takdim bu fakire kaldı. Tabii o jübile başlangıç oldu, birçok yeri üstad ile birlikte dolaştık ve gayet yakından iyi tanıdım. Üstad Necip Fâzıl işte o söylendiği gibi mütefekkir olsaydı, o dört sayfalık takdimi yapan arkadaşı kutlardı. Ama Necip Fâzıl aslında bir aksiyon insanıydı. O dönemde yüzlerce, bugün yüzbinlerce genci dünyaya hazırlamış bir okuldur, tek başına bir ekoldür.”
Birçok ilim ve fikir adamının Necip Fâzıl’ın hayatını ve mücadelesini hatıralarına dayanarak anlattığı jübilenin açış konuşmasını Millî Türk Talebe Birliği Genel Başkanı Rüştü Ecevit yapar. Necip Fâzıl’ı gerçek sanat ve düşüncenin abidesi olarak vasıflandıran Ecevit, “öğrenci hareketleri karşısında Müslüman gençliğin sessiz ve eylemsiz kalışına” temas ederek “İslam gençliğinin susmasının heybeti de büyüktür” der. Törende sırasıyla devlet erkânı, ilim ve fikir adamlarının konuşmalarından sonra üstadın şiirleri okunur. Az sonra, coşkun alkışlarla teşekkür konuşması için kürsüye çıkan Necip Fâzıl, program dolayısıyla duygularına hâkim olamamış ve “Mahcubum! Teşekkür ederim!” diyebilmiştir.
“Taşınmaz lütufların yükü altındayım” diye devam eden Necip Fâzıl, “Bu hâllerde insan ruhu, aklı, bir genç kızın, üzerine göz değmesinden çekindiği nispette hayâ duygusuna gömülür. Öyle ama vazife hissini, hayâ duygusuna takdim edeceğimiz yerler de vardır. İşte şu anda mahcupluğumu yenebiliyor ve konuşabiliyorum” diyecek, alışkını olduğu kitleye uzunca sayılabilecek şekilde hitap edecektir:
“Mukaddes davanın aynadaki aksi, İslâm içtimaî alâkasını bir gün çağlayanlaşmış görmek veya böyle görecekleri, ona erişecekleri yetiştirmek ümit ve duasına sımsıkı bağlanınız ve kefenimi, tabutumu, mezar taşımı ve o taşa bir nirengi noktası emniyetiyle uzanan yolumu, benim değil onun yolunu, kâinata ölümsüzlüğü getiren Kâinat Efendisi’nin yolunu size, İslâmî vazife şuurunun ilk kamçılayıcısı, yeni ve pak gençliğe ısmarlarım...”
Konuşmasının son cümlesi ise samimi ve gönüldendir: “Mahcubum! Lâyık değilim! Ancak liyakatin ne demek olduğunu anlamak makamındayım.”
Bu seçkin jübile törenlerinden biri de “Fikir ve Şiir Hayatının 50. Yıl Dönümü”nde, Millî Türk Talebe Birliği’nce 23 Kasım 1975 Pazar günü Necip Fâzıl için düzenlenecektir. Aynı zamanda Necip Fâzıl’ın siyasî mücadelesinin 40. Yılı dolayısıyla da hazırlanan jübile MTBB’nin Cağaloğlu’ndaki merkezinde yapılır.
Millî Türk Talebe Birliği Genel Başkanı Rüştü Ecevit’in açış konuşmasıyla başlayan jübileye, Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, Devlet Bakanı Hasan Aksay, Ayhan Songar, Süleyman Yalçın, Sabahattin Zaim, Recep Doksat, Selçuk Özçelik ve Fethi Gemuhluoğlu gibi devrin seçkin simaları katılarak dikkat çekici konuşmalar yaparlar.
Jübile’yi takdim etmek üzere genç bir sunucu aranır ve yapılan yarışma sonucunda iki genç finale kalır. Necip Fâzıl’ın karşısına çıkartılan gençlerden biri, uzunca bir medihle üstadı övmeye başlayınca Büyük Doğu’nun efsanevi ismi hiddetlenir ve “olmaz” der. Sıra diğer sunucu adayındadır. İki yıl önce Tercüman gazetesinin açtığı “En İyi Şiir Okuma Yarışması’nda” dereceye giren bu genç, yıllar sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olacak Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir.
Kaldırımlar şairiyle de o yıllarda tanışan genç Tayyip Erdoğan, avuç içi kadar bir kâğıda yazdığı notlarına bakarak “bizi dört kıta, yedi iklim hâkim kılan ruhun mimarı” diye takdim edince Necip Fâzıl, “Beni bu genç takdim etsin, çünkü şiirlerimi en güzel bu delikanlı okuyor” diyecektir. Necip Fâzıl’ın bu talimatından sonra jübileyi Kasımpaşalı genç sunacak, hatta Zindandan Mehmed’e Mektup şiirini de o toplantıda okuyacaktı. Ne garipti ki, jübilenin genç sunucusu, bu şiiri, Zindandan Mehmed’e Mektup’u yaklaşık yirmi beş yıl sonra başka bir mahfilde okuyacak hem kendisinin hem de Türkiye’nin kaderi değişecekti.