Kaouther Adimi, 1986 yılında Cezayir’de doğmuş. İlk romanıyla 2011’de Vocation ödülünü almış. İkinci romanı Zenginliklerimiz, 2017 ve 2018 yıllarında üç ödüle layık görülmüş. Çalışmalarını Paris’te sürdüren yazarın bu son romanını Damla Kellecioğlu Türkçeye çevirmiş. Ocak 2019’da Delidolu Yayınları tarafından Türk okuruna sunulan Zenginliklerimiz 187 sayfa.
Bir Fransızın “Kauser” diye seslendirmesi beklenen kelime, Kur’an-ı Kerim’in 108. suresinin ve cennet ırmaklarından birinin de adı, kızlarımıza isim olarak verdiğimiz Kevser. (Burada yazıya ara verip Kevser Tanrıkut’un sesinden birkaç şarkı dinledim.) Aşina olduğumuz isimlerin bir Avrupa dilinin çemberinden geçince nasıl yabancılaştığını biliyoruz. Kevser Edimî de bunlardan biri. Romanın içinden de bir örnek vereyim:
Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısı romanın iskeletini veriyor: “Albert Camus ve Antoine de Saint-Exupéry dahil pek çok ünlü yazarın kariyerine yön vermiş yayıncı ve editör Edmond Charlot, 1936’da başkent Cezayir’de bir kitapçı açar. Bu kitapçı aynı zamanda genç yazarları teşvik eden bir yayınevi, yoksul halk ve öğrenciler için bir kütüphane, üretken bir sanat galerisi, kısacası bir kültür merkezi hâlini alır.
Zenginliklerimiz, Charlot’nun giriştiği muazzam yayıncılık serüveninin arka planında, yirminci yüzyılın çalkantılı Cezayir tarihini sömürgeci bakıştan uzak, hakiki ve çarpıcı bir dille okura aktarıyor.”
Kevser, romanın sonunda “Kaynaklar”ı sunarken şu notu düşmüş: “Arşivleri kurcalamakla geçen bir yıl. Charlot’nun arkadaşlarıyla buluştum. Kitaplar, söyleşiler, belgeseller hatmettim. (...) şuradan birkaç kelime, buradan birkaç cümle aldım, onları ilmek ilmek işledim, hayal ettim. Ve son olarak, yazmak isteyenlere verdiği tarifi hatırladım. Cömert bir tarif. Tıpkı tarifin sahibi gibi.” (s. 182). Görüldüğü gibi yazar, tarifi tekrarlamak gibi bir gevezeliğe sapmıyor. Çünkü o tarifi 19 Ekim 1961 tarihli günlükte okumuştuk:
Kitabını “Hamani Sokağı’ndakilere” adayan yazar, “Başkent Cezayir, 2017” ile başlattığı romanında incelikli ve esprili bir dil yakalamıştır: “İntihar edenlerle âşıkların paylaştığı köprü”, “yaşlı çiçekçiye gülümseyin, bir an için sırtınızı asırlık palmiyeye dayayın, bunun yasak olduğunu iddia eden polis memuruna aldanmayın, çocuklarla bir saka kuşunun peşinden koşun ve Emir Abdülkadir Meydanı’na ulaşın.” (s. 7). “Sokakları tırmanacaksınız; hiçbir zaman kilitlenmeyen ağır, ahşap kapıları iterek açacak, sendikacıları, sanatçıları, askerleri, öğretim görevlilerini, isimsizleri, çocukları yok eden kurşunların duvarlarda bıraktıkları izlere dokunacaksınız. Güneş yüzyıllardır başkent Cezayir’in teraslarına doğuyor ve bizler, yüzyıllardır aynı teraslar üzerinde cinayetler işliyoruz.” (s. 8).
Yazar, “sömürgeci bakıştan uzak” olmakla birlikte “yüzyıllardır ... cinayetler işliyoruz” cümlesiyle “sömürge” dönemiyle öncesini ve sonrasını -farkında olarak olmayarak- âdeta eşitlemektedir. Böylece, romanda çeşitli sahneleri sergilenmiş olan Fransız sömürgecilerin Cezayir’e ve Cezayirlilere karşı gerek ülkede gerek Fransa’da -bazı Fransız aydınlarının, hatta insanlığını yitirmemiş Fransız polislerinin bile karşı çıktığı- insafsız ve zalimce uygulamalarıyla sadece az çok ima edilmiş olan iç şiddetin sorumlularını aynı kefeye koymuş oluyor. Ülkemizde de bu tuhaflığa düşen pek çok yazarın, sanatçının bulunduğunu söyleyebiliriz.
Romanın başlıca kahramanları Abdullah (kitapta Abdallah) ile Riyad (kitapta Ryad) ve kurguda günlükleriyle karşımıza çıkarılan Edmond Charlot. Zenginliklerimiz’de Hamani Sokağı’ndaki bir kitapçı/yayınevinin kuruluşundan yok oluşuna uzanan tarihinin yanı sıra, Cezayir’in kurtuluş mücadelesine, pek çok şair ve yazara, yayıncılık sorunlarına, uluslararası ilişkilerin cilvelerine ve elbette çeşitli insanlık hikâyelerine tanık oluyoruz.
Sıcak, çekici, etkileyici ve sürükleyici bir roman olan Zenginliklerimiz’den alıntıyla bitireyim:
Yıllar sonra büyükannelerimiz ve büyükbabalarımız, ülkeden karşı yakaya doğru yola çıktığımızı gördüklerinde, dikkatli olmamızı salık verecekler: “Fransızlar serttir.” Ve biz anlamayacağız, çünkü unutmuş olacağız. (s. 165-166).